Salı, Haziran 30

İran, Nida, Devrim şehidi, ABD

İran'da seçim protestosu gösterileri ile başlayan ve önü alınamayıp ayaklanmaya dönüşen olaylarda ölen Felsefe öğrencisi Nida hakkında gerçekler ortaya çıkıyor. Cinayetin esrarı aralanmaya başladı. İşte açıklamalar şu şekilde :

Yetkililere göre, cinayet “kaçak bir silahla” işlendi. Cinayetin arkasında ise Amerikan gizli servisi CIA var. Dini lider Ayetullah Ali Hamaney geçen cuma “Nida Batılılar tarafından öldürüldüne” vurgu yapmıştı. İran’ın Meksika Büyükelçisi ise önceki gün CNN’e yaptığı açıklamada Nida’nın vücudundan çıkan kurşunun Besiçlerin kullandığı türden olmadığını söyledi. Büyükelçi “Gösterilerin yoğun olmadığı bir noktada, bu kadar kameranın önünde öldürülmesi ilginç bir durum. Bu CIA’in bir oyunu” diye konuştu. Ahmedinecad yönetimini devirmek isteyen CIA’nın Dubai’de ofis kurarak ’Yeşil Devrim’i finanse ettiği, 400 milyon dolarlık bütçeyle işbirlikçilerin fonlandığı ortaya çıkmıştı.

Şimdi tüm bu gerçeklerden sonra hala taraflı ve bilinçli bir şekilde İran rejimini ve Ahmedinejad'ı devirmeye yönelik haberler yapan başta Radikal olmak üzere bu taraflı işbirlikçilerin son oyunları ne olacak bekleyip görelim. Son olarak şu tespitimle bitireyim :
İran'da rejimin sarsılması ve Ahmedinejad'ın (kendisi Türkmen asıllıdır) devrilmesi demek Türkiye'nin güvenliğinin ciddi şekilde yara almasına neden olacaktır.



Pazartesi, Haziran 29

Bir Tatlı Huzur Almaya Gittik...

Sıkıcı, sıcak pazar günlerini huzura çevirmenin en güzel yolu Buruciye’de akşamüstü çay yudumlamaktır… tabi Buruciye’de çay içmenin öncelikli şartı da Sivas’ta olmaktır :)
Şehirleri ruhu olan ve olmayan şehirler olmak üzre 2 kategoride değerlendiriyorum…ruhu olan şehirleri sıralamaya alsak elbet İstanbul başta gelir, sonra belki Bursa, Ordu, Sinop diye gider sıralamam…. Ve bu şehirlerden sonra gelir Sivas da objektif olmayı becerebildiğimde…(objektif olmasam başa koyarım). Tarihi dokudur benim hayat kaynağım ve fazlasıyla tarihle haşır neşir olabileceğiniz bir kenttir Sivas … Ve bu tarihi dokunun can damarıdır heybetli Buruciye… Kim bilir ne şartlarda yapıldı, kimin ağlamasına, kimin gülmesine şahit oldu, neler düşünüldü, neler yaşandı ve neler sindi o taş duvarlara…Dokunduğunuzda, hissettiğinizde bütün bunlar gelir akla ve tam da bu anda anlarsınız; bir kültür ve nostalji manzumesinin, bir tarih atmosferi içerisinde seyrettiğini.
Müşfik bir ana gibi kollarını açmış bekleyen o devasa kapılardan girdiğinizde başlar huzur dolu akşamınız… bunaltıcı yaz sıcağından eser kalmamıştır akşam 5 itibariyle… tam bunalacakken imdadınıza koşar teninizi okşayan, saçlarınızı hafifçe dalgalandıran ruzigâr…
Bir yanda müzmin gazete, kitap okuyucuları, diğer yanda bilmişlik taslayan tavlacılar, etraftaki dersliklere girip çıkan çömlekçiler, karakalemciler, udiler, cam üfleyen kursiyerler… ve bu binaya sevdalı müdavimler…
Ve yavaştan başlar udi udunu tıngırdatmaya… ardından neye üflemeye başlar neyzen. Bağlama da tamam oldu mu, harika bir san’at musıkisi ile kulaklarınızın pasını atmaya hazır öylece huzur dolu bakakalırsınız taş mukarnaslar arasındaki neyzene… önce yavaştan başlar udi bir yandan tıngırdatırken bir yandan da söylemeye:

"benzemez kimse sana, tavrına hayran olayım”la yeniden aşık olur; “unutamam seni”yle fena halde hüzünlenir, “beklenen şarkı”ya ise inanılmaz bir katılımla eşlik edersiniz:
Kıskanırdım seni ben kendi gözümden bile
Nasıl verirdim seni birgün yabancı ele
Sana gelen yollarda daima beni bekle
Benden evvel başkası bakıp seni görmesin...
Ve sonlara doğru en çok sevdiğim “Huysuz ve Tatlı Kadın” ile coşarsınız adeta…sonra da bir tatlı huzur alarak Kalamış’tan, ve son yudumunuzu da alarak çayınızdan ayrılırsınız avludan...
Son olarak tüm huysuz ve tatlı kadınlara gelsin:
Sarkilar seni soyler; dillerde nagme adin
Ask gibi, sevda gibi huysuz ve tatli kadin…

Huzurla…
:)

Cumartesi, Haziran 27

Bi el atın beyler


Zor İnsan mı O da Ne!!!


öle bi zaman olur ki, alacak kitap bulamam... belki kitaplıkta onlarca okunmadık kitap olmasına rağmen çekmez beni... işte böyle bi zamanda deli gibi "Moskova Günlüğü"nü arayıp, bulup, okumama vesile olan yazıdır bu... uzun zamandan sonra yine yeni yeniden...
hala çok güzel... ve belki de 2. kez "Moskova Günlüğü"... ;)
Bazen duyarız. Biri için "zor insandır o" denir. Şöyle bir kulağımıza değer geçer bu söz. Belki çok fazla üzerinde durmayız. Bir de bazı insanlar vardır ki bizzat "zor adam" ya da "zor kadın" olarak tanımlarlar kendilerini. Kanıksamışlardır bu lafı adeta gönüllü bir yafta, taşıdıkları bir etiket gibi.
Evliliklerini, dostluklarını, başka insanlarla ilişkilerini ve ilişkisizliklerini anlatırken, açıklarken bunu bir özür gibi sürerler önümüze. "Zor insanım ben," derler. Bazen de eşlerden birinin diğeri için bunu söylediğine tanık oluruz. "Bizimki zor adamdır." "Benim hanım zor hatundur." Bu lafla her şeyi açıklamış gibi susarlar sonra gizemli bir tebessümle.
Hani elimize bir büyüteç alıp baksak, kavramı şöyle bir incelemeye alsak. Ne demektir zor olmak bilinmez ama belli ki kelimenin kendisi cazip bir şeydir pek çoklarının dillerinde. Hallerinden şikayet eder gibidirler ama aslında şikayet değil, gizli bir iltifat vardır konuşmalarında. Saklı bir kıvanç. "Zor adam" olmak ilginç bir şey gibi gelir kulağa. Hani cazip bir nitelik. Adeta meziyet.
Bilhassa sanat ve edebiyat çevrelerinde "zor adam" ve "zor kadın"lardan geçilmez. Nereye elini atsan, ne yöne dönsen, kiminle konuşmaya kalksan bir zor insanla burun buruna gelirsin. Sanki zorluk zihinlerimizde "özgünlük" ve "derinlik" ile özdeştir. Kolay insan basit addedilir. Zor insan ise katmanlı ve çekici. Hani zor olunca pek bir karmaşık, pek bir entelektüel, pek bir bohem olunurmuş gibi. "Zor adam" olmak nedense geçer akçedir kuşak kuşak sanatçılar, edebiyatçılar ve aslında biraz daha genellersek, geniş bir şehirli, modern, genç kesim arasında.
Oysa bu yazıda tam aksini iddia edeceğim. Zor olan bir şey varsa eğer, hem kadınlar hem erkekler için, o da zor olmamak aslında. Yıpratmamak insanları, bizi sevenleri sevgilerinden ötürü cezalandırırcasına hırpalamamak, yani hayatı hem kendimiz hem başkaları için kolaylaştırmak, yumuşaklaştırmak, su gibi akıcı ve berrak kılmak var ya, işte en zoru bu. Yoksa kendine bir sıfat seçmek, o sıfatı benimseyip sabitleştirmek, bunu hem bir özür hem övgü gibi almak, bu hayali sıfatın arkasına saklanmak, onu bir bahane olarak kullanarak kalp kırmak ve bundan gocunmamak en kolayı. Zor olmakta hiçbir zorluk yok ki!
Elimde bir kitap. Walter Benjamin in Moskova Günlüğü nü yeniden okudum bu bayramda. Moskova Günlüğü ince, sade bir kitap. Walter Benjamin in Aralık 1926 dan Ocak 1927 sonuna dek Moskova da geçirdiği iki ayın günlüklerinden oluşuyor. Durmadan kavga eden, kavga etmeden duramayan çiftler vardır. Tanırsınız onları. Belki başkalarından, belki kendinizden. Walter Benjamin ve Asja Lacis böyle bir çift idi.
Bir dönem düşünün. 1929-30. Öyle bir zaman ki dünya bir savaştan çıkmış ve çok daha beterine doğru doludizgin gitmekte. Bir adam düşünün. Döneminin sayılı entelektüellerinden. Bedbin, hassas bir ruh. En nihayetinde kendi canına kıyacak kadar. Moskova ya gitmesinin üç sebebi var. Bir taraftan dönemin pek çok sol görüşlü aydını gibi o da Moskova yı gözünde büyütüyor, tanıma gereği duyuyor. Bir taraftan edebiyat var. Edebi yükümlülükler. Bu şehri yazmak istiyor. Kendi kaleminden kağıda dökmek. Üçüncü sebep ise hepsine ağır basıyor muhtemelen: Aşk.
Ama zor bir çift onlar. Her ikisi de "zor insan" olmayı benimseyen. Birbirlerini yoran, habire kelimeleri didikleyen, kendilerini sevenleri hırpalayan tüm insanlar gibi...
Elif Ş.

bana kalırsa bu bir karakter meselesidir esasında... normaldir... kişiliktir der geçeriz de; iş ki bu kimliğe bürünmeye çalışan bi nevi pinokyolara denk gelmemek =)

sağlıcakla...


Cuma, Haziran 26

Juup Derwall

10 Mart 1927 - Würselen, North-Rhine Westphalia - 26 Haziran 2007 - St. Ingbert, Saarland
Geldin sahalarımızı ve futbolumuzu yeşerterek tüm içtenliğinle ayrıldın aramızdan. Vefatının ikinci yılında saygıyla anıyoruz.

Linderoth Salonlara Döndü


Tobias Linderoth yeni sezon çalışmalrının başlaması ile birlikte tekrar salonlara döndü. Bu kadar salonda çalışan bir futbolcu daha varmıdır merak ediyorum. İki yıllık Galatasaray kariyerinin %75 i salonda geçmiştir. Bakalım bu senede borcumu ödeyeceğim geyikleriyle parasını alacakmı yoksa birisi akıl Florya'nın o meşhur bilmem kaç kapısından dışarı koyabilecek mi. Sanırım klüp Linderoth'u vücut geliştirme sporcusu statüsünde gösteriyor. Neyse ki yalnız değil salonda. Nonda'da eşlik ediyor kendisine. Linde salon tecrübesini aktarıyordur kendisine ...

Kaptan Emre

Aziz Yıldırım bir kez daha hislerini ön plana koyarak Emre Belezoğlu'nu takımın kaptanı yaptı. Önümüzdeki sezon pazubandı kolunda olacak Emre'nin. Elbet bi yerde testiyi devirecektir Emre ancak bundan önemlisi ne kadar devireceğidir. Fatih Terim (ki Emre'yi evladı gibi görür) ülke milli takım kaptanlığından almıştır Emre'yi. Bakalım Fenerbahçe'de bu işi kotorabilecek mi.

İşin birde manevi tarafına bakalım. Bu takımın alt yapısından yetişmiş bir Semih varken ve Alex gibi en verimli yıllarını Fenerbahçe'de geçirmiş bir yabancı futbolcu varken bu bandın Emre'ye verilmesi ne derece doğru. Benim açımdan sevindirici bi durum ancak Fenerbahçeliler ne düşünüyor merak ediyorum. Samimiyetine zerre inanmadığım Emre'nin kaptan olacak olması vahimdir zannımca ...

Perşembe, Haziran 25

Kazım Koyuncu


Fikriyatını benimsemesemde şarkıları ve müziği doğduğu varolduğu toprakları yansıttığı için her zaman çok sevmişimdir kendisini. 2005 yılındaki vefatında sanki yıllardır görüşmediğim dostumu kaybetmiş hissini yaşadım. Çernobil dolayısıyla çevremden ve köyümden bir çok kişiyi kaybettim. Belki de Kazım’ın vefatıyla bu konu üzerine bu kadar gidildi.Unutulmaz şarkılara imza attı ve erken yaşta daha nice güzel şarkı ve türkü yorumlayacakken ayrıldı aramızdan. Umarım gönlünün güzelliği gibi güzel yerlerdedir şuan. Şarkısında ki mısralarla kapatalım yazıyı :
Ardımda bırakıp
Gül çağrısını
Ayrılık anı bu sisli şarkıyı
Irmaklar gibi akıp uzun uzun
Terk ediyorum bu kenti
Ah ölüler gibi

Şarkılar bir çığlığa sığınmaksa şimdi
Sonsuz bir yangın gibi
Sevmesem öyle kolay çekip gitmek
Yaralı bir kuş gibi

Kumral bir çocuğun
Yaz öyküsü bu
Şarkılarla geçtim aranızdan
Yalnızlar gibi susup uzun uzun
Terk ediyorum bu kenti
Ah bir aşk gibi

Şarkılar bir çığlığa sığınmaksa şimdi
Sonsuz bir yangın gibi
Sevmesem öyle kolay çekip gitmek
Yaralı bir kuş gibi
Düşlüyorum bu kenti
Son bir aşk gibi...

Sonunda Evet Dedi..


Uzun süren ikna çabaları sonucunda Nihat Kahveci,Beşiktaş'ın teklifini kabul etti ve yıllar sonra yuvaya döndü.Flaş haber geçen tv.'lerden edinilen ilk bilgilere göre anlaşma 3 yıllık ve 4.5 milyon euro(bonservis).Nihat'ın alacağı ücret belirtilmedi.

Regaip Gecesi

Regaip kandiliniz mübarek olsun

Neler Oluyor...?


Seni seviyoruz futbol;yaşattığın heyecanla,sunduğun eğlence,keyif,hazla.Bazen tırnaklarımızı yedirsende,normalde dilimize alamayacağımız kelimât-ı bi edeb-i külliyatı döktürü versende,sevinci coşkuya katıp rekortmen üçadımcılar gibi zıplatsanda.Sürprizlerin,olmaz denileni bünyende gerçekleştirmen,umudun bittiği anda yeniden yeşermenle sevdik biz seni,seviyoruz,hep seveceğiz...
" Buraya kadar" demiştir eminim çoğunuzda benim gibi ABD için.İspnaya,biletini kesecekti %99.9 favoriydi dünyanın 1 numarası.Öylesine bir durumdu ki,ABD,grup maçlarında İtalya ve Brezilya'ya yenilmiş,son maçında Mısır'ı 3 golle yenmesi,aynı şekilde Brezilya'nın da İtalya'ya 3 tane fark atması gerekiyordu.Evet adına futbolun mucizesi mi dersiniz,azmin zaferi mi,şans mı?Aynen de öyle olmuş ve ABD yarı finalist olmuştu.Dikkat çeken en büyük özellikleri,üst düzey kondisyonları,akıllı ve disiplinli oyunlarıydı.Ama bu yoktan gelen yarıfinale rağmen,rakip İspanya'ydı.Dünyanın şu an en etkili futbolunu oynayan,teknik,taktik her açıdan üstün,rekortmen İspanya.Futbolun güzelliği buradadır ki işte;beklenmeyen bir performansla amansız,acımasız İspanya'yı 2-0 yendiler.Hem de ezilmeden,eğilmeden,bükülmeden bizim tabirle "çatır çatır"oynayarak(Yiğidi harmanda görmek gerekmiş demekki..).Golleri kimin attığı,ne zaman attığına deyinmeye gerek dahi yok.Takım olarak oynadılar,takımca kazandılar.Çokta güzel oynadılar.Kendi tabirleriyle,futbolda"Amerikan rüyasını"gerçekleştirdiler.Dikkat edilmesi gereken diğer bir durumda,tüm bunları,bir futbol ülkesi olmadan yapmaları.Çünkü birleşik devletlerde futbol,hala basketbol,beyzbol ve amerikan futbolunun gölgesinde oynanıp gelişiyor.Ne diyelim,helali hoş olsun.At binenin,kılıç kuşananın.Arap atı gibi sonradan açılsa da ABD takımı,kattıkları renkle alkışı hakettiler.
Kondisyon,sonradan açılma demişken aklıma Euro 2008'de ki performansıyla milli takımımız geldi.Fatih Terim'de,kondisyon işini Amerika'lı ekibe teslim etmişti.Milli takımımız da maçtan maça artan performansıyla dikkat çekmiş,bizde yine yorumlarımızda conilerin kondisyona yaptıkları katkıdan bahsetmiştik.Atletizim konusunda uzman olan ABD'liler kondisyon konusunda da ne yapılması gerektiğini iyi biliyorlar demekki.Bunu bugünde Güney Afrika'da birkez daha gösterdiler.Önümüzdeki dönemde ve yine katılmaları halinde 2010 dünya kupasında iyi işler çıkarma olasılıkları hayli kuvvetle muhtemel..Futbol,her zaman "neler oluyor"dedirtmeye gebe bir oyun.Sevdamız da,bağımlılığımız da,heyecanımız da bundan dolayı değil mi ki zaten?

Çarşamba, Haziran 24

Kitap İçinde Kitap, Aşk İçinde Aşk!


"Aşk’ın hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde...”


Elif Şafak okur musunuz bilmem... ben sadece köşe yazılarını takip ederdim... yazıları akıllıca olmasına rağmen pek de hoşlandığım söylenemezdi tarzı itibariyle. çok rahat, açık, cesur oluşu belki de alışılagelmiş bayan yazarlara nazaran takındığı üslup bana itici gelmesine yetiyodu, bilmiyorum... fakat bütün bu cesur tavrına rağmen yazılarında hep bir tasavvuf gizliydi. ilgimi çekti haliyle ve araştırmaya koyuldum... araştırdıkça sevdim, sevdikçe okudum, okudukça daha bi ilgimi çekmeye başladı ve en nihayetinde son kitabından başlamaya karar verdim... "AŞK"...

kitapçıya girdiğinizde zaten hemen sizi karşılıyor rengi dolayısiyle =)

okumaya başlayınca kitap içinde bir kitap, beşeri aşk içinde ilahi bir aşk okuyor ve kadının zekâsına, hayal gücüne bir kez daha hayran kalıyorsunuz... kitapta adı geçen hemen her karakterin dilinden okuyorsunuz kitabı... aşkın aslında yalnızca bu dünyaya ait değil, bu dünyayı aşan bir duygu da olduğunu öğreniyorsunuz. aslında aşkın benliği eritmek olduğunu,materyalist dünyanın çok ötesine geçiren bir duygu olduğunu, bu kitapta daha iyi anlıyorsunuz...

aşk'tan çok esasında yan yana duymaya pek alışık olmadığımız iki kelimeyi bir araya getirip sunuyor bize Elif Şafak: "Aşk Şeriatı":

"Allah kılı kırk yararak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır; bir de ölmek zamanı."
"Başına ne gelirse gelsin karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir."
"Hakk'ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. "Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur" diye endişelenme. Nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmayacağını?"
" Kusursuzdur ya Allah, O'nu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir. Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini,Yaradan'dan ötürü yaratılanı sevmeden,ne layıkıyla bilebilir,ne layıkıyla sevebilirsin."
"Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. AŞK'ın hiçbir sıfat ve tamlamaya ihtiyacı yoktur."
eminim bir yerlerinde kendinizi bulacaksınız siz de... Şems ile olgunlaşacak, Mevlana ile daha çok seveceksiniz...

O An #9

Deniz ve Sahil

Uzakta ışıklar dolanır sessizce,
Açıklanamayan duygular gibi,
Karanlığı yırtar bir martı sesi,
İnsan irkilir ister istemez,
Çocukça yaşanan korkular gibi,
Uzanıp sahile, Geçmişiz kendimizden,
Sakin fakat coşkulu, Arzulu dalgalar gibi,

Sadece biz değiliz eğleşen
Bak dinle. Deniz de sahille.

Salı, Haziran 23

Tatil İhtiyacı Üzerine


ne olur bir sabah da yıldızların altında yataksız, yorgansız uyansak;
ıslatsak yağmurları, baharlara uzansak, az da olsa dünyadan zevk alsak...

Hugo Broos ?


Trabzonspor 15 yıl sonra Belçikalı bir hoca ile anlaştı. Kariyeri pek parlak değil hatta hiç değil diyebiliriz. Bir Belçika şampiyonluğu var o da Anderlecht ile. Son durağı Yunanistan'da Panserraikos oldu. İkinci devre devraldığı takım lig sonunda onbeşinci olarak küme düştü. Bunu Sadri Şener basın toplantısında açıkladı. Trabzonspor taraftarlarına sabırlar diliyorum. Tabi bu sabrın daha çoğunu Hugo Broos'a diliyorum. İsmi konusundada iğrenç espiriler okuyacağız gidene kadar. Devre arasını görür mü dersiniz ?

Pazartesi, Haziran 22

Ödül Belli Oldu

5 maç seyircisiz + 40 bin TL, Murat Özaydınlı'ya ise 30 gün hak mahrumiyeti + 4 bin TL.

Bundan sonra hangi taraftar kimden nefret ediyorsa maç sonu atlasın sahaya gücü yettiğince vursun kaçsın. Hatta üstüne yüzlerce kişi atlasın onlarda alsın hırsını. Nasılsa ceza diye birşey yok. Gönlünce koştur sahanın içinde. Aziz Yıldırım'ın başkan seçtirdiği Demirel görevini yerine getiriyor. Bog(k)dan Tanjevic adlı bir Sırp'ın eline vermişler ülkenin belkide gelmiş geçmiş en derin kadrosunu ve milli takımını. Yazıklar olsun, binlerce kez yazıklar olsun böyle kirli spora...

Gökhan Zan Galatasaray'da


Galatasaray sağlık kuruluna yeni bir deney elemanı katıldı. Bakalım Gökhan'ın ileze omuzuna ne çare bulacaklar. Artık Emre Güngör ile dönüşümlü oynarlar. Kim sakat değilse o oynar maçta. Her ne kadar bilinmezlerle dolu olsada iyi transfer. Milli takım tecrübesi olan bir isim. 28 yaşında olduğu için Reijkaar'ın öğretecek bir şey olduğunu sanmıyorum kendisine. Galatasaray için hayırlısı olsun. Rotasyon için Türkiye şartlarında en iyilerden biri alındı.

Polonya 2009 Kadromuz

Efes Pilsen'in şampiyonluğu kazanmasında büyük katkı sağlayan Kaya Peker'in kadroda olmaması nasıl bir saçmalıksa bu kadro ve Bog(k)tan Tanjevic hakkında yorum yapmak ondan daha büyük saçmalık olur.
Fatih Solak (Aliağa Petkim)
Cevher Özer (Beşiktaş Cola Turka)
Barış Hersek (Darüşşaka)
Ender Arslan, Engin Atsür, Kerem Gönlüm, Kerem Tunçeri, Sinan Güler (Efes Pilsen)
Oğuz Savaş, Ömer Aşık, Ömer Onan, Semih Erden (Fenerbahçe Ülker)
Cemal Nalga, Evrem Büker (Galatasaray Cafe Crown)
Hidayet Türkoğlu (Orlando Magic)
Ersan İlyasova (Barcelona)
Bekir Yarangüme (Türk Telekom)

Pazar, Haziran 21

PADİŞAHIM ÇOK YAŞA!

Yavuz Sultan Selim henüz Şehzade Selim ikeeen, satranç oyununa merak salar ve oyunun ehli olur. aynı dönemlerde de İran'da bir salgın misali satranç oyunu hayli yaygınlaşır... bunu fırsat bilen Selim bir tebdil-i kıyafetle derviş görünümüne bürünerek İran'a varır... oynamaya başladığı bir handa önüne geleni devirir bizim Şehzade ve ünü Şah İsmail'e kadar gider.
"getirin" der Şah, "bir de benimle oynasın"...
Selim gelir oyuna başlarlar fakat o da ne iki basit hamlede Şah İsmail oyunu alır... tabi şaşırır İsmail bu duruma... ünü bu denli yayılan derviş nası olur da hemen yenilir der, bi oyun daha ister... esasında bizim Şehzade, Şah'ın oyun tarzını kapmak mahiyetinde yenilivermiştir. ve ikinci oyunda da mat eder Şah'ı... bu sefer tabi sinirlenir İsmail: "bre derviş şahlar mat edilir mi hiç"
Bu sefer Yavuz altta kalmamacasına yapıştırıverir cevabını: "Şahların mat edilmeyeceği danışıklı dövüşünü bilseydim, elbette benim de tavrım ona göre olurdu." diyince tabi Şah daha da sinirlenir yapıştırır tokatı Şehzadeye. en nihayetinde "bi garip derviştir" der bi kese altın verip gönderilmesini ister... Şah'ın huzurundan çıkarken Şehzade Selim şu beyti söyler:

Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur
Sâdıkâne belki ol bu âlemde serdâr olur
Yâr olur ağyâr olur serdâr olur didâr olur...
hatta kulağına küpe takmasının sebebini de bu olayla rivayet ederler... ve şöyle devam eder:
Sanma canım herkesi sen can-ı dilden yar olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyar olur
Can-ı dilden belki ol alemde bir dildar olur
Yar olur, ağyar olur, dildar olur, serdar olur.
aslında bu beyitler için fazlaca rivayetler vardır...
velhasıl feyz alınması gereken, ayakta alkışlanası beyitlerdir...


BABA OLMAK!!!


başta, babam ve kısa bi süre sonra baba olacak aksilaz olmak üzre, tüm "baba olmayı becerebilen babalar"ın babalar günü kutlu olsun!!!

Biri Bizi Durdursuunn...


Ne övgü varsa dağarcığınızda hakeden bir takım İspanya.Hani eskileri dinlerdik büyüklerimizden.Efsane kadrolar,kral oyuncular,top cambazları tabirleri eşliğinde.Pele'si Ziko'su neredeyse tüm kadrosunu tek tek özellikleriyle sayabileceğiniz ve herbiri şahsına münhasır devrinin efsanelerini bünyesinde bulunduran Brezilya.Her dönemin favorisi milli takımı.Dünde öyleydi,bugünde aynı ve gelecekte de olacak.Bu takım ki,tarihe 34 maçlık yenilmezliği kazımıştı.Kırılması zor bir rekordu.Bir de Hollanda vardı.80'ler de oyunuyla damga vuran total kavramını literatüre yerleştiren.Herne kadar hakettikleri apoletleri omuzlarına takamasalarda,onlarında muhteşem oyununu ya tv özetlerinden izledik yada yine büyüklerimizin ballandırmalarıyla dinledik."o van basten nassı vurmuştu çaptan beee" tek kupalarını kazandıklarında henüz 6 yaşındaydık.Portakalları canlı izleyemedik,keza Sambacıları da.Brezilya bugün yine yıldızlar topluluğu olsada,Hollanda yine total kavramının temsilcisi,bugün bizi çeken cazibenin merkezinde İspanya var.
Dün gece konfederasyon kupasında G.Afrika'yı 2-0'la geçerken tarihede notunu düşen İspanya..Irak maçıyla 34 maçlık yenilmezliğe ulaşırken Brezilyanın yanına kurulan,dün gecede 35.maçında yenilmeyen ve ard arda 15. maçını kazanarak başka bir rekoru kıran takım.İzlerken kendimizi şanslı hissettiren,ömür olursa gelecek nesle anlatacak olduğumuz takım..Yıldızlarıyla,milli takımdan uzak adeta kulüp takımı gibi anlaşan,oynayan,futbolun gereği neyse onu yapan.İstikrarını bıkmadan,usanmadan,şımarmadan devam ettiren.Başına beni bile koysanız aynı şeyi yapar dediğimiz bir efsaneye dönen boğalar.Belkide tarihteki şansızlıklarının acısını her saniyesiyle doya doya çıkararak yaşıyorlar,yaşarkende bize iyiki varsın dedirtiyorlar..Bu turnuvada onları durdurabilecek varmı bilmiyorum ama sizde kendinizi bugünlerde futbolsever olarak şanslı hissetmek istiyorsanız,Boğalara vaktinizi ayırın.Çünkü bir İspanyol deyimine atıfta bulunacak olursak onlar "bir milli takımdan çok daha fazlası" ve futbol medyasına yansımalarıyla "bunlar çıldırmış olmalı"
NOT:Bu vuvuzela denen zımbırtı her ne kadar insanı delirtsede,fifa başkanı bu Afrika'nın sesi alışacağız desede,kulağımızı tribünlere vermeden izlemeyi öğreneceğiz sanırım.Hem bu İspanya'da izlemeye değer zaten..Borulu şebeklere rağmen*...
*Şebek kavramı,ırkçılık babından kullanılmamıştır.Tam olarak "gereksiz şımarıklık yapan" anlamındadır..

Cumartesi, Haziran 20

Yasama... Yürütme... Yargı... Cemaat

Hürriyet'te Latif Demirci'den anlamlı bir karikatür...

Kayı 1 - 2 - 3

Bugün bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Bir kitabı almadan önce iyice araştırırım. Yoruları okumayı yeğlerim her zaman. İki gündür araştırdığım bir dizisi var. Sonunda dün gece kitapyurdundan siparişi verdim. Merakla geleceğini günü bekliyorum. Üç adet kitaptan oluşuyor. Kayı-1, Kayı-2 ve Kayı-3. Prof Dr. Ahmet Şimşirgil tarafından kaleme alınmış. En önemli özelliği ve bugüne az sayıda çıkan tarih kitabı türünden olması. Hem belgelerle hemde olayları hikaye üslubuyla anlatması niteliğiyle benim açımdan çekici olmayı başardı. Okuyup özümsedikten sonra görüşlerimi bildirim.

Kayı -1 Ertuğrul'un Ocağı

Kayı - 2 Cihan Devleti

Kayı - 3 Haremeyn Hizmetinde



Cuma, Haziran 19

Mostar'a Kardeş Geldi!!!

Neretva Nehri'ni taçlandıran köprüsüyle Konjic şehri, başkent Saraybosna'ya yaklaşık 50 kilometre uzaklıkta şirin bir yerleşim yeri. Neretva Nehri, kentin tam ortasından geçiyor. Osmanlı zamanında Saraybosna'dan çıkan akıncılar burada mola verdiklerinden şehrin ismi 'atların dinlendiği yer' anlamına gelen Konjic olarak tarihe geçiyor. Açılışı yapılan köprü de Neretva üzerinde bulunuyor. Sultan IV. Mehmet tarafından 1682'de inşa ettirilen köprü, 6 kemerden oluşuyor. II. Dünya Savaşı'nda Alman piyadeleri geri çekilirken başlayan bombardıman sırasında (3 Mart 1945) ağır hasar görüyor. 1945'ten itibaren tam 59 yıl aslına uygun biçimde restore edilemiyor. Bugünkü görünümüne yaşlı bir Boşnak kadının Bosna-Hersek'i ziyaret eden Türk yetkililerden ricası sayesinde ulaşıyor. 2005'te TİKA bir proje hazırlıyor. Köprünün ihale yoluyla aslına uygun biçimde restore edilmesi kararlaştırılıyor. Bir yıl sonra başlayan çalışmalar 2009'da tamamlanıyor.

rüya gibi bir ülke Bosna, herkesin görmesi ve buram buram Osmanlı'yı soluması dileklerimle...
ve darısı 2. seferime... :)

Perşembe, Haziran 18

Demir Bakire Üzerine

Bi postumda kullandığım bu nesne yüzünden epeyi mail geldi ne olduğu hakkında. Ortaçağda engizisyon mahkemelerinde kullanılan bir işkence aletidir. Ayrıca rivayet odur ki hiç kimse sağ çıkmamıştır. Alet aynen insan bedeni şeklinde genişçe bir tabuta benzer kutudur. Dik şekilde durur ve içinde sivri çiviler çakılıdır. Kurban kutıya konulduğunda ilk başta çiviler insana batmaz. Ama kapalı bir kutuda saatlerce ayakta duran insan sonunda bir tarafa yaslanmak ister ve olaylar bundan sonra gelişir :)

Diğer bir rivayet şudur ki bu alet hiç olmamıştır. Çünkü çivilerin insanların ölümcül organlarının bulunduğu yere batmadığı söylenir. Halbuki her insan aynı boyda değildir. Bu yüzden hayal ürünü olduğu rivayet edilir. Ayrıca diğer bir rivayette bu aletin özel bir kişinin idamı için yapıldığıdır. Bir kez kullanılmış ve kaldırılmıştır. İşte böyle bir alettir umarım aydınlatıcı olmuşumdur. Sizinde hayalinizde varsa böyle işkence aleti yorumlara bırakın. Kim ne kadar sadist görelim. Misal ben şu "Vuvuzela" denen boruyu çalanları bu alete sokmak isterim. Maçmı izliyoruz arı kovanındamıyız belli olmuyor.:

Çarşamba, Haziran 17

Maç Sonu Ergin Ataman

İşte Taraftar İşte ...

Utanç gecesi, insan kılığına girmiş binlerce yaratık saygısızlık örneği gösteriyor dakikalardır, Darwin akıllı adammış vesselam. Bu ülkede gelecek Dünya Basketbol Şampiyonası vardı, şimdi FİBA çıkıp dese başka bir ülkede yapacağız ne diyeceksiniz? nasıl hesap vereceksiniz? Seneye ikinci ligde şampiyon olur bu Fenerbahçe. Yazıklar olsun ...

Glen Johnson'da Sona Doğru


Liverpool Torres'den sonra belkide en yararlı transferini yapmak üzere. Porstmouth'lu Glen Johnson’ı almak için sona yaklaşıyorlar. Chelsea'den sonra gittiği Porstmouth'da iyi bir grafik çizen ve milli takımında sağ bekini doldura Johnson Liverpool'un yıllardır süren sağ bek arayışına çare olabilecek yetenekde. Finnan'dan sonra o bölgede Arbeloa ve Degen denemeleri oldu. Arbeloa defansif anlamda başarılı oldu ancak hücum yönü çok yazıf olduğu için istenen verimi veremedi. Johnson transferi olursa Liverpool şampiyonluk için bir adım daha atmış olur. Zira karşılarında R7 sini kaybetmiş ManU var.

Salı, Haziran 16

İran Seçimlerine Dair Avrupa

İran'da hafta sonu yapılan seçimlerden sonra senaryo işlemeye başladı. İşte bu senaryoyu Hasan Demir bugün yazısında çok güzel açıklamış. Yazıyı orjinal haliyle yayınlıyorum. Üzerinde düşünülmesi gereken çok detay mevcut :

Ahmedinecad oyların yüzde 65’ini alınca Batı’dan “Sivil itaatsizlik” kışkırtmaları yükselmeye başladı, meselâ Almanya, “Seçim sonuçlarını tanımayabiliriz” diyor, ABD’nin CIA’sı ile İsrail’in MOSSAD’ı seçim süresince zaten yoğun bir çalışma içersindeydi. Önce dünya kamuoyuna Musavi’nin adını “Musevi” diye pazarladılar, ardından, masa başı anketler üretip, “Seçimin galibi Musevi olacak” propagandası yaptılar.Ahmedinecad yüzde 65 gibi bir oyla yeniden İran Cumhurbaşkanı seçilince, “Tamam” dediler, İran’ı istikrarsızlaştırma planlarının ikinci aşamasını servise soktular.İnsan hakları ve demokrasi ile alâkası olmayan Batı, bir anda insan hakları ve demokrasi havarisi kesilivermişti ve tam da bu noktada bizim aklımıza S. Yaşar’ın, “Batı, her şeyin aslını bedava alır, sahtesini pahalı satar” sözü geldi.

Evet, Batı, Doğu’nun “İstişare” kültürünü bedava almış, istişarenin sahtesi olan “Demokrasiyi” pahalıya, petrol ve doğalgaz rezervlerinin tamamına el koyacak ve çıkaracağı kaos ile damarlardaki kanı bile emecek, ABD’de yerlileri katlederek, Irak’ta bir buçuk milyon insanı kurşun ile, on milyonlarca bebeği, uyguladığı ambargo ile açlık ve ilaçsızlıktan ölüme mahkûm edip, Afganistan’ı kan gölüne çevirecek kadar “seçimde hile oldu” ambalajı ile bu sefer de İran’a çok pahalıya pazarlamaya başlamıştı. İran halkı bu tuzağa inşallah düşmez ve Musavi ülkesinde, “Demokrasi aşkına” Turuncu Devrim kuklalarından biri konumuna gelmez. Çünkü Batı için demokrasi değil, çıkar vardır.Batı gerçekten demokrasi taraftarı olsa Filistin seçimlerinin sonuçlarına saygı gösterirdi. Batı gerçekten insan hakları taraftarı olsa meselâ Erdoğan hapiste iken Leyla Zana üzerine titrediklerinin hiç olmazsa yarısı kadar olsun onun üzerine de titrerlerdi. Batı gerçekten demokrat olsa idi bölücü terör örgütü PKK’nın partisi DTP için açılan kapatma davasında “Demokrasi elden gidiyor” diye çırpındığının yarısı kadar Erbakan’ın partisi kapatılmak için mahkemeye verildiğinde “Yapmayın, bu bir demokrasi ayıbıdır” derdi, demedi, demediği ile kalmadı, “İyi ki kapattınız, çünkü, her rejimin kendini koruma hakkı vardır” türünden mahkeme kararları verdi. Niye? Çünkü DTP, Batı’nın ekmeğine yağ sürüyordu, Erbakan, “Siyonizm’e ölüm” diyor, “Milli” vurgusu yapıyordu.

Batı gerçekten terör ve teröristle mücadelede samimi olsa, bir yandan kendi canını yakan bir terörist için Avrupa ve ABD’siyle tek vücut olup on binlerce kilometre öteden gelip Afganistan’ı işgal ederken öte yandan Türkiye’de cinayetler işlemiş Dursun Karataş ve onun tetikçisi Fehriye’yi himaye etmez, PKK’ya Çekiç Güç helikopterleri ile gıda ve teçhizat yardımlarında bulunmazdı.Batı gerçekten fikir hürriyetine saygı gösterseydi hakkında hiçbir şey bilmediği, pardon, aslında kendi eseri olan tehcir için Ermeni soykırım iddialarını bir bir parlamentolarından geçirip Türkiye’yi jenositle suçlamaz, hadi suçladı diyelim, en azından, “Belgeler soykırım olmadığını söylüyor” diyen tarihçileri üniversitelerden uzaklaştırmaz, onlara cezaevi yolunu göstermez, yani en azından suçlanana kendini savunma hakkı tanırdı.

Batı gerçekten hak ve adalet peşinde koşan bir medeniyetin sahibi olsa her gelen, Fener Rum Patriği Bartholomeos’un devlet içinde devlet kurma talebi olan ekümenik patrikliği ve Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması için Türkiye’ye baskı yaptığı ve 30 bin kişinin katili olan Öcalan üzerine titrediği kadar Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol’u hiç olmazsa bir defa olsun cezaevi ziyaretinde bulunurdu. Bartholomeos, Zana gibi muteber, niye, çünkü onların adamı, Erenerol niçin yok sayılıyor Batı’nın gözünde, çünkü o, bu toprakların çocuğu!Daha söyleyecek çok şey var amma anlayana sivrisinek saz diyor, İran seçimlerinin, Batı ve onların içimizdeki uzantıları için bir turnusol kâğıdı görevi gördüğü. Kim bilir kaçıncı kez ibretle seyrediyoruz.

# O An 8

PERDELER

Perdeler, hep perdeler...
Her yerde, her yerdeler.
Pencerede, kapıda,
Geçitte, kemerdeler...
Perdeler, hep perdeler...

Ya benim sevdiklerim,
Şimdi nerde, nerdeler?
Onu bomboş perdenin;
İçerde, içerdeler!
Perdeler, hep perdeler...

Gönülde asıl perde;
Onu hangi göz deler?
Surat maske altında,
Sis altında beldeler.
Perdeler, hep perdeler...

Perdeye doğru akın;
Atlılar, piyadeler.
Yollar, yönler dolaşık;
Değişik ifadeler.
Perdeler, hep perdeler..

Bir tohumda bin gömlek.
Giyim giyim fideler.
Kalbler dilini yutmuş;
Bangır bangır mideler.
Perdeler, hep perdeler...

Son noktada son perde;
Çevrilmiş seccadeler.
Orada işte işte,
Ölümden âzadeler!
Perdeler, hep perdeler...


Necip Fazıl Kısakürek
1972

Pazartesi, Haziran 15

Rossi De Rossi...


İlk grup maçları bu akşam tamamlandı.Konfederasyon kupasının rengi gittikçe oturmaya başlasada bloğu takip edenlerce bilinen benim İtalya bunalımım bitmiş değil.Biteceğinide sanmıyorum.ABD-İtalya karşılaşmasının göze çarpanları;iyi kondisyonlu Amerika'lıların,son dünya şampiyonu karşısındaki disiplinli oyununa sahne olurken beklendiği gibi öyle ahım şahım bir atak ve oyunda görülemedi.33. dakikada 10 kişi kalan ABD,gök mavililere istediği alanı vermiştiki,41. dakikada olurluğu hayli tartışılır bir penaltıyla Donovan,amerika'yı 1-0 öne geçirdi.Bundan sonraki süreçte izlediğimiz,beklediğim değildi. Rakibinden bir eksik mücadele eden Amerika,İtalya karşısında ezilmesini bekleyenleri hayli şaşırtıp iyi bir mücadele örneği gösterdi.Bunda tabiki ABD'nin hayli etkili görünen kondisyonununda etkisi vardı.Bu söylediklerimiz tabiki bir zamana kadar geçerliydi.57. dakikada Lippi oyuna Rossi'yi alırken olacakları önceden tahmin ettiğini hiç zannetmiyorum.Hemen bir dakika sonra golle buluşan Rossi,oyunun akışını bir anda değiştirirken İtalya'da görmek istediğimide sunuyordu.Rossi'nin golüne 72'de yine uzaktan bir vuruşla eşlik eden De Rossi,Mavileri 2-1 öne geçirdi.Hücumu düşünen İtalya,maç bitti derken güzel bir organizasyonla durumu yine Rossi'nin ayağından 3-1'e getirdi.Kulübedeki hocası Lippi'ye de mesajını en anlamlı şekilde veren Rossi,İtalya'nın hücumda aradığı kan benim diyordu adeta..Rossi'lerin gecesini bitirirken.
Kırma İtalyan Giuseppe Rossi,anne vatanı ABD'yi yıkarken hangi halet-i ruhiye içerisindeydi merak ederim.Amerika'dan da milli takım için davet alan ama tercihini Mavilerden yana kullanan oyuncuyu kamçılayan bu mazi hikayemiydi bilinmez ama ileride çok iş yapacağı aşikar.Zaten İtalya güzel oyunla kupa kazandığında bir derdimiz yok.Ama asıl anlayamadığım bu hiçte üretken olmayan ve tek topla buldukları tek atakla gol atıp bunun gibi yüzlerce maç kazanan bu takımın bu başarılı tarihi nasıl meydana geldi.Bu kadar şanslı olunabilirmi.Olunuyorsa bu birgün bizede uğrasa.En kötü hali,hiç üretken olmayan futbollarıyla bile katıldıkları kupaların başlıca favorisi.Ben çözemedim.Kesin olan onları bu mentaliteyle izlerken çok sıkıcı bulduğum..
NOT:Ey Afrika'nın yerel seyircileri,sanırım turnuva bitene kadar sizinle bayağı bir haşir neşir olacağız.Bu gece maçı yayınlayan TRT'nin spiker ve yorumcularınında diline düştünüz.O kadar rahatsız edicisinizki..Cidden siz gerçekmisiniz..?

Özer Fenerbahçe'de

Aziz Yıldırım transfer hamlelerine ve yeni bir takım inşaasına devam ediyor. Ankarasporlu Özer Hurmacı ile anlaştılar. 4.2 milyon euro + İlhan Parlak+ Özgür Çek karşılığında bonservisini aldı. Galatasaray zamanında 1.5 milyon euro yu fazla bulmuştu Özer için. Özer Ankaraspor için fazla geliyordu artık ve kendisi için hayırlısı olmuştur umarım. Fenerbahçe Sercan için Bursaspor'uda ikna edebilirse büyük bir adımla başlamış olacak seneye.

İşte Böyle..


Beklenen futbol turnuvanın ikinci günüde karşınızda.Konfederasyon kupasının,Afrika ve Amerika şampiyonlarını karşı karşıya getiren mücadelesinde futbolseverleri tatmin eden ve adeta dünkü şikayetleri unutturan bir futbol vardı sahada.Sambacıları öne geçiren Kaka'ya,Zidan'la karşılık veren Mısır,kolay lokma olmayacağının sinyallerini veriyordu.İlk yarı bittiğinde Fabiano ve Juan'ın kolleriyele 3-1 önde sahadan ayrılan Brezilya,oyunu koparmış gibi görünüyordu ki, ikinci yarıya muhteşem başlayan bir Mısır'la karşılaştı.55 Şevki ve 56. dakikada Zidan'la peşpeşe iki gol bulan Mısır,direnmeninde ötesine geçmişti.Oyunun her anı pozisyona gebe halde devam ederken ve sanki Mısır maçı alacakmış gibi görünürken maçın son anlarında gelen şutu koluyla çıkaran Mısır defansı,maçıda sambacılara ikram etmiş oluyordu.Real'in yeni starı Kaka penaltıyı gole çevirirken,maç skorunuda tayin ediyordu (4-3)..Bahsetmeden olmayacak;Kaka'nın attığı ilk gol tam manasıyla teknik.fizik ve kondisyon olayıydı.Topu Mısır defansçılarının arasında iki defa sektirip yıkılmadan devam edip üçüncü dokunuşta ağlarla buluşturdu..
NOT:Sevgili Güney Afrikalı seyirci yada taraftarlar kendinizi nasıl tanımlıyorsanız artık.Lütfen maç boyunca garip hareket ve danslardan vazgeçin ve sadece efendi efendi oturun ve o sinir buzucu sesi çıkaran şeyler neyse evinizde bırakın.Tribün nasıl mahvedilir,tüm örnekleriyle sergiliyorsunuz..Sizi kim çizdi oraya..:)

Kafkas Kartalı

Şeyh Şamil bizim gibiler için bir kahramandır. İsmi duyulan heryerde insanın içini bir ürperti ve gurur kaplar. En azından benim açımdan bu böyle oluyor. Onunla ilgili bir çok şiir ve müzik yazılmıştır. Bunlar içinde beğendiklerimi yer yer yazıyorum. Bu şiirlerden bir tanesinin satırları özel anlamlar içeriyor. İşte bu mısralar şunlar :

Ey Şamil dağlar deviren Şamil,
Ordular dağıtan Şamil,
Kaleler çökerten Şamil,
Hazar suyunu çekti,
Tuna çorak bir çukur,
Volga damlaya muhtaç,
Ey Kafkas dağının kartalı Şamil,
Esareti paramparça yırtan dev,
Yürü deyip dağ yürüten,
Dur dedimi kalp durduran,
Ey ezelden ebede Türk Şamil !

Şiirin tamamı için buradan , şiiri dinlemek içinde burdan.

Büyüksün


Ahmet Turan Alkan


Bilmem aranızda Ahmet Turan Alkan seven var mı? ben bazı yazılarını sıkıcı bulsam da, yine de inanılmaz bir çekiciliği vardır makalelerinin. kendisi de bir hayli ukala olmasıyla beraber, zekâsını yadsıyamadığım ve dolayısıyla genellikle zevkle okuduğum sayın Alkan'ın ilginç bir yazısını okudum geçenlerde... akp kapatma davasıyla ilgili eğlenceli bi yazı olmuş...

sizin de eğlenerek okumanız dileğimle...


"Aşağıdaki haber, vaktiyle ciddiyeti ve güvenilirliği hakkında bir hayli şehir efsanesi dolaşan bir gazetenin siyaset sayfasından aynen alınmış olup, satır aralarında göreceğiniz italikle dizilmiş ibâreler haber metnine ait değildir ve sonradan ilâve edilmiştir.
Haberin başlığı şu şekilde verilmiştir:
"AKP ikinci davadan zor kurtulur"; devamında ise haberin kaynağı olarak ilgili gazetenin dış haberler servisi gösterilmiştir. Şimdi haber metnine geçebiliriz!
AKP'nin ikinci bir kapatma davasıyla karşı karşıya olduğu yabancı medya tarafından dünyaya duyuruldu (Aabim damat oluyooorrr/ Sıra da bana geliyoor!)
İngiliz Reuters haber ajansı, muhtemel ikinci kapatma davasının daha önce açılan ve Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilen birinci kapatma davasına nazaran başarıya ulaşma şansının daha çok olduğunu (Gel bana güzel kız/ Kalbimi çalan hırsız/ Haydi havaya/ Eller havaya...) ve bu kez partinin kapatılabileceği yorumunda bulundu. Ajans analizinde, ikinci davanın, siyasi istikrarsızlık korkusuyla Avrupa Birliği (AB) üyeliğine aday olan Türkiye'den yabancı yatırımcıların kaçışına neden olan geçen yılki ilk kapatma davasından daha ciddi bir şekilde ülke piyasasını vurabileceği tahminini öne sürdü (Dürriyemin güğümleri kalaylıı, aah kalaylıı/ Fistan giymiş etekleri alaylıı/ alaylı amman amaan)
AKP'ye ikinci kapatma davası açılacağı yönünde iddiaların gazetelerde yoğunlaştığını belirten Reuters (Hey Hey... Pınarbaşı burma burma, yar yar yaar yar aman/ Yaz gelince öter turna/ leylim amman) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın AKP'nin Almanya kaynaklı Deniz Feneri skandalıyla ilgili bağlantısının olup olmadığını araştırdığını öne sürdü (Çayırda buldum seni/ Ellere vermem seni/ Kendime alsam seni/ Sineme sarsam seniii). Reuters ajansı, Anayasa Profesörü Ergun Özbudun'un laik yargının birçok üyesinin AKP'nin kapatılmasını istediğini ve ikinci bir kapatma davasının sürpriz olmayacağını söylediğini aktardı (Üçtür beştir/ Kızlar hoştur/ Dünya boştur/ Haydaaa). Özbudun'un, Deniz Feneri skandalıyla bağlantının kanıtlanması halinde AKP'nin kapatılabileceğini ifade ettiği kaydedildi (Hamamcı teyze/ Hamamcı teyze / Altınlarım çalındı bulamadım / Karakola gittim naynaranaynay...) Birinci kaptama davasıyla ilgili bilgileri, piyasaya olan olumsuz etkisi ve borsanın düşüşünü de aktaran Reuters (Oynamaya geldik oynamaya/Düğün dernek göbek atmaya/Limoncu derler adıma/Kimseler doyamaz tadıma/Ayılana gazoz bayılana limon/Ayılana gazozu da bayılana limooon), Başsavcı Yalçınkaya'nın ikinci kapatma davasının dosyasıyla ilgili henüz resmi bir açıklama yapmadığını da belirtti (Elli, altmıış, yetmiiş, seksen, doksaaan, yüüüzzz!).
Temel vaktiyle İstanbul'a gelmiş fakat o da ne? Ortalık top seslerinden yıkılıyor adeta. Demiş ki, "Nedir bu"; demişler ki, "Kraliçe Elizabeth geldi, o yüzden top atıyorlar". Aradan saatler geçtiği halde top sesleri kesilmeyince Temel kızmış, "Başımız şişti be, iki saattir bir kariyi vuramadilar gitti!" "

Fark Var..!!!



Dünya kupası öncesi son test dün itibariyle başladı.Kıtalarının şampiyonlarını biraraya getirmesinin haricinde prova niteliği taşıması açısından olduğu kadar,liglerin daha yeni bitmesine rağmen futbol özlemine bürünmüş biz sevdalılara da ilaç gibi geldiğinide yatsımamamız gereken konfederasyon kupasını takibe aldık .Her ne kadar 2010 dünya kupasına ev sahipliği yapacak ve aynı zamanda turnuvanında evsahibi olan Güney Afrika'nın,Asya şampiyonu Irak'ı ağırladığı maç monoton bir havada cereya etmiş olsada,turnuvanın geleceğiyle ilgili heyecanımızı da yitirmiş değildik.Müsabakayı izleyemeyenler için burada verilecek pek fazla detay da yok aslında.İki takımında,hiçte üretken olmayan futbolları,Afrika'nın Irak'a nazaran oyunu açma girişimleri ve Irak'ın katı defansif oyunu.Bunlarla özetlenecek kadar bunalım bir 90 dakika izledik(maç sonucu "0-0" ).İlk maçtır,açılıştır,heyecandır dedik ve geçtik.

Çünkü asıl beklentiler günün ikinci maçına odaklanmıştı.Avrupa şampiyonu İspanya,Okyanusya'lı rugby cilerle karşılaşacaktı.Bir tarafta matador,diğer tarafta hafta içi İtalya'ya hazırlık maçında epey ter döktüren ama 4-3 yenilen Yeni Zelanda.Mücadele dolu bir maç beklerken 16. dakikada Torres'in hat-trick iyle 3-0 önde bir İspanya vardı karşımızda.Daha sonra,Fabregas ve Villa'yla maç sonunu da 5-0 la tamamlayan İspanya...Demekki neymiş dedik? Öyle İtalya'ya kafa tutmayla,omuzdan adam atıp boğuşup elle oynanan rugby nin güçlü fiziki alt yapısıyla,maçtan önce savaş dansı filan yapmak olmuyomuş bu işler.Bunlar artı sağlasada,kafanın içindekinin ayaklara hükmüymüş asılolan.O da aradaki farmış demekki ve de İspanya'daymış.Buda bize tek kale maç ikram eylermiş..Velhasılı kelam kıran kırana bir maç olmasa da bekleneni,oyunu ve bolca da golü sunan gecede boğalar,"çekilin kenara,sıradaki gelsin" dercesine meydanını okudu.Mücadele içinde geçmesini beklediğimiz diğer maçsa bugün Brezilya ve Mısır arasında oynanacak.Futbol kültürüne sahip Afrika şampiyonundan efendilere karşı direniş bekliyoruz.

NOT:Bahsetmeden geçemeyeceğimiz bir konuda,bu turnuva bir prova niteliğindeyse eğer, seyirci görünümü pekte iç açıcı değildi.Futbolda seyir zevkinin yarısı oyunsa diğer yarısı tribünde oturanlardır.Güney Afrika'lı seyircilerin,iki 90 dakikada da yaptıkları tek şey kabile dansı görünümündeki sıçrayışlar(kamerayı görünce)sinir bozucu boru sesi ve şut çekilirken derinden gelen bir "uuuu.." bunun haricinde hatırladığım tek şey Torres çıkarken ayakta alkışlamaydı.Avrupa'dan yeterli seyirci akımı dünya kupasında olmazsa,yerli seyirciler bize değişik ve garip bir taraftar portföyü vaad ediyor.İyi seyirler efendim..

Zaragoza Tekrar La Liga'da

Real Zaragoza geçen seneki şoktan sonra tekrar La Liga'ya yükselmeyi başardı. İnanılmayacak bir küme düşme hikayesi yaşamışlardı geçen sezon. Seneye avrupa hayalleri başladılar ancak kendilerini bir alt kümede buldular. Bu sene ise La Ligadan başka birşey düşünmediler. Birçok yıldız klüpte kalmıştı bu yüzden. La Liga'ya tekrar yükselmelerindeki baş aktör Ewerthon'dur. 38 maçta attığı 28 golle önemli bir katkı sağladı. Diğer yükselen takımlar Tenerife ve Xerez. Özellikle Xerez ilk kez La Liga'da mücadele edecek. Bu önemli bir başarı klüp için. Messi, Kaka, Ronaldo'yu canlı izleyebilecekler. İspanya'daki klüpler arası ekonomik uçurum ise her sene katlanarak artıyor. Ciddi bir dengesizlik mevcut şuan için. Bu da ayrı bir yazı konusu...

Pazar, Haziran 14

İnsan Değilsin

Bugüne kadar zaten olmadığını defalarca gösterdin. Bu akşamki masa hakemlerinin üzerine yürüyüp (üstelik bayan hakemler) ağzına ne geldiyse söyleyip üstüne birde masayı tekmeledikten sonra hala seni savunan insancıklar olduğu için insanlığımdan utanır oldum. Senin layık olduğun yer "Demir Bakire" dir.

Güle Güle Yaşlı Kurt

Seni gönderecek kadar hain değil şuan ki yönetim. Reijkaard'ın prensiplerine ve Neeskens'in varlığı yüzünden yollarımız ayrılıyor. Bir gün bi yerde tekrar kesişecek yollarımız. Bazı ayrılıklar vardır sonunda tekrar görüşmek kaçınılmazdır. İşte öyle bir ayrılık bu. Verdiğin emeğe, tere ve en önemlisi Galatasaray'ın olduğu yerde ümidin bitmeyeceğini gösterdiğin geçen sene ki son altı hafta için binlerce teşekkür.

"ÖSS", "SBS"...vs


Duyduğumda, hâlâ panik olduğum, içimde inanılmaz bir tiksintiyle hissettiğim, tüylerimi diken diken eden, her sene inanılmaz bir psikopatlık göstererek tek tek sorularını çözdüğüm, " Öğrenci Seçme Sınavı" 2009 bugün yapıldı... dün ve geçen hafta da el kadar sabi sübyanı strese sokan "SBS" sınavı yapılmıştı...
Sadece beni mi bu kadar celallendiriyor bu sınavlar diye düşünüyordum fakat herkesin bu dertten muzdarip olduğunu anlamam çok da zamanımı almadı... aslında bu sınavlarla ilgili hep kötü anılarım olduğundan kaynaklı benim nefretim... sıkıntı, stres, mide bulantıları, sınavda aksilikler....vs...vs...vs.
Bu kadar nefreti döktüğümden, lütfen sınavlara karşı olduğumu çıkarmayınız... Sınavlara değil, karşı olduğum şey tamamiyle "sistem"...
Daha bir sisteme alışmadan diğeri çıkıyor karşımıza, hah tamamdır bu sistem oturuyor galiba dediğinizde diğeriyle karşı karşıya bırakılıyorsunuz... ya bu sistemlerle çocuğun legolarla oynadığı gibi oynayanlar hiç birşeyden anlamıyor, ya da ben bişey bilmiyorum... çocuk öyle bir stres yaparak, "bu sene kesin girmeliyim, seneye sistem değişecek" mantığıyla sınava giriyor ki hadi bekle şimdi başarıyı bu çocuktan... misal ben=) sırf sistem değişecek diye istediğim bölüm ama istemediğim bir üniversiteye gitmek zorunda hissettim kendimi ve tercih yaptım vesselam...
Bir de SBS çıktı şimdi... tek liselere girme sınavı yetmiyormuş gibi çocuğu her sene sınava tabi tutma yoluna gittiler... belki sadece bir kaç saatte çocuğu sınamanın doğru olmadığı eleştirilerine karşı geliştirilmiş bir "sistem" olabilir diye düşünsek de, baktığımızda artık çocukları ilkokul 4. sınıftan itibaren dershaneye göndermeye başlamış veliler.çocuklar da çok memnun değiller hallerinden haliyle... geçenlerde sınava hazırlanan kuzenim SBS'nin açılımının "sanane benim seviyemden" olduğunu söylüyordu =) hoşuma da gitmedi değil yani. Haklı çocuk, kendilerinden çok anne babaların yarıştığı bu sınav hakkında düşündüklerinde...
E bu çocukların en güzel çağlarına ne olacak??? çocukluğunu ne ara yaşayacaklar??? ne zaman saklambaç oynayacak, 9 taş oynayacak, bilye oynayacak, oyuncu kartlarıyla birbirlerine hava yapacak, leblebi tozu çekmeye çalışırken ölümlerden dönecek(inanılmaz zevklidir), bisiklete binecek, tsubasayı izleyecek, Susam Sokağı'nda harfleri rakamları öğrenecek, mahalle maçları yapacak, kavga edecek, ağlayacak, kahkahalar atacak??? bunları hangi ara yapacak???
Evet haklısınız aslında, artık bunların hiçbiri yok ki zaten di mi.... ne Tsubasa, ne Susam Sokağı, ne mahalle maçları, ne çocuk sesleri, ne kavgaları ne de gülüşleri... çok Sistemli bir Sistem...
tam yarış atı olmuşlar bile zaten...

Allah muvaffakiyetler versin, ne diyim... geçmiş olsun dileklerimle... ;)


Kondeferasyon Kupası Başlıyor

Kupa bugün başlıyor ve nispeten kolay bir gruba düşen İspanya sahne alıyor. Günün ilk maçında 2010 Dünya Kupası ev sahibi Güney Afrika ile 2007 Asya Şampiyonu Irak karşılaşacak. O turnuvada izlediğim Irak akıcı ve teknik bir futbol anlayışına sahipti. Bakalım geçen iki senede nereye gelmişler. Güzel bir maç bizi bekliyor.
Günün son maçı ise Avrupa Şampiyonu İspanya ile Yeni Zellanda arasında oynanacak. İspanya herkese göre Dünyanın en iyi takımı konumunda. Yeni Zellanda ise tam bir kapalı kutu. Hafta içinde İtalya karşısında 3 kez öne geçtikleri maçı 4-3 kaybettiler. İspanya karşısında ne kadar başarılı olacaklar bunu hep birlikte göreceğiz. Maçlar Trt-1 den naklen yayınlanacak.

17:00 G.Afrika - Irak
21:30 İspanya - Y. Zellanda

Cumartesi, Haziran 13

Kupa Kadroları

GÜNEY AFRİKA:
Rowen FERNANDEZ, Sibonisa GAXA, Tsepo MASILELA, Aaron MOKOENA, Benson MHLONGO, MacBeth SIBAYA, Lance DAVIDS, Siphiwe TSHABALALA, Katlego MPHELA, Steven PIENAAR, Elrio VAN HEERDEN, Teko MODISE, Kagisho DIKGACOI, Matthew BOOTH, Innocent MDLEDLE, Itumeleng KHUNE, Bernard PARKER, Thembinkosi FANTENI, Bryce MOON, Bongani KHUMALO, Katlego MASHEGO ,Brian BALOYI, Morgan GOULD

IRAK :
NOOR SABRI, MOHAMMED ALI KAREEM, BASEM ABBAS, FAREED MAJEED, NASHAT AKRAM, SALIH SADIR, EMAD MOHAMMED, LUAY SALAH, ABDUL WAHHAB ABU AL HAIL, YOUNIS MAHMOUD, HAWAR MULLA MOHAMMED, MOHAMMED KASSID, KARRAR JASIM, SALAM SHAKER, ALI HUSSEIN REHEMA, DARA MOHAMMED, ALAA ABDUL ZAHRA, MAHDI KAREEM, ISAM YASEEN, SAMER SAEED, ODAY TALIB, MUAYAD KHALID, HALKARD MULLA MOHAMMED

İSPANYA :
Iker CASILLAS, Raul ALBIOL, Gerard PIQUE, Carlos MARCHENA, Carlos PUYOL, Pablo HERNANDEZ, David VILLA, XAVI, Fernando TORRES, Cesc FABREGAS, Juan CAPDEVILA, Sergi BUSQUETS, Diego LOPEZ, XABI ALONSO, SERGIO RAMOS, Fernando LLORENTE, Daniel GUIZA, Albert RIERA, Alvaro ARBELOA, Santi CAZORLA, DAVID SILVA, Juan Manuel MATA, Pepe REINA

YENİ ZELLANDA :
Mark PASTON, Aaron SCOTT, Tony LOCHHEAD, Duncan OUGHTON, Ben SIGMUND, Ivan VICELICH, Simon ELLIOTT, Tim BROWN, Shane SMELTZ, Chris KILLEN, Leo BERTOS, Glen MOSS, Andy BARRON, Jeremy CHRISTIE, Jeremy BROCKIE, Chris JAMES, Dave MULLIGAN, Andy BOYENS, Steven OLD, Chris WOOD, Kris BRIGHT, Jarrod SMITH, James BANNATYNE


BREZİLYA :
JULIO CESAR, MAICON, LUCIO, JUAN, FELIPE MELO, KLEBER, ELANO, GILBERTO SILVA, LUIS FABIANO, KAKA, ROBINHO, VICTOR, DANIEL ALVES, LUISAO, MIRANDA, ANDRE SANTOS, JOSUE, RAMIRES, JULIO BAPTISTA, KLEBERSON, ALEXANDRE PATO, NILMAR, GOMES

MISIR :
Essam EL HADARY, Mahmoud FATHALLA, Ahmed AL MUHAMADI, Ahmed SAID, Ahmed KHAIRY, Hani SAID, AHMED FATHI, Hosni ABD RABBOU, Mohamed ZIDAN, AHMED EID, Mohamed SHAWKY, Mohamed HOMOS, Abdelaziz TAWFIK, Sayed MOAWAD, Ahmed FARAG, WAHID, AHMED HASSAN, Ahmed ABDELGHANI, Mohamed ABOUGRISHA, Wael GOMAA, Ahmed RAOUF, Mohamed ABOUTRIKA, Mohamed SOBHI

U.S.A :
Tim HOWARD, Jonathan BORNSTEIN, Carlos BOCANEGRA, Conor CASEY, Oguchi ONYEWU, Heath PEARCE, DaMarcus BEASLEY, Clint DEMPSEY, Charlie DAVIES, Landon DONOVAN, Marvell WYNNE, Michael BRADLEY, Ricardo CLARK, Danny CALIFF, Jay DeMERIT, Sacha KLJESTAN, Jozy ALTIDORE, Brad GUZAN, Freddy ADU, Francisco TORRES, Jonathan SPECTOR, Benny FEILHABER, Luis ROBLES

İTALYA :
Gianluigi BUFFON, Davide SANTON, Fabio GROSSO, Giorgio CHIELLINI, Fabio CANNAVARO, Nicola LEGROTTAGLIE, Simone PEPE, Gennaro GATTUSO, Luca TONI, Daniele DE ROSSI, Alberto GILARDINO, Morgan DE SANCTIS, Alessandro GAMBERINI, Marco AMELIA, Vincenzo IAQUINTA, Mauro CAMORANESI, Giuseppe ROSSI, Angelo PALOMBO, Gianluca ZAMBROTTA, Riccardo MONTOLIVO, Andrea PIRLO, Andrea DOSSENA, Fabio QUAGLIARELLA

Emanet ?

YORUMSUZ
Olaylar Mehmet Topuz'un günlerdir kaldığı Antalya'daki otelden ayrılmasıyla başladı. Ailesiyle birlikte Kayseri'ye dönen yıldız futbolcuyu burada bir partinin gençlik kollarına bağlı genç bir grup karşıladı ve yıldız futbolcuyu bir evde misafir ettiler. Bu grup buraya Kayserispor Başkanı Recep Mamur'u da çağırdı. Mehmet'i Beşiktaş kulübüne vermesini isteyen bu gruba Mamur, "Biz Fenerbahçe ile anlaştık. Siz Aziz Yıldırım'la konuşun" yanıtını verdi. Mamur'un burada "Fenerbahçe'de oynamak istemiyorsan bunu Aziz Yıldırım'a kendin söyle" dediği Mehmet'in de, "Bunu ben söyleyemem" yanıtını verdiği öğrenildi. Bu gelişmeleri İstanbul'da öğrenen Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım dün gece Sabiha Gökçen'den özel bir uçakla Kayseri'ye hareket etti. Kayseri'de hareketlilik olduğunu öğrenen Yıldırım'ın yanına bazı 'hatırlı dostları'nı da aldığı, söz konusu gençlik kollarına yakın olan bir partiye mensup bazı milletvekillerini de devreye soktuğu öne sürüldü. Yıldırım'ın 'hatırlı dostları'nın devreye girmesiyle Topuz'u misafir eden grup, 'emaneti' Kayserispor Tesisleri'ne götürdü. Kente iner inmez tesislere giden Yıldırım burada Topuz ile ilk kez biraraya geldi. Yıldırım'ın önüne koyduğu 3 yıllık sözleşmeye imza atan Topuz gece 01.30 sularında Yıldırım'ın özel uçağına binerek Sabiha Gökçen'e hareket etti. Yıldırım ve Topuz saat 02.20 sularında İstanbul'a indiler. Aziz Yıldırım kendi kullandığı cipine bindirip yanına korumalarını oturttuğu Topuz'u, aracı hareket ettirmeden önce arkasına bakıp bir kez daha kontrol etti ve yola öyle çıktı. 3 yıllık sözleşmeye imza atan Mehmet yıllık 2.3 milyon euro, Kayserispor ise 9 milyon euro bonservis bedeli ile Gökhan Emreciksin'i alacak.

Kaynak : Sabah

2009 Konfederasyon Kupası

Yarın kupa başalıyor. Sessiz sedasız başlıyor bu sene. Medyada fazla yeralmadı. Katılan takım kalitesinden olsa gerek. Büyük ihtimal İspanya-Brezilya maçı oynanacak finalde. Gruplara bakınca kaçınılmaz görünüyor bu maç. Ancak futbollarını merak ettiğimiz Irak, Yeni Zellanda, Mısır ve Dünya kupası ev sahibi Güney Afrika'yı izleme şansı bulacağız. Gün içinde takımların kadrolarınıda yayınyalayacağız blogda. Bu sene maçlar Trt-1 den canlı yayınlanıyor. Gruplar şöyle:

A Grubu
Güney Afrika
Irak
Yeni Zellanda
İspanya

B Grubu
Mısır
Brezilya
İtalya
A.B.D

Bahisleri Açıyorum...!!!



Evet bir muamma sonuçlanmak üzere.Mehmet Topuz,geceyarısı operasyonuyla Fenerbahçe'ye imza attı ve Aziz Yıldırım'la İstanbul'a geldi.Büyük ihtimalle artık bir ekstra sürpriz olmadığı müddetçede sarı-lacivert formaya hizmet edecek(her an herşey hala olabilir..malum memleket Türkiye)

Gelelim başlığımızın içindeki detaylara:Bahisleri açtık evet.Çünkü Topuz,formayı giydi ama onu nasıl taşıyacak.Daha önceden belirttiğimiz gibi "profesyonel futbolcuya yakışmayan,kendi aklına olmadığı gün gibi açık olan beyanlar sonrasında" futbol kamuoyu,kulüpler ve taraftarlar sizce bundan sonra nasıl bir senaryo yazacak ve Topuz'un ettiklerini ne türlü mübah gösterecekler.Bu transferle, ortada gergin Fenebahçe tarafı...kalbi kırık Beşiktaş tarafı...ve şaşkın kamuoyu..Fenerbahçe taraftarı için parayla tutulmuş gönülsüz lejyoner,Beşiktaşlılar için sözünden dönen namert..transferin karadüğüm olduğu dönemde forumlarda beyanları sonucu Fenerbahçe'lilerce istenmeyen ama inadına alınıp süründürülmesi gereken....Beşiktaş'lılarca da formayı giymese bir sene beklesede futbol oynamadan inönünüye çıkmadan bir yeni efsane..peki şimdi ne olacak...Tükürdüğünü yaladı mı denilecek,satıcının önde gideni mi..Edilenler,denilenler çıkışlar,sataşmalar,delikanlılık raconunu yeniden yazan demeçler..

Transferinin nereye,hangi takıma,kaç liraya,kaç sene olduğunun hiçbir anlamı kalmadı Memedim.Umarım verecek bir cevabın ortalığı teskin edecek makul bir açıklaman vardır.Bu saatten sonra Türk futboluna kazandırılman yada psikolojik depresifinin bir manası yok.Ağlamanın,sızlamanın,gözünden akanın dokunacağı vicdan da yok.Üzerinde oynanan oyuna piyon oldun ama sıyrılmak ve paklanmak için hala fırsatın var..Şeffaf ve merdane bir açıklama bekliyoruz inşallah..Neresinden dönersen karsa zararın...haydi buyurun bakalım..Son diyeceğim "dilim nedir senden çektiğim"

Bahis tekliflerini bekliyoruz....Bu mevzu-yu bahis senaryo sizce nasıl devam eder...?

Bugün Benim Doğum Günüm

"Her canlı bir gün ölümü tadacaktır" ayeti ile uğurlanır insan. Ölmek bir başlangıçtır ebediyet için. Ölüme başlangıç ise doğmaktır. Alınan her nefes atılan her adım ise sona yürümektir. Önemli olan yürüdüğümüz yollarda güzel anılar ve izler bırakmaktır. Zira çizdiğimiz bu yol bize ebediyette nasıl bir yaşam süreceğimizi gösterecektir. Şuan ve heran yol almaktayız diğer başlangıca. İlk başlangıç verildiği gündür bugün. Bugün doğduğum ve sıfır noktasından başladığım gündür. Şimdi bu yolda yalnız yürümüyorum ve bunun verdiği güç ile daha sağlam ve emin atıyorum adımlarımı.

Cuma, Haziran 12

"Mir Heba"!!!...


Başlığı garipseyenler olabilir... Sadece bloğa gelişimi biraz süslemek istedim hepsi o...
yani sadece "merhaba" demek istedim... Bu kelimeyi duyduğumda, "çocukluk kahramanım" Halikarnas Balıkçısı aklıma gelir... Başlarken, bitirirken merhabayı kullanır hep... ve şöyle bahseder "merhaba"nın anlamından:
Çooook eski zamanlarda, uzun yolda karşılaşan iki seyyah, birbirlerine zarar vermeyeceklerini, düşmanca niyetleri olmadığını anlatabilmek adına yaylarını gerip oklarını çok uzak bir noktaya atarlarmış... ve de "mir heba" derlermiş... yani; "okum boşa gitsin"

Halikarnas Balıkçısı'nı gerilerde bırakıp günümüz manâsına geldiğimizde ise "benden sana zarar gelmez" sözlük anlamıyla karşılaşırız...
Hatta ve hatta bugün yeniden şöyle bir baktığımda "rahat oturun" anlamına geldiğini de ben yeni öğremiş bulunmaktayım....

Velhasıl-ı kelam dostlar: ben yazar, gideriim... arada yorum da yaparım ama=) "okum boşa gitsin, üzerinize alınmayınız, benden size zarar gelmez.... buyrun rahat oturunuz.... =))))
keyifle okuyunuz"...

Gs Tv Şifreli

Galatasaray Spor Klubü kendisini Dünya klubü olarak görebilir. Ancak televizyon kanalı bundan çok uzak ve gittikçede uzaklaşıyor. Kapatılma rezaletinden sonra tekrar test yayını statüsünde geri dönmüştü. Ancak şimdi ise kendini iyice gizli hale getirdi. Gs Tv 26 Mayıs'tan beri sadece Digitürk platformunda yayın yapıyor. Uyduda ve D-Smart'tan izlenemiyor. bugün dünyaca ünlü klüplerin kendi kanallarını Hotbird uydusu vasıtası ile izleyebiliyoruz. Milan, Lyon, Marsilya, Real Madrid, İnter ve bir çok büyük klüp bu yayınlarını şifreli değil tüm Dünya'nın izleyebilmesi için şifresiz yapıyor. Acaba Galatasaray Tv'yi yönetenler böyle kısıtlı izlenme ile ne yapmaya çalışıyorlar. Bunun izahını yapabileceklerinide sanmıyorum. Yoksa birşeylerin karşılığı olarak mı bu karar alındı ?

Güzel Bir Tespit

Blogda spor ve futbol ağırlıklı yazılar çıkıyor. Ancak ara sıra politik ve siyasi yazılarda yayınlıyoruz. Bu sabah gazetelere bakarken Yeniçağ'dan İsrafil Kumbasar'ın yazısının bir paragrafını çok beğendim ve paylaşmak istedim. Aslında bu tip eleştirileri şuan muhalefette olan her parti için yapabiliriz. Mhp yi çıkarıp Chp, DP, Dsp herhangi birini başka örneklerle koyabiliriz. Köklü partilerin hepsinin içi boşaltılmış durumda. Daha yeni kurulmuş ve kendi siyasi çözümü olmayan bir parti hiçbir vaadde bulunmadan iktidara sahip olabiliyor. Bu ülke adına can sıkıcı bir durum. Çözüm üretecek veyahut iktidara çözüme zorlayacak bir parti kalmamıştır maalesef. Yazı şöyle:

“MHP bugün artık ‘milletten’ kopmuş, ‘üretemeyen’, zamanının büyük bir bölümünü ‘iç çekişmeler’, ‘fitne’ ve ‘dedikodu’ ile geçiren kişilerin barınağı haline gelmiştir.
Ülkenin içine sürüklendiği ihanet sürecinde, ülkücüler meydanlardan tasfiye edilmişlerdir.Ülkü Ocakları, fiilen kapatılmıştır.
Bize son üç yıl içerisinde Ülkü Ocakları’nın düzenlemiş olduğu bir ‘demokratik’ eylemini, AKP’nin ihanet politikalarına karşı tepkisini, ‘Kıbrıs’ meselesi, ‘Ermeni’ iddiaları, ‘PKK terörü’ hakkındaki refleksini ortaya koyan herhangi bir ‘afişini’ veya ‘pankartını’ gösterebilir misiniz?Bakıyoruz da, ihanetlere seyirci kalanlar, ‘birileri’ öyle buyuruyor diye ‘çilekeş’ dava adamlarına karşı, her türlü çirkeflik içerisindeler.”

Perşembe, Haziran 11

Sıra Benzema'da

El Mundo Deportivo gazetesinde Mayıs başlarında bu haberi görmüştüm. Halkalardan ikisi tamamlandı sırada Benzema var. Resme bakarak bunun böyle olduğu anlaşılıyor.

Kaka'yı 65 milyon euro karşılığı alan Real Madrid, bugünde Manchester United ile Cristiano Ronaldo için anlaşmaya vardı. Medyaya yansıyan rakam 96 milyon euro (131 milyon $). Futbol dünyası nereye gidiyor dedirtecek rakamlar bunlar. Ancak Beckham transferi ile 4 yılda 400 milyon $ kazanabilen bi Real Madrid var karşımızda. Bi Real Madrid taraftarı olarak sevinçliyim ancak futbolsever olarakda üzülüyorum. Dünya üstünde bu rakamları hakedecek futbolcu olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca İtalya ve İngiltere gibi ligler saygınlığını kaybediyor bu tür transferlerle. İtalya ligi son yılalrda sürekli düşüşte olan bir ligdi. Bu sene dibe vurabilir kanımca. İbrahimovic, Maicon, Pato gibi isimlerinde transferi konuşuluyor Avrupa'da.

Başkan perez'den bir kaç istektede ben bulunayım. Benzema'dan sonra yapacağı transfer stoper olmalı. Yoksa attığı müddetçe kazanan bi takım olacak Real Madrid. şuanki takım şu şekilde.

Casillas - Ramos, Pepe, Garay, Marcelo - L.Diarra, M. Diarra, Ronaldo, Robben - Kaka - Higuain