Cuma, Nisan 30

Perşembe, Nisan 29

Büyüksün Mourinho

Finale kalmanın sevinci ve Mourinho

Çirkef Katalan Valdes

Maç sonu sevincine gölge düşürmek isteyen Barca.

Tüm bunlardan sonra Mourinho gelecek sezon Real Madrid'e gelmeli ve İspanya'nın bölücülerine bir tokat atmalı. Barnebauda kupa kaldıracağım diyen Pujol'a ve Madrid'de kupanın sevincini yaşayacağız diyen Barcalı tarftarlara selam olsun.

Hayat #2

Antik Yunan ve Hz İsa’nın doğuşundan dört asır önceleri. Talebesi Eflatun’un tabiri ile; boğa bakışlı, gözlerini diktiği yeri kezzap gibi oyan, çıkık geniş alınlı, süt beyaz sakallı bu yetmişlik ihtiyar, birçoklarınca Atina’nın başına beladır. Onlara bela gibi göründüğünü kendiside bilir. Atinalıların karşısına en umulmadık anlarda çııverir; asasını yollarına bir engel gibi diker ve sorar :

- Söyle bakalım ne düşünüyorsun?
- Neye dair düşünmeliyim ki?
- Kendine dair..
- Kendime dair mi? İnsan kendini bilmez mi?
- İnsanın en bilmediği kendisi… Kendi kendini bil
- Ya öbür bildiklerim?
- Bilmeyi bilmeden, onun nereden ve nasıl geldiğini bilmeden, bilmek olurmu?

Hesaba çekilen bu adam beyni ve bumburuşuk şekilde kendini bu ihtiyardan kurtarırcasına kaçar ve uzaklaşır.Talebelerinede sık sık bu soruyu sorar ve kendi kendinizi tanıyın ve bilin diye öğütler verirdi.

Bugünkü batı felsefesinin her koliyle birinden birine düğümlendiği ve opyekün üzerinde durduğu üç ayaklı dayanağın sahipleri, Sokrates, onun talebesi Eflatun ve onun talebesi Aristo. Kısacası çıkış noktası olan Sokrates. Burada üstadın çok güzel ve konuyu özetleyen bir görüşü var:

İlk defa nasılı yani usülü getirmiş olan, kendisinden sonraki dayanak, madde içi düşünüş ölçülerini getirdi ve böylece bütün metotçuların Sokrates’e, bütün spirtüalist ve idealistlerin Eflatun’a ve bütün naturalistler ve materyalistlerin Aristo’ya bağlanabileceği Batı felsefe dayanağı kurulmuş oldu.

O zamanlar Yunanlıların inandığı değerler masal kahramanlarıydı. Anlatılan efsanevi yaratıklara ve putlara tapınırlardı. Sokrates ise bunların tam tersi olduğunu düşünür ve her şarttada vurgulardı. Sokrates’in ölüm korkusu yoktu ve öldükten sonra bir şeylerin başlangıcı olduğuna inanıyordu. Öğrencilerine verdiği bir derste ise aynen şu cümleleri söyledi :

- Öleceğim diye hayıflanmıyorum çünkü öldükten sonra bir şeyin olduğuna kuvvetle ümidim var. Kendilerini gerçekten hikmete vermiş olanların yalnız ölmek ve ölmüş olmak için çalıştıklarını halk bilmez. Ölüm adını verdiğimiz şey, bir yandan tenin ruhtan ayrılarak kendi kendine kalması, öbür yandanda ruhun tenden ayrılarak kendi kendine var olmaya devam etmesidir. O halde ruh ne zaman hakikate varıyor? O, bedenle beraber bir şeyi incelemeye başladığı zaman bedenin kendisini aldattığını açıkca görüyoruz. Ruh kendisini, ne işitme, ne görme hassası, ne acı, ne haz hiçbirşey bulandırmadığı zaman daha iyi düşünür. Böylece kendi içine çekilerek teni uzaklaştırır. Ve onunla her türlü ilişiği keserek elden geldiğince gerçeği kavramaya çalışır.

Sokrates o zaman dahi çok tanrılı dine inanmayı reddeden ve bir yüce yaratıcının olduğuna kanaat getirmiş bir insandı. Bir sonraki yazıda yargılanışı ve bu yargılama sırasındaki ibretlik ifadelerini okuyacağız.

Çarşamba, Nisan 28

Hayat


Dünya denen mezellete dalsın her isten
Ben ırkımın şeref taşan efsanesindeyim

Demiş şair ve romancı. Peki ama bu sözü şu zamanda söyleyebilecek kaç kişi var. Sözün doğruluğu yada yanlışlığından bahsetmiyorum. Kim kendini hiçe sayıp başka biri yada birileri için yaşamını devam ettirir ki? Günümüzde biraz ütopik duruyor ancak elbet var böyle insanlar.

Herkes hayatını idame derdinde ve bir kişide durup ben nasıl yaşıyorum demiyor. Günlük ihtiyaçlarının karşılanması dışında kendine ekstra ödüller veren kaç kişi vardır? Yada başka bir biçimde sorarsak. Kaç kişi bu tip imkanlara sahip. Hayatımızı kurgulayan kişiler öylesine mükemmeller ki bizi hiç boş bırakmamayı başarıyorlar. Kimi toplumlar hastalıklarla boğuşuyor, kimileri felaketlerin acısını sarmaya çalışıyor, bazılarının psikolojisi bozuluyor ve bu dünyanın kendisine yetmediğine karar getirip intihar edebiliyorlar.

En başta ne diyorduk “hayat” .

Bu hayata gelişimizin gayesinden uzaklaşmayalım. Önce insan olalım sonrasında ise bize bu güzel hayatı bahşeden için güzellikler yapalım. Nereden nereye geldik dimi ? Ancak bu post sadece altlık olması için yazıldı. Daha sonra yazılacaklara ışık tutması açısından.

Salı, Nisan 27

Doğru Söze Ne Denirki?

" Öyle ya her şeye kadir bir siyaset için her şeye kadir bir anayasa gereklidir. Ancak bu şekilde siyaset, toplumu yeniden kurgulamak ve dönüştürmek görevini başarabilir. Zira Türkiye’de siyaset hizmet amaçlı değil egemen olmak amaçlı bir paradigmayı esas almıştır. Nitekim Başbakan, 23 Nisan için gerçekleştirilen sembolik törende koltuğuna oturttuğu çocuğa “Artık astığın astık, kestiğin kestik yetki sende” anlamına gelen sözler etmiştir. Bu sözler, Başbakanlık makamının Sayın Başbakan tarafından nasıl göründüğünü göstermesi bakımından önemlidir."

Özcan Yeniçeri - Yeniçağ

O An #30


EL DORADO
Ufkunda mavi bulutların uçuştuğu dağ,
Büyülü göklerinde sesler duyduğum Aden,
Avucumda dört kollu nehrin verdiği maden,
Üstümde yemişleri alnıma değen Tuba.

Muthiş dünyasıyle, uykuma girdiği yer..
Gülümsüyor mavi bir ay ışığında kamış.
Göllerin şekli dolu derinliğine dalmış
Vuslatın havasını çevreleyen iğdeler.

Suların aydınlığında saadetten bir iz:
Dallardan süzülen kayığından bu hoş insan,
Omuzuna değen arzu dolu dudakları kan.
Artık bir cennete bağlı bütün günlerimiz.

Artık ışıkla dolu billur bir kadeh gibi,
En güzel şeytanın elinde tutuğu gurup;
Akşamlar ağzımda harkulada bir şurup
Ve başımda geceler yeşil bir deniz gibi.

Ufkumda mavi bulutların uçuştuğu dağ
Ve nebati bir alemde duyulan ilk hece,
Bir sesin aydınlattığı yalan dolu gece
Ve dumanlı bir sabah serinliği ormanda.

Ne ondan itidal, ne benden günahkar hali
Ruhları bir kuş gibi avare kılan uyku.
Dağılan içimde her zaman o baygın koku,
Lezzeti dudağımda buğulaşan şeftali.
Orhan Veli KANIK

Pazartesi, Nisan 26

Galatasaray 0-0 Bursaspor #31

Dün akşam ligin en güzel maçlarından biri oynandı. Tempo ve pozisyon zenginliği açısından üst düzey bir mücadele oldu. İki takımda zaman zaman üstünlüğü eline aldı ve galibiyete çok yaklaştı. Sercan ve Keita’nın kaçırdığı fırsatlar deyim yerindeyse saç baş yoldurdu. Ancak Sami Yen’de kazanan yine Fenerbahçe oldu.

Bursaspor bu haftaya kadar zirvede olmasının tesadüf olmadığını sıkça gösterdi. Özellikle Volkan çok etkili oldu. Tabi bunda karşısındaki Caner’in beyin eksikliğininde önemi büyük. Orta sahada üstünlüğü ele aldığı dakikalarda öldürücü pası atacak oyuncu eksikliği onları kanatlara oynamaya itti ve genelde sağ kanattan Volkan’ı kullandılar. Sercan ise güzel geliştirdiği atakların son vuruşunda yanlış tercihler yapınca takımı golden etti. Ancak bu vuruşlar Sercan için doğal. Çünkü bu kadar ön plana çıkma nedeni bitiriciliği değil yıpratıcılığıy ve bunu sahada bardı. Ertuğrul Sağlam’ın Sercan ve Volkan’ı kenara alması Bursaspor’un atak girişimlerini dengesizleştirdi. Kanımca ciddi bir hata yaptı bu tercihle. Ayrıca Batalla bu maçı kopartacak tek isimdi ancak oyuna giremedi. Belkide zorunlu olarak yapılan İbrahim değişikliği bunu engelledi.

Galatasaray gelecek olursak yine istediğini alamayan ve oyunun bazı anlarında çaresiz kalan bir takım vardı. Artık uzun uzun Galatasaray değerlendirmesi yazmayacağım. Zira Frank Rijkaard ve ekibi bu kadroyla sadece 3. Oluyorsa bu ciddi bir başarısızlıktır ve hesabı sorulmalıdır. Rijkaard maç sonu demecinde gelecek sezon içinde devrim yapacağını söyledi. Geldiği günden beri hangi evrimler gerçekleşti görmek isterim. Zorlu olan hiçbir maç kazanılamadı bu bir sene içinde.

Dünya Kupası için takımı sabote eden isimlere bir bakalım. İlk sıraya Elano yazılmalı sanırım. Dünya kupasına 32 maç kaldı ve sakatlıktan çekiniyor. Tamam bu anlayışla karşılanabilecek bir olaydır ancak takımı sabote eder gibi bu iş yapılmamalı. Biraz insiyatif kullanmak zorunda bu oyuncu ancak bir yıl boyunca bunu bekledik durduk. Son 10 maçta kadroya alınmayıp dünya kupası kadrosuna çağrılmaması sağlanabilirdi. İkinci sahtekar ise Kewell’dır. Onun hakkında yazacak hiçbir şey yok. Herşey apaçık ortada zaten. Dos Santos elinden geleni yaptı ancak kapasitesi bu kadar. Sezonu gol atamadan bitirecek ve asist sayısı şu ana kadar sadece 1. Yinede sahada mücadele etmesi ve bunu hissettirmesi bile yeterli.

Birde Arda Turan vardı hani büyük kaptan. Maç sonrası yine yol havası vurmuş efendi. Dileğinin gerçekleşmesini çok isterim. Yolu açık olur inşallah ve umarım pişman olmaz.

Dünün 25.000 seyirci + 50 kişil teknik heyet ve futbolcusu içinde istediğini alabilen bir tek kişi vardı sahada. Adını zikretmeye gerek yok bu sahada uzaktan kumandalı “Gezer” hakemin.

Cuma, Nisan 23

Cuta Nusa - Birol Topaloğlu

Akşam güneşi gibi;
Küçük gelin nereye küçük küçük
Potin diktireceğim küçük gelin
Ayağın var küçücük

Fazla yaşın yok senin
Küçük gelin küçücüksün küçücük
Sen beni yaktın köz ettin küçük gelin
Bu halde nereye gideyim

Peçeden niye aydınlatırsın
Küçük gelin yeni ay gibi
Koynuma gir küçük gelin
Kuş yavrusu gibi

Ben isterim, vazgeçmem
Küçük gelin nereye gidersen git
O kadar çabuk gitme küçük gelin
Bana gel küçük küçük

Haftanın Tatlıları

elma şekeri

macun şekeri

pamuk şeker



Perşembe, Nisan 22

Fenerbahçe'nin Büyüklüğü Öyle Bir Büyüklüktür ki ...


Ezeli rakibi play offa kalmasın diye bilerek yenilir. İşte öyle bir büyüklüktür.

Çarşamba, Nisan 21

Anayasa Değişimi ve Başkanlık Sistemi

Mecliste anayasa tartışmaları devam ederken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ortaya Başkanlık sistemini attı. Nedir bu sistem?
Kısaca Başbakan + Cumhurbaşkanı = Devlet Başkanı

Böyle anlatılabilir. Örnekleri ise Putin ve Obama’dır. Güzel bir sistem mi? Bence gayet güzel ve demokratik bir sistem. Ancak ülkemiz henüz buna hazır değil.

Demokrasi adına çözülmemiş bir çok sorun varken Başkanlık sistemine geçmek ahmaklık olur. Düşünün ülke eyaletlere bölünecek bu sistemle. Karadeniz Eyaleti, Marmara Eyaleti gibi. Birde Güneydoğu eyaletini ve oranın valisinin Osman Baydemir olduğunu bir düşünün. Bu bile yeterli bir örnektir.

Birde şu konu var:
Bugünkü anayasa zamanında halkın %92 desteği ile gelen bir anayasa. Hangi koşullarda geldiği de belli. Ancak anayasadan memnun olmayan kişi sayısıda oldukça fazla. Nasıl bir toplum yapımızın olduğunun açık bir kanıtı. O gün anayasaya evet oyu verenler acaba neyi onayladıklarını biliyorlarmıydı? Yasama – Yürütme- Yargı’nın ne olduğunu ve birbirinden bağımsız olması gerektiğinden haberleri varmıydı?

Cevabı tabi ki hayır. Umarım yeni yapılacak anayasada bu konu ön planda yer alır ve tren gibi birbirine bağlı Yasama-Yürütme-Yargı yerine bağımsız bir yapı oluşturulur. Sadece bu bile bir çok sorunu çözmemize yardımcı olur

Salı, Nisan 20

Harry Kewell'ın Salonda ve Sahada Çalışması

Avrupa'da sakat futbolcuların klubü diye anılıyordur Galatasaray. Linderoth 2 sene yattığı yerden aldı parasını. Üstüne birde şampiyonluk sevinci yaşadı. Harry Kewell ise onun yolunda ilerliyor. Tamam büyük bir karakter ancak iki ay sonra sahadayım diyip 4 ay geçecek üstünden hala takımdan ayrı salonda ve sahada çalıştırılıyor cümlesini görüyoruz resmi sitede. Dünya kupasında sağlam forma giymek için herşeyi yapıyor açıkcası. Nonda yerine Kewell'ın gönderilmesi gerektiğini yazmıştım ancak seyircinin tepkisinden korkan yönetim kadroda tuttu Kewell'ı. Umarım yeniden anlaşılıp boşa para saçılmaz.

Bugünkü idmanda Arda ve Caner'in yumruklaştığı haberi yansıdı medyaya. Takım kaptanı nasıl oluyorda kavga ediyor bunu anlamak güç. Tez vakit kaptanlık alınmalı Arda'dan. Arda'ya birinin çıkıp ne olduğunu anlatması gerekiyor. Diğer kaptanları dinlemeyecek kadar burnu büyük bu çocuğun. İş ana babasına düşüyor.

Pazartesi, Nisan 19

Fenerbahçe 1-0 Beşiktaş


Sahada 11 saygısız, tribünde 50.000 cazgır ile daha çok maç kazanırsınız.

Cuma, Nisan 16

Haftanın Tatlısı

fondü

Roma Derbisi

Pazar günü Fenerbahçe - Beşiktaş derbisinin yanısıra İtalya'da Roma derbisi oynanacak. İki takım içinde çok kritik bir maç. Roma geçtiğimiz hafta liderliğe oturdu ve bunun sürmesini istiyor. Bitime 5 hafta kala avantajını korumaya çalışacak. Lazio ise yıllardır süre gelen istikrarsızlığına devam etti bu sezonda. bir sene iyi oluyorlar diğer sene ise çok kötü. Düşme hattının iki sıra uzağındalar şuan. Küme düşmeyecekleri kesin ancak taraftarlarına yaşatacakları bir derbi galibiyeti kötü sezonu bi nebze unutturur. Ligin ilkyarısında oynanan maçı Roma Cassetti'nin golü ile 1-0 kazanmıştı. Son 10 derbide 4 Roma galibiyeti ve 3 Lazio galibiyeti var. Pazar günü keyifli bir maç bizleri bekliyor.

Lazio - Roma
19:30 Ntv Spor

Perşembe, Nisan 15

Unutamadığım Anlar #7

Bu yazıda birkaç an olacak. Futbol hayatımın başlangıç anları olacak. Futbol hayatı bayağı iddialı olur. Mahalle arası maçlardan düzenli antremanlara ve sistemli oyuna başlangıç denemeleri demeliyim sanırım.

Orta okulda Çengelköyspor’un denemeleri olacağı haberi geldiğinde sevinmiştim. O gün yazıldım seçmelere. Ancak nasıl seçecekleri hakkında hiçbir fikrim yoktu. Babama sorduğumda ise bi maç yaptırır Mikro dedi sadece. Mikro dediği tüm hayatını Çengelköyspor’a adamış bir isimdir. Nur içinde yatsın yıllarca minik, yıldız, junior, genç ve bazende A takımı çalıştırırdı. Çok emeği vardır klüp için. Babamın diğer bir öğüdüde ilk toplara basmam konusuydaydı. Seçim günü geldi isimler alındı ve nerede oynadığımız soruldu. Ben her zamanki gibi en iddialı yer alan orta sahayı seçmiştim. Başka bir yerdede oynayacak kapasitem yoktu açıkcası. Maç kadroları açıklanırken beni sağ kanada yazmıştı Mikro Hüseyin. Şans eseri tanıdığım kişiler aynı takımdaydı. Duran topların başına benim geçmem ve kimsenin buna ses çıkarmaması sebebiyle adımı aldılar ve gelecek hafta idman için çağrılmıştım. Gelecek hafta kramponlarla gelmemiz sıkı tembihlenip evlerimize dağılmıştık. O gün ilk defa bir seçmeye çıkmış ve başarılı olmam sebebiyle bayağı sevinmiştim.

Bir hafta geçmiş ve antreman öncesi yeni gelenler yani takriben 10 kişi ayrı çalışacağımız ve sadece 5 kişinin alınacağı açıklandı. Takım içi gruplaşmayı o anda sezmiştim. Yıllardır klübe gidenler ortamda rahat ederken bizler bir köşede çalıştırılıyorduk. Antreman kavramına yabancı değildim ancak daha önce görmediğim uygulamalar oluyordu. 5 e 2 denen ve oldukça önemli bir aktiviteyle ilk tanışmam o gündü. Bizim ortada sıçandan daha farklıydı. Tek dokunuş hakkı olması benim adıma daha çekiciydi. Ancak kramponlarımı henüz almamıştım. Bu yüzden Mikro’nun gözünde eksi puanla başladım. Yinede seçilenlere bakınca seçilmememin imkansız olacağını düşündüm. Benden iyisini göremiyordum açıkcası.

Antreman sonrası as takımla maç yapacağımız ve bu maç içinde 5 kişinin seçileceği açıklandı. Tek isteği istediğim bölgede oynamaktı. As takımın kaptanı sıra arkadaşım Emre’ydi. Onun torpili sayesinde orta sahada yer bulmuştum. Maç başladı ve bizim takım ardı ardına goller yemeyi başlayınca işin böyle gitmeyeceğini anladım. Biraz bencil olmaya karar vermiştim. Yenilgiyi asla kabul etmeyen yapım buna sebep olmuştu. Birkaç gol attıktan sonra şuan aklımda yerini koruyan o pozisyon oluştu. Bir pozisyonda orta sahada top bana geldi ve rakip takımdan bir kişi vardı önümde, onuda geçtikten sonra kaleci ile aramda kalan 30m de kimse yoktu. Bizim takımda forvet oynayan ve gol atmak için her topu harcayan bir çocuk vardı. Benimle birlikte fırladı yanıma ve kadar sokuldu. Gol atmam lazım bende seçilmeliyim gibi laflar etmeye başladı ve o an Tsubasa filmlerindeki gibi bir ortam oluştu. Topu sürüyorum ancak yanımdaki çocuğun konuşmaları konsantrasyonumu bozuyordu.

Artık kaleci ile karşı karşıyaydık ve pas pas diye kendini yırtan biri vardı yanımda. Kale o kadar büyük görünüyordu ki golü atmamam için hiçbir sebep göremiyordum. O ana kadar pas vermeyi düşündüm ancak kalenin büyüklüğü ve bir gol daha atma isteği yüzünden topu köşeye göndermeye karar verdim. Topa o kadar kötü vurdumki kalenin 3-5 metre uzağında auta gitti. Sonrasında ise sen görürsün tehditleri aldım ve geri dönüyordum ki Mikro yolumu kesti. Boyu o kadar kısaydı ki ben bile o yaşta daha uzundum kendisinden. Ben küfürü basacağını düşündüm çünkü Fatih Terim edasında bir antrenördü. Şu cümleleri sarfedince çok şaşırmıştım.

- Aferim oğlum pas versen ofsayt olacaktı.

Çok şaşırmıştım ofsayt o an aklıma en son gelecek kuraldı sanırım. Mahalle arasında hiç kullanmadığımız bir kuraldı. Maç bitmiş ve takıma alınanları açıklama anı gelmişti. Benim adım açıklandı ancak forvetteki pas atmadığım çocuğun ismi açıklanmadı. O anki bakışını unutmamda mümkün değil.

Kısa Kısa #2


- Geceler uykusuz geçmekte şu günlerde. Yorgunum dostlar.

- Rizespor hakkında her ay yazdığım yazıları yazmayı bıraktım. Bu kadar fütursuz bir takım daha olamaz. İlk yarıda aldığı puanlar olmasa şuan Kocaelisporla sonunculuk yarışı veriyor olacaktı. Son 13 maçta 10 puan her şeyi açıklıyor. Memleket takımı olmasa bakılacak gibi değil. Şimdide 4 oyuncu kadro dışı kalmış.

- Bir altın firmasının yeni fabrika binası için üzerinde çalıştığımız bir proje var. Ancak şuanki durumuna bakmaya gittiğimde sadece isminin büyük olduğunu gözlemledim. Bu kadar kötü koşullarda altınların işlenmesi altına saygısızlık.

- Bu ayki okunacak yazımız şu olsun. Oktay Keleş’le yapılmış ilginç bir röportaj. Kendini meczup olarak tanımlayan bi şahsiyet. Oktay keleş’in “Atatürk’ün Gizli Vasiyeti Kod 0 “ ilginç bir kitaba benziyor.

- Yakın zamanda iş için Afganistan’a gidecek dosta selamlar olsun. Beklemekteyiz…

- Dünya kupasına iki aydan daha az bir zaman kaldı. Almanya 2006’yı takip edememiş biri olarak özlemle beklemekteyim. Maradona Messi, Higuain ve Milito’yu efektif kullanabilirse kupayı alabiliriz.

- Ligler son viraja giriyor bu dönemde. İtalya’da Roma, Fransa’da Marsilya şampiyon olmalı. Süper ligimizde ise son hafta belli olacak gibi duruyor. Bursa-Beşiktaş, Fenerbahçe-Trabzonspor maçları pek manidar olacak.

- Son olarak havada yaz kokusu var.

Çarşamba, Nisan 14

Kendine Has Kuralı Olan Takım

Dün akşam bir kez daha Fenerbahçeli futbolculara saha içinde istediklerini yapma hakkı tanındığını gördük. Dos Santos tekmelerine devam ediyor, Bekir rakibini itme hakkını kendinde buluyor, başı kesik horoz gibi dolanan Emre olayın içine hemen dalıyor ve raconunu kesiyor, Lugano rakip takım hocasına küfür ediyor bunun sonucunda maç kaldığı yerden devam ediyor. 27 yıllık kupa hasretlerini bu sene dindirmeye kararlı federasyon. Bursa'nın başına gelenler dünde Manisa'ya yapıldı. Şimdiki kurban ise Trabzonspor olacaktır büyük ihtimal. Fenerbahçe taraftarı her zamanki gibi pişkinliğini koruyor.

Galatasaray'lı taraftarlar ise takımdaki futbolcularının daha düzgün yaşamasını ve sahada onuruyla mücadele etmesini bekliyor. Birisi üç maymunu oynarken diğeri isyan ediyor. Aradaki farkta zaten burada. Bu farkta birine günlük başarılar diğerine ise kalıcı başarılar getiriyor. Bu postada fanatiklik olarak mail atacak olanlara ise sadece gülüyorum.


Salı, Nisan 13

Haklı Olup Haksız Duruma Düşmeyi Becerebilmek

BDP genel başkanı Ahmet Türk'e dün yapılan saldırı sonrası BDP li vekiller, belediye başkanları ve vatandaşlarımız haklı oldukları durumdan haksız duruma geçmeyi başardılar. Bunu defalarca gördük ancak kendilerinin bunu görmeye niyetleri yok. Olayın o kadar içindelerki biraz geri çekilip bakamıyorlar artık. Hatta MHP Genel Başkanı Bahçeli dahi olayı kınarken bu terörist ruhlu demeçler ve sokakları savaş alanına çevirmenin ne alemi var. Bir kez daha görmüş olduk ki demeçlerinde asla samimi değiller. Velhasıl kelam; biri suyu bulandırıyor ve siz o sudan içince su kötü diyorsunuz. Halbuki suyu bulandıranın kim olduğu apaçık ortada .

O An #29


GALATA
Dikilir köprü üzerine,
Keyifle seyrederim hepinizi.
Kiminiz kürek çeker, suya suya ;
Kiminiz midye çıkarır dubalardan;
Kiminiz dümen tutar mavnalarda;
Kiminiz çimacıdır halat başında;
Kiminiz kuştur, uçar, şairane;
Kiminiz balıktır, pırıl pırıl;
Kiminiz vapur, kiminiz şamandıra;
Kiminiz bulut, havalarda;
Kiminiz çatanadır, kırdığı gibi bacayı,
Şıp diye geçer köprünün altından;
Kiminiz düdüktür, öter;
Kiminiz dumandır, tüter;
Ama hepiniz, hepiniz...
Hepiniz geçim derdinde.
Bir ben miyim keyif ehli içinizde?
Bakmayın, gün olur, ben de
Bir şiir söylerim belki sizlere dair;
Elime üç beş kuruş geçer;
Karnım doyar benim de.
Orhan Veli KANIK

Pazartesi, Nisan 12

Saçmalıklar Gecesinin Ardından

''Kimisi gece alemlerinde, kimisi sinema peşinde / Galatasaray ruhu yok hiçbirinde, düşmüşler paranın peşine / Söyleyin sizden çok mu şey istedik, formanın hakkını verin dedik / Biz 14 sene bekledik, sizin gibi ruhsuz görmedik''

Taraftar bu tezahürat ile takıma ve bazı oyunculara nokta atışı ile tepkisini gösterdi. Blogda Rijkaard’ı Arda’yı Jo’yu ve yönetimi sıkça eleştirdim ve dünkü 5 dakikalık protestoyuda yerinde buldum. Ancak sonrasında yaşananlardan utanmamak elde değil. Bu utanma sadece seyircinin yaptıklarına değil aynı zamanda futbolcularınında koyduğu tavırdan kaynaklanıyor. Arda Turan golü seyircisi ile paylaşmaya giden Baros’un yolunu keserek yedek klübesine götürüyor ve gol sevincini yedek futbocularla birlikte yumak halinde kutluyorlar. Bu sırada Servet’te zoraki olarak kalkıp yanlarına gidiyor ve göstermelik sevince katılıyor. Bu tablo bu sezonun fotoğrrafı olmaya aday. 29 hafta sonunda sahada bir bütün olarak hareket edemeyen futbolcular o anda yani tepkilerin başladığı ve giderek yoğunlaştığı anda birlik olabiliyorlar.

Seyirci kavramı Galatasaray tribünleri için biçilmiş kaftan. Bu sene pek maça gidemedim ve Fenerbahçe derbisinede GS+Bonus kart oyunu nedeniyle bilet bulamadım. Sezonun tamamında ve özellikle derbide tribünde taraftar değil seyirci topluluğu vardı. Bugün Denizlispor bile ligde seyircisinin desteği ile puanlar kazanmışken Galatasaray seyircisinin negatif desteği nedeniyle puan kaybetmiştir Ali Sami Yen’de. Dünkü maçtaki tepkide ise tribüne tepki göstemesi için getirilmiş bazı taraftarların olduğunu duydum. Eğer böyle ise işin içinde başka hesapların olduğunu düşünmeliyiz. Medya düşene tekme vurma derdinde ve seyircisinin desteğini çektiği takımı gördükleri anda küstahlaşmaya başlayacaktır. Hatta anında başladılar bile. Dün için sadece bunu düşünmeleri yeterli. Sonuçta zedelenen Galatasaray ismi.

Ve Arda Turan… Dün gece çok üzüldüğü yüzünden belli oluyordu. Ancak taraftara kızmayıp işine konsantre olmalı. Son aylarda neden sahada koşmayı değilde yürümeyi tercih ettiğini mesela. Taraftar ona karşı saygısızca davranmış olabilir ancak şunuda bilmeliki dün tepki gösteren kişiler içinde onu sevgilisinden bile çok sevenler var. Dünü sadece bir tepki olarak algılamalı ve bizlere eski Arda’yı izletmeli. Nasılsa atacağı birkaç gol yada atacağı çalımlar ile dünün tepkili seyircisi tekrar onu alkışlayacaktır. Fazla büyütmemeli dün geceyi. Eğer tepkisini göstermeye devam ederse ayrılık kaçınılmaz olur.

Bir parantezde dün gecenin tepkisiz tek ismi Rijkaard için açayım. Taraftarın kendisine olan sevgisini net bir biçimde gördü bu maçta. Nonda’yı kaçırdığı penaltı sonrası oyunda tutan Rijkaard dün akşam Jo’ya tepki gösterileceğini bilerek onu oyuna alması kendisinden vazgeçtiğinin göstergesi. Anlaşılan o ki Rijkaard’da Jo’ya kızgın. Maç sonu demecindede doğru tespitlerde bulunarak taraftarın ne istediğini iyi anladığını gösterdi. Umarım taratarlarda onu dinler ve tepki sadece Diyarbakır maçıyla sınırlı kalır.

Pazar, Nisan 11

Galatasaray 4-1 Diyarbakırspor #29

Taraftarın 5 dk için yapacağı anlamlı protesto yerini 90 dakika boyunca süren ve bazen rezilliğe varan olaylarla noktalandı. Bu maçın yorumunu yapmamayı tercih ediyorum. Saha içini yazmalıyım ancaksaha içi dışından farksız değil. Bugün rakip Diyarbakır olması maçı kazanacaklarınada emin değilim, öyle bir oyun vardı. 35 yaşındaki veteran kaptanımız Arda Turan'ın yüzünden düşen bin parçaydı. Haksız değil ancak yaptığı işede saygısı olmalı insanın. Baros hatricki ve Keita'nın tek kişilik şovları dışında güzel olan hiçbirşey yoktu. Umarım hem futbolcu hemde seyirciler gerekli dersleri çıkarır.

Cumartesi, Nisan 10

El Clasico Günü


Stad: Santiago Barnebau
Saat: 23:00
Yayın: Ntv
Madrid Madrid, Madrid Real Madrid

Cuma, Nisan 9

Haftanın Tatlısı

made in france

Blogumuz Futbol Dergisinde



ROVASATA blogu olarak derginin bu ayki sayısına konuk olduk. Online futbol dergisi niteliğinde olan bu güzel ve okuması keyifli dergiyi hazırlayan arkadaşlara teşekkür ederiz. Aylık çıkan dergide ilginç konular ve röportajlarda bulunmakta.Görsel olarakta sıkıcı olmayan bu dergiyi okumanızı tavsiye ederim.
www.futboldergisi.com

Yönetim Uyuma

Adnan Polat A.Madrid’e elendikten sonra büyük laflar etmişti. Caner’e verilmeyen penaltı pozisyonu için her yere başvuracaklarını ve peşini asla bırakmayacaklarını söyledi. Ancak buna dair hiçbir açıklama yada haber göremedik. Sanırım Polat seçime Galatasaray’ın haklarını korumaktan daha çok önem verdi o zamanlar. Sonrasında ise basına Galatasaray’a karşı yapılan haksızlıkları gösteren bir medya brifingi vereceklerini söyledi. Ancak hala ortalarda böyle bir basın toplantısı yok. Zaten yapılsa bile artık çok geç. Bunları A. Y. Gibi başına gelen en ufak hatalarda yapacaksın ki önünü kesebilesin. Takdir etmek gerekli A. Y. I bu konuda. Adnan Polat ve yönetimini ise ne yapmak gerekli bilemiyorum. Maalesef iki yıl daha klubün anahtarı ellerinde olacak. Adnan Sezgin’de kanki kontenjanından bu klüpte olacak. Büyük bir taraftar kitlesi olan Galatasaray’ı böyle vizyonsuz kişiler yönetmekte. Ancak onlara sorsanız herkesten çok severler Galatasaray’ı. Bilmezler klüplerin gerçek sahibinin taraftarlar olduğunu.

Barış'a 4 maç ceza verilmiş federasyon tarafından. Bu konuda bile koruyamadınız futbolcunuzu. Yaptığı hareket sert olabilir ancak 4 maç ceza verilmesi yönetim ses çıkarmayışı yüzünden. hatta Barış'a para cezasıda verir bu yönetim. Nasıl ki sulu derbiden sonra 5 maç ceza verdiler sonrasında Kadıköy'de sudan başka herşey atıldı ve kaç maç ceza verildiği ortada. Bu yönetimler arasındaki takıma sahip çıkma farkıdır. Bu yönetim çok sevdiği ve koruduğu Rijkaard'ın yakasına yapışan adam görünümlü karaktersiz hakkında dahi çıkıp laf etmemiştir.

Perşembe, Nisan 8

Flash Back #2

Old Trafford

Ali Sami Yen

Çarşamba, Nisan 7

Ey Dünya insanları Hepiniz Türksünüz !

Bu ayki kitabımızda bu olsun. Çok idialı bir kitap ismi olduğu kesin. Amerikalı yazar Gene D. Matlock'un Ağustos 2008 de piyasaya çıkan bir kitabı. İçeriği oldukça ilginç ve okumaya değer. Kitapta bu tezin bir çok kanıtı mevcut. Tabi birazda nereden bakarsan öyle görürsün gibi birşey. Ancak bugün Kızılderilelerin Türk olduğu ve dünyaya yön veren Maya uygarlığınında Türk olabileceği kanıtları saklanırken bu kitaba çokda ütopik bakmamak gerekli. Ancak kitabın dini konuları ele alış şekli bizim inancımızla bağdaşmıyor. Kitabın tanıtım yazısı şu şekilde :

"Tarih yeniden mi yazılacak? Kadim Türkler tüm insanların ataları mı? Onlar bin yaşına kadar yaşayarak, uzun yaşamın sırlarını öğrenmişler miydi? Tüm dinler onların Tengri dininden mi türedi? Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Muhammet ve Buda Türk müydü? “Işık doğudan gelir” ne anlama geliyor? Türkler gelecekte insanoğlunun kurtuluşunda nasıl bir rol üstlenebilirler?

Amerika’da doğan ve daha sonra Meksika’ya yerleşen bir yazar, eşinin ani ölümünden sonra ruhunun hep yanında olduğuna ve destek verdiğine inanarak insanlığın ve dünyanın daha iyiye gitmesi için ne yapılması gerektiği konusunda araştırmalar yapmaya başlıyor. Özellikle, Hıristiyanlığın kökenlerini araştırarak işe başlıyor ve çok ilginç bir şekilde araştırmaları onu Türklerin ayak izlerine götürüyor. İlk insanların Türklerle başlayıp daha sonra dünyaya dağıldığını ve ilk konuşulan dilin Türkçe olduğunu, bilimin, felsefe ve dinin yine Türklerden başladığını söylüyor. İnsanların güneşsel enerjiyle nasıl senkronize yaşaması gerektiğini anlatıyor. Şu an insanlığın içinde bulunduğu huzursuzluğun çözümünü ancak Orta Asya ve Türklerin getirebileceğini, daha iyi bir dünya için gerekli açılımları ancak onların yapabileceğini iddia ediyor ve şayet bu olmazsa dünyanın asla huzur bulamayacağını söylüyor. Ayrıca yazar Türklere bir gönderme yapıyor. Nasıl oluyor da doğuştan filozof ve şair olan, Türk kültürünü dünyaya yayan Erke Han’ı bilmiyorlar. Türk dünyası görkemli zaferlerini ona borçludur.

Eski uygarlıklarda kullanılan teknolojiye de değinen yazar, insanların onları kullanarak nasıl yüzlerce yıl uzun yaşabileceklerini yazıyor. Bu arada Türklerin Orta Asya ve Çin’de yaptıkları piramitleri anlatıyor. Gerçeğin Türklerden saklandığını yazıyor. İnsan bu kitabı okuduğu zaman bir Amerikalının nasıl olur da bilmediğimiz geçmişimiz hakkında bu kadar şey bildiğine hayret ediyor."

Salı, Nisan 6

Barış Özbek & Gökhan Gönül

Barış Özbek dün yaptığı hareketten dolayı neredeyse idam edilecek. Medyada boy boy resimleri çıkıyor bugün. Yazarlar ve yorumcular karşısındakininde bir insan olduğunu ve aynı işten para kazandıklarından dem vuruyorlar. Fakat aynı kişiler Fenerbahçe'de oynayan ve yerde yatan kayserisporluları görüp topu dışarı atmaktansa kalleşçe gol atmayı düşünen Gökhan Gönül hakkında ne tek bir satır yazıyor nede tek bir cümle sarfediyorlar. Güzel ülkemin tarafsız medyası işte budur. Tiksiniyorum hepinizden ve özellikle tarafsızmış gibi yorum yapan ancak sinsilik ciğerlerine kadar işlemiş Fenerbahçelilerden.

O An #28

BAHARIN İLK SABAHLARI
Tüyden hafif olurum böyle sabahlar
Karşı damda bir güneş parçası,
İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar;
Bağıra çağıra düşerim yollara;
Döner döner durur başım havalarda.
Sanırım ki günler hep güzel gidecek;
Her sabah böyle bahar;
Ne iş güç gelir aklıma, ne yoksulluğum.
Derim ki: ´Sıkıntılar duradursun!
´Şairliğimle yetinir,
Avunurum.
Orhan Veli KANIK

Pazartesi, Nisan 5

Sivasspor 1-1 Galatasaray #28

Son aylardaki her Galatasaray maçı gibi bu maçta ilginç ve hüzünlü geçti. Büyük oyunların döndüğü aşikar olan adı süper ligimizde bazı takımlara yapılan ve sürekli olan kayırmalar ve Galatasaray üzerine yapılan haksızlıklar can sıkmaya başladı. Ancak herşeyden iğneyi önce kendimize batıralım ve sonrasında çuvaldızı gerektiği yerlere batırmaya çalışalım.

Rijkaard'ın sahaya sürdüğü 11 kendine ihanettir. Barış-Sarp-Ayhan-Topal bu 4 ismin aynı anda sahada olması ve sahaya çıkılan 4-1-4-1 dizilişini anlamak çok güç. Maçın sıkıcı olacağı ilkdakikalarda belli olmuştu. Galatasaray'ın golü nasıl atacağını merakla bekliyordum. 17. dakikada hasbelkader oluşan boşluğu iyi değerlendire Barış güzel ve bir o kadar şanslı bir vuruşla öne geçirdi. Sonrasında ise Rijkaard ve takımın alınan puan kayıplarından bir ders çıkarmadığını gördük. oyun geride kabul edildi ve kontra toplarla gol arandı. Ancak Dos Santos konusunda artık emin oldum. Bu çocuk kale çizgisine kadar gider fakat gol atması yada gollük pas vermesi tesadüflere bağlı. Çok rahat pozisyonlarda ya yanlış tercih yaptı yada yaptığı vuruşlar yanlıştı. Ancak yinede sahada birşeyler yapmaya çalışan ender isimlerdendi. İlk yarıda çok fırsat kaçtı Keita'da gününde olmadığıiçin fark bi türlü artmadı.

İkinci yarı başladığında ise anlamsız geri çekilen bir Galatasaray vardı. Karşısındaki rakip kim olursa olsun öne geçince anlamsız bir baskı hissediyor ve kendisine yakışmayan bir kimliğe bürünüyor. Rijkaard bundaen önemli etkendir. Bakalım Rijkaard'ın Polyannaları neler yazacaklar. Yapılan düzgün bir atak yotu bu yarıda. Heleki Jo oyuna girdikten sonra topu ileri tutmakta mümkün olmadı.Defanstan şişirilen toplar bir türlü onunla buluşmuyor ve buluşmazda. Jo'nun topu kontrol edebilmesi için topun göğsüne düşmesi gerekli. Yoksa etrafındaki topları sahiplenecek güçte değil. Son 10 dakikada ise tamamiyle geri çekilmiş bir takım gördük. Kalede kaleci olmadığı için yenilen salakça bir gol bu senenin özetiydi. Kaybedilen her puanda bir gariplik vardı sezon boyunca. Ancak şuda bir gerçek kalecisiz oynuyor Galatasaray. Bugünkü komiklikler geçtiğimiz haftadaki hatadanda kötüydü. Böylelikle bir seneyi daha kupasız kapatmış olduk.

Çuvaldızı ise bu maçtaki tutarsız kararlarıyla maçın bu hale gelmesinde etkili olan Halis Özkahya'ya batıralım. Sivassporlu oyuncular ve özellikle Keita'nın yaptığı çirkinliklere göz yumup Barış'a savurduğu tekmenin 2 sn sonrası kırmızı kart çıkartması niyetini apaçık belli etti. Burada Barış'ın rakibe müdahaleside yok ancak kasıtlı bir hareket var ve bunun bedeli sarı akrttır. Ayrıca Sedat Bayrak adlı şahsında ilk yarıda ikinci sarı karttan atılmamasıda anlamsız. Sonuçta sahada aldığı emri uygulayan bir hakemdi. Tamam Galatasaray kötü oynuyor ve yönetiliyor ancak sahadaki hakemlerin tutumlarıda bu sonuçları doğuruyor. Eskişehirde görülmeyen eller, Trabzondaki çifte standartlı kararlar, derbide verilmeyen penaltılar ve son olarak Sivastaki hatalar. Polat ve yönetiminin testi kırıldıktan sonra toplantı yapmasının anlamı yok artık.

Atılan golden sonraki Sivasspor yedek kulübesindeki bir ismin Rijkaard ve ekibine saldırması ise büyük ahlaksızlık. Ayrıca maç içinde Rijkaardla tartışan seyirci kılıklı hanzoların futboldan ne kadar anladıklarını merak ediyorum. Sivas'a Rijkaard, Gio, Neill, Jo ve Keita gibi isimleri izlettiren bir takıma daha saygılı olmalılar.

Gökhan Gönül & Fenerbahçe- Kayserispor & MHK & Özgener


Gizliden gizliye tekmelerine ve tokatlarını çok gördüm. Ancak dün akşam gösterdiği davranıştan sonra hiçbir yerde haber olmaması medyadaki fener lobisinin gücüdür. Şerefsizce yaptığı veya yapmadığı davranış haber olmuyor yerine “bu penaltı verilmedi” adı altında Topuz’un yere atlaması haber yapılıyor. Birde Aziz Yıldırım’ın gözyaşları var haber olarak. Tebrik edilir o davranışı ile. Ancak Mahmut Özgener’in orada ne işi var onu çözemedik. Aziz Yıldırım’ın slayt gösterili basın toplantısından sonra futbol kamuoyu çok değişti. Hakem kararları ise zıvanadan çıkmaya başladı. Dün akşam Kayserispor maçındaki hataları nasıl yorumlamak gerekir başka. Akılalmaz avantaj kuralı, ofsayttan gol ve özellikle Fenerbahçeli futbolcuların aşırı sertlikleri. Çığırtkan olanın dediği oluyor. Adnan Polat ve yönetimi bu tip bi basın toplantısı yapacaklar. Ancak çok geç kaldılar. Eskişehir, Trabzon ve Fenerbahçe maçlarındaki hatalardan sonra artık geri dönüşü yok.

Avrupadan Futbol

İngiltere : Chelsea ManU yu deplasmanda 2-1 yenerek liderliği ele geçirmiş oldu. Chelsea bu sezon büyük maçalrdan galip ayrılarak şampiyonluğu hakettiğini gösteriyor. ManU ise Rooney olmadan gücünün çoğunu kaybeden bir takım. Ferguson ne yapıp edip yenilmemesi gerekn bir maçı kaybetti. Arsenal ise sıkı takibine devam etti. Wolverhampthon’ı Bendtner’in son dakika golü ile geçtiler. Bu sezon sakatlığı daha az yaşamış olsalar şuan tepede olacakları aşikar. Şampiyonlar ligi için son bilet konusunda büyük rekabet var. Tottenham, Sunderland deplasmanında 3-1 lik mağlubiyet aldı. City ise Burnley’e deplasmanda 6 gol atarak dördüncülüğü çok istediğini gösterdi. Maçın ilkyarısının skoru 5-0 dı. Diğer aday Liverpool ise Birminghamla berabere kalarak büyük bir avantaj kaybetti. Puan tablosu şu şekilde :
1- Chelsea 74
2- ManU 72
3- Arsenal 71
3- M.City 59
5- Tottenham 58
6- Liverpool 55

İspanya : La Liga’da bir şey yazmak şuan için geçersiz. İki dev 77 puandalar ve her hafta kazanıyorlar. Öyleki Real Madrid 13 maçtır galip geliyor. Barcelona ise bu hafta güçlü Bilbao önüne gençlerden kurulu bir takımla sahaya çıktı ve 4-1 gibi net bir galibiyet aldı. Gelecek hafta Barnebaudaki derbi ligin kaderini belirler diye düşünüyorum. La Liga Avrupa kupaları için ve özellikle ŞL için çekime var. Mallorca, Sevilla ve Bilbao bu konuda yarışan ekipler. Xerez, Valladolid ve Tenerife küme düşecek takımlar.

1- Real Madrid 77
2- Barcelona 77
3- Valencia 56
4- Mallorca 48
5- Sevilla 48
6- A. Bibao 45

İtalya : İnter’in hovarda puan kayıplarından sonra zevkli hale gelen Seri A’da şampiyonluk için yarış kızışıyor. İnter sahasında Parma’yı 3-0 gibi net bir skorla geçerek haftalar sonra rahatbir galibiyet almış oldu. Takipçisi Roma ise Bari gibi zorlu bir deplasmandan tek golle üç puana ulaştı. Gol prens Vucinic’ten. Milan ise Cagliariyi deplasmanda 3-2 yenerek galibietle tanışmış oldu. Aptalca kaybettikleri puanlar olmasa şuan ilk sırada olacaklardı. Avrupa kupaları içinde amansız yarış sürüyor. ŞL için şuan öndeki takım Palermo bu hafta Catania deplasmanında mağlup ayrıldı. Sampdoria ise Chievo deplasmanından üç puanla dönerek Palermo’ya yetişti. Goller her zamanki gibi Cassano ve Pazzini’den. Napoli ise zorlu Lazio deplasmanından tek puan almayı başardı. Juventus’u yazmaya gerek bile yok arık. Skoru yazıp geçelim Udinese 3-0 Juventus. Diğer önemli detay ise küme düşme hattında. Atalanta 31 puanla 18. Sırada. Lazio ise 34 puanla hemen üstünde. Lazio için acı dolu bir sene.

1- İnter 66
2- Roma 65
3- Milan 63
4- Palermo 51
5- Sampdoria 51
6- Napoli 49
7- Juventus 48

Almanya : Schalke için final haftası niteliğinde geçebilecek bir haftaydı. Sahasında takipçisi Bayern Münih ile karşılaştı. İki dakika içinde yediği iki golle şoka girdiler. Kuranyi farkı bire indirdi sonrasında Hamit kırmızı kart görerek biraz yardımcı oldu fakat ikinci yarıda skoru değiştiremediler. Bayern Münih bu sonuçla liderliğide ele geçirmiş oldu. Çöküşte olan Leverkusen ise Frankfurth deplasmanında 3-2 mağlup ayrılınca ŞL için yarışa Dortmund’uda eklemiş oldu. Dortmunda zorlu Werder Bremen maçında 2-1 lik galibiyet çıkararak büyük başarı elde etmiş oldu. Hertha Berlin ise küme düşmemek için ige asılmış durumda. Köln deplasmanından 3-0 lık skorla döndüler. Gelecek hafta Leverkusen-Bayern Münih maçı hem Leverkusen hem Schalke için son şans niteliğinde.

1- Bayern 59
2- Schalke 58
3- Leverkusen 53
4- Dortmund 52
5- Werder 48

Fransa : Liderin her hafta değiştiği Fransa liginde bu haftanın kaybedenleri Bordeaux, Montpellier , Auxerre ve Lille oldu. Marsilya istikrarını sürdürüyor. Lyon lider olarak geçici bir süre özlem giderebilir. Zira Marsilya ve Bordeaux’un iki maç eksikleri bulunuyor. Detaya girmeden puan tablosunu verelim. Şampiyonun son hafta belli olacağı bir lig Fransa.

1- Lyon 57
2- Montpellier 57
3- Auxerre 57
4- Bordeaux 56
5- Marsilya 56
6- Lille 54

Cuma, Nisan 2

Perşembe, Nisan 1

Bundesliga Biterken

İzlemesi en zevkli lig olan(kamera açılarından dolayı) Bundesliga’da son 6 haftaya girildi. Zirvede 2,5 takım kaldı diyebiliriz. Zira Leverkusen büyük avantajını yitirdi ve önündeki Schalke ve Bayern Münih’in hata yapmasını bekleyecek. Son 6 haftada fikstür çok karışık. Zirvedeki ilk 3 takımın birbiriyle oynayacağı maçlar var. Hafta hafta maçları inceleyrek gidelim. Onun öncesinde mevdut durumu yazalım:

1- Schalke 58 (+24)
2- Bayern 56 (+29)
3- Leverkusen 53 (+26)

29. Hafta : Bu hafta sonu tepedeki ilk iki takım birbiriyle oynayacak. Schalke evinde Bayern Münihi ağırlıyor Cumartesi günü. Robben büyük ihtimalle oynamayacak ve bu Bayern için önemli bir dezavantaj. Ligin ilk yarısında oynanan maç 1-1 lik eşitlikle sonuçlandı. Schalke ManU yorgunu Bayern’i yenmek için oynayacaktır. Yenerek büyük bir avantaj elde edecekler. Ancak Van Gaal’da kolay teslim olmaz bunu ManU karşısındada gördük. Belki yorgunluk faktörü etkili olur ve Schalke’nin direncine dayanamazlar. Ancak ben bu maçtan beraberlik bekliyorum. Bu iki takım birbirleri ile oynarken aynı saatte Leverkusen, Frankfurt deplasmanına çıkacak. Frankfurt’un evinde gösterdiği performans ve iki hafta önce Bayern Münihi yenmeleri sebebiyle bu maçı kazanmaya yaın olan taraftır. Kiessling’in olası yokluğuda eklenince Leverkusen en iyimse tahminle bir puan alabilir.

30. Hafta: Bir zorlu maçta bu hafta oynanacak. Leverkusen kendi sahasında Bayern Münih ile oynuyor. Ancak bu maçın zorluğu sa dece kağıt üstünde. Son performanslar göz önüne alındığında Bayern bu maçı asla bırakmaz. Münih’in üç puanla ayrılacağı zorlu bir maç olur. Schalke ise Hannover deplasmanında olacak. Hannover geçtiğimiz yılları aksine bu sene düşme korkusu yaşıyor ve 17. Sırada. Hannover için alınacak bir puan bile değerli olacağı için kontrollü oynaycaktır. Ancak Schalke sezon içinde bu tip maçları takım oyunu ve fiziki olarak rakibini sürekli zorlayarak kazanmayı başardı. Bu maçıda kazanırlar.

31. Hafta : Schalke kendi sahasında Monchengladbach’ı zorlanmadan geçecektir. Bayern Münih’te Hannover önünde üç puana bir şekilde ulaşır. Leverkusen ise form grafiği her geçen gün artan Suttgart deplasmanından puansız döner. Stuttgart Avrupa ligi için oynaycaktır son haftaları. Hamburg ile sıkı bir çekişme yaşayacaklar. Bu yüzden kazanmaya daha yakınlar.

32. Hafta : Schalke bu sezonun en formsuz ekibi Hertha deplasmanına çıkacak ve rakibinin üç puandan başka bir alternatifi yok. Nedenini sonraki haftalarda göreceğiz. Schalke’nin yapısına uygun bir maç ve kötü Hertha defansı sayesinde Farfan ve Kuranyi’nin işbirliği ile üç puanı alacaklardır. Bayern ise Monchengladbach karşısında rahat bir galibiyet elde eder. Leverkusen ise şampiyonlar ligini elde edebilmek içim Hannover’i yenmek zorunda ve yeneceklerdir.


33. Hafta : Schalke kendi sahasında formunu bulan ve Leverkusen’in olası puan kayıplarından sonra şampiyonlar ligi için ümitlenecek Werder Bremen ile berabere kalması muhtemel. Aynı hafta Bayern Münih Bochum karşısında galibiyete ulaşmakta zorlanmaz. Leverkusen ise bu maç öncesi büyük ihtimal küme düşmesi kesinleşen Hertha’yı yenmekte zorlanmaz.

34. Hafta : Bu haftaya kadar yaptığım Nostradamusluğa göre puan tablosu şu şekilde oluşmuş olacak. Schalke ve Bayern Münih 69 puanla son haftaya girecekler. Leverkusen ise Şampiyonlar Ligi için Werder Bremen ile çekişebilir bu son haftada. Ancak Werder Bremen’in zorlu fikstürü sebebiyle bu korkuyu yaşamamaları muhtemel.

Schalke son haftada Mainz deplasmanında olacak. Mainz bu sezon evinde oldukça başarılı fakat şampiyonluk için oynayacak Schalke maçı kazanmayı başarır. Bayern Münih ise Hertha Berlin deplasmanında olacak. Kolay bir galibiyet ile üç puanı kazanır. İki takımda ligi 72 puanla tamamlamış olurlar. Bu hafta itibariyle +5 gollük bir avantajı mevcut Bayern Münih’in. Aynı puanda bitirdiklerini ve Bayern Münih’in daha kolay rakiplerle oynayacağını varsayarak Berlin olimpiyat stadında averajla şampiyonluk sevincini yaşayacaklarını düşünüyorum. Umarım yanılırım ve Felix Magath’lı Schalke bu sevinci yaşar.

Not: Hannover ve özellikle Hertha bu üç takımlada oynayacaklar son 6 haftada. Bu sebeple özellikle Hertha küme düşmekten kurtulması için ekstra işller yapmalı. Geçtiğimiz yılki rüyadan sonra bu sezon küme düşmeleri üzücü.