Salı, Mart 1

2 Aralık 1998 den 2 Mart 2011'e



2 Aralık 1998
Şampiyonlar liginde Juventus’u ağırlayacağız Ali Sami Yen’de. Lise yıllarındayım ve sınıftan birkaç arkadaşla maça bilet bulabilmiştik. O biletlere sahip olmak için çektiğimiz sıkıntıyı tarif etmek güç. Metrobüs yok iken sabah saatinde okulu kırıp Ali Sami Yen gişelerinde beklemiştik. Gerçi biletlerimiz Eski Açık’tı fakat olsun ne önemi var ki. İtalya ile olan gerginlikten ötürü o maça mutlaka gidilmeli idi.

Stadın önüne vardığımızda saat sabahın dokuzuydu. Maça 12 saatten fazla vardı. Kapılar ise 15:00 açılacak dendi. Gişenin hemen dibindeydik. Zira öğlene doğru kalabalık artıyordu. Saat 13:00 olduğunda ise stad kapasitesinin çok üzerinde insan dışarı bekliyordu. Birkaç karaborsacı ile takıştık yerimizi muhafaza edebilmek adına.

Hatırlıyorumda o senenin en soğuk günlerinden biriydi. Paramızın büyük çoğunluğunu bilet için harcamıştık. Geriye dönüş paralarını çıktıktan sonra birkaç bardak çay içecek paramız kalıyordu. Erzağımız ise her zaman ki gibi yanımızdaydı. Kaşar ve domates takviyeli birer tam ekmek. Yarısını tüketmiştik içeri girmeden. Birer bardak çay içtikten sonra içeriye girmiştik bile. Gişenin önüne ayağımız yere basmadan geldik diyebilirim. O izdihamda ayağını yere basmak lükstü.

İçeriye girdikten sonra herkes maçın havasına çok kısa sürede girmişti. Maç İtalya ile olan siyasi çekişme dolayısıyla bir hafta ertelenmişti ve İtalyan ürünlerine karşı büyük bir tepki vardı. Stadın içinde İtalya bayrağı yakanlar dahi vardı. Biz ise soğuktan korunmak için zıplamayı tercih ediyorduk. Grubun ilk maçında Della Alpi’de 2-0 öne geçmiştik ancak berabere tamamlamıştık maçı. Bu sefer kazanmalıydık ve kazanacaktık. Takıma olan güvenimiz tamdı. Rakip kim olursa olsun ve skor ne olursa olsun hep bir ümit ile takip ederdik maçlara.

Juventus ısınmak için sahaya çıktığında staddaki ıslık sesinin şiddetinden oyuncular kulaklarını tıkamak zorunda kaldılar. Maç başladığında ise yağmurun şiddetinden daha fazla bir coşku vardı tribünlerde. İlk yarı golsüz bitmişti. Ancak dediğim gibi güvenimiz tamdı. Maçı almalıydık ve alacaktık. Çünkü o Galatasaray’dı.

77. dakikada Zidane’ın ortasına arka direkte bulunan Amoruso topu ağlara gönderdi ve Juventus öne geçti. Son 10 dakikada ise olanca gücüyle yüklenen bir Galatasaray vardı. Nitekim 90. Dakikada Hagi’nin kullandığı serbest vuruş sonrası altıpas içinde bulunan Suat kafa vuruşuyla beraberliği sağlıyordu. Bu gol sonrası ise stad deyim yerindeyse yıkılıyordu. O sevinçle sanırım 6-7 sıra aşağıda bulmuştuk kendimizi. Maç bu sonuçla bittiğinde ise Galatasaray liderliğini sürdürüyor ve Bilbao deplasmanında alacağı beraberlik ile bir üst tura çıkmaya hak kazanacaktı. Yani son ana kadar yarışın içinde bulunuyordu o tarihlerde.

Yarın ise 2 Mart 2011 :
Türkiye kupası çeyrek final rövanş maçı oynanacak. Bu maça favori olarak Gaziantepspor çıkıyor maalesef. Stad yeni, koltuklar yeni, soğuğu minimum ölçüde hissediyorsun ancak sahada oynayanlar Galatasaray ruhunu temsil etmiyor. Dün akşam elime geçen maç biletini işte bu sebepten reddettim. Aklıma 2 Aralık günü geldi ve öylece durdum. Sahada her şeyi unutturacak bir TAKIM olmayınca gidip kendine işkence etmenin bir anlamı olmuyor.



Hiç yorum yok: