Cuma, Aralık 23

Mutlu, Havalı, Umutlu



Sezonun ilkyarısı tamamlandı Karabük maçıyla. Özlenen galibiyetede ulaşmış olduk vesselam...

İBB ve Samsunspor maçları bunalım geçmişti yorgunluk falan dedik fakat bu maç alınmalıydı gayri, özlemişiz galibiyeti vallahi...

İlkyarı uzun bir aradan sonra bol pozisyonlu ve action doluydu lakin çoğu pozisyonda son adam Ekrem olunca golle sonuçlanmadı. Edunun sol uçta oynaması dikkat çekiciyci bi ara gene oynamıştı o bölgede fakat dün gece yine orda oynaması son iki maçındaki kazandığı bonuslar olmalı...

Almedia'nın uzun süreli gol orucu bu maçla bitti. İkinci yarı ben uyudum şahsen ne oldu bitti çok hatırlamıyorum ta ki son beş dakikada Veli'nin boş kaleye yönlendiremediği kafa vuruşu, Necibin direkte patlayan füzesi gelene kadar. İkinci yarının akılda kalanlarıydı.

Sezonun ilk yarısı MUTLU bitti bizim için, nede olsa sezona mağlubiyetle , kötü futbolla ve emanetçi bir hocayla başlamıştık,

Sezonun ilkyarısı Havalı bitti bizim için, nede olsa Avrupa Liginde gruptan lider çıkmışız, Ligi ilk üçte bitirmişiz, parlayan yıldızlarımız bi dolu...

Sezonun ilkyarısı umutlu bitti bizim için, itiraf edeyim Carlostan böyle performans beklemiyordum (teknik, taktik, iletişim süper) Tayfurun çok şükür aramıza dönmesiyle gitmesine üzülecektim ama yönetim akıllı bir hamleyle her ikisinin ve tüm Beşiktaşlıların yüreğine su serpti. Umutluyum bu sene playoff gibi saçma sistemde ilk dört garanti, sonraki aşamada yıldızlarımızla başarı kaçınılmaz!!!
Avrupa Liginde üst turda Bragayı sallamıyorum bile... o derece...

İki hafta maç izlemeyecek olmak üzücü, umarım herşey gönlümüzce gerçekleşir...

Cumartesi, Aralık 17

Stoke'da kalmadı Bragaya gidelim




Pis bi maçtı vesselam, yenilsek elin oğluna bel bağlıycaz, beraberlikle şerefli ikinciliklerimize birini daha dahil edicez ama assıl galibiyetle lider, tek, hür Avrupa liginde üst turda olucaz.

Stoke nede olsa ingiliz ekibi çetin ceviz adamlar yalnız light bir kadroyla İstanbula gelerek premier ligi daha fazla düşündükleri aşikar.

İyi başlamamıza rağmen cepten yenilen golden çok hemen akabinde topçu arkadaşların resmen aptallaştığı pozisyon benim canımı daha yaktı açıkçası, ben bu tür pozisyonlardan utanıyorum bir ekip nasıl olurda böyle basiretleşir! Bu malesef milletçe, her takımımızca yaşadığımız bir hastalık!!! az daha zıçıyoduk, şansımız yaver gitti, kulaklarımız Kievdeydi ve skor 2-0 olmuştu.

Oyunda fark katan oyuncumuz Fernandes idi coştu maşallah çokta iyi gidiyor umarım bozulmaz, iki yönlü oyununu oynadı tam bir lidelik örneği gösterdi...

Holosko yoktu, ne yapmaya çalışıyor anlamadım... İkinci yarı Pektemeğe yerini bıraktı Pektemekte farkını gösterdi.

Edu bilinmez futbolcularımızdan fakat sonradan oyuna girdiğinde özellikle Avrupa arenasında klas goller atıyor yine birini gösterdi bize ayağına sağlık ne diyelim.

Şimdi rakip Braga, kötünün iyisi diyemem tabi grup lideri çıkıp 2.torbadan daha light rakip beklemek benimde hakkım, L.Moskova misal. Hayırlısı diyelim geçen senenin finalisti olduğunu unutmayalım.

Tayfur HAVUTÇU, Serdar ADALI ve Ahmet ATEŞ aramıza geri döndü... ADALET YERİNİ BULDU!!!

Cumartesi, Aralık 10

Ulu Çınar

ALINTIDIR......İYİ OKUMALAR.....

Günümüzde Everton’un teknik direktörlüğünü yapan 25 Nisan 1963 doğumlu İskoç David Moyes anlatıyor:



“1998–2002 seneleri arasında Preston North End takımında teknik direktörlük yapıyordum. Günün birinde telefonum çaldı, arayan oydu. Kalın İskoç aksanı ile bana Preston’un akademisinde 14 yaşında genç bir futbolcunun olduğunu, onu United’ın akademisinde görmek istediklerini söyledi. Ne yalan söyleyeyim, ben kendi akademimde yer alan bu çocuğun varlığından bile haberdar değildim ama o, çocuk hakkında her şeyi biliyordu: Babasının mesleğini, okul ve aile durumunu, hatta tuttuğu takımı… Koskoca Manchester United’ın teknik direktörünün 14 yaşındaki bir çocuk hakkında detaylı bilgi sahibi olması beni çok şaşırtmıştı. Hani ‘şeytan ayrıntılarda gizlidir!’ derler ya Ferguson en küçük ayrıntıya bile önem verir ve en küçük detayı bile kaçırmaz!”



Lee Martin… 1988–1994 seneleri arasında “Kırmızı Şeytanlar”ın formasını giymiş sol bek… United 1990 Federasyon Kupasını onun golü ile kazandı. Onun ağzından:
“Bir maçta sol bekte tam onun önünde oynuyordum. Maçın ikinci yarısının ortalarında aniden ‘İleri çık! İleri çık!’ diye bağırdığını duydum. Sol kanattan son sürat rakip ceza sahasına koşmaya başladim. Tam ceza sahasına girerken, takım arkadaşım Neil Webb orta sahadan mükemmel bir pasla topu önüme bıraktı. Bana sadece düzgün bir vuruş yapmak kalmıştı ve golü attım. Maçtan sonra, takım arkadaşlarımla zaferi kutlarken yanıma geldi ve bana aynen şunu dedi: ‘Ben, ileri çık derken sana bağırmıyordum!’
Ryan Giggs… 1990 senesinden günümüze kadar United forması giyen ve hiç eskimeyen 37 yaşındaki Gallerli kanat oyuncusu… Ferguson’u anlatıyor:


“Takımda ilk zamanlarım... Takım arkadaşım Lee Sharpe ile birlikte Blackpool’da sabahın ilk ışıklarına kadar eğleniyoruz, ancak o durumdan haberdar oluyor. O kadar kızıyor ki arabasına atlayıp Lee Sharpe’ın oturduğu siteye gidiyor. Kapı numarasını bilmediği için sitedeki bütün evlerin kapılarını bir bir çalıp bizi soruyor ve haliyle sonunda buluyor. O evden içeri girince evdeki kızlar, erkekler herkes korkudan kaçacak delik aramıştı. Ev bir anda boşalırken, genç takımdan üç futbolcu gardroba saklandı! O günü hiç unutmam! Yaptığımız kaçamağa o kadar kızmıştı ki, bir an için bizi dövececek sandım!”
Michel Platini… UEFA Başkanı… Ondan bir anı:


Michel Platini… UEFA Başkanı… Ondan bir anı:
“Bilmeyenler için; Sir Alex’in en büyük hobisi madalya toplamaktır. Futbol dünyasında kişisel madalya kolleksiyonu onun kadar geniş olan birini tanımıyorum. 25 senede kazandığı madalya sayısını kendisi bile hatırlamıyordur herhalde!
Nyon’da bir sohbet esnasında bana, ‘1983 senesinde Aberdeen’in teknik direktörü iken, Real Madrid’i yendiği Kupa Galipleri Kupası madalyasını kaybettiğini, kolleksiyonunda eksik olan tek parçanın o olduğunu söylemişti. O gün, ona eksik madalyayı bulacağıma dair söz verdim. O konuşmadan aylar sonra, 2011 senesinin Şampiyonlar Ligi finali öncesinde ona kücük bir sürpriz yaptım ve o maçın madalyasını verdim. 28 sene aradan sonra madalyasına kavuşurken yüzündeki sevinci görmeliydiniz. İşte o mutluluk bu adamın futbola duydugu aşkı, bağlılığı, tutkuyu anlatıyordu. Sir Alex’in İngiliz devinin başında çeyrek asır geçirmiş olmasına hiç şaşırmıyorum. Çünkü o kaybetmeyi sevmeyen gerçek bir şampiyon!”


Mike Duxbury… Ferguson’un, United’ın başındaki ilk maçında, 8 Kasım 1986 tarihinde Oxford United’a karşı oynamış defans oyuncusu... Onu dinleyelim:
“Alex futbolla ilgili sorulara bayılır! Bir deplasman sonrası otobüsle Manchester’a dönerken takımın kaptanı Viv Anderson, ona isimlerinde X harfi olan beş İngiliz milli futbolcuyu sordu. Ferguson bir çırpıda, Lee Dixon, Kerry Dixon, Graham Rix ve Graeme Le Saux’yu sayarken beşinci futbolcunun adı bir türlü aklına gelmiyordu. Uzun süre düşündü ama bulamadı!


İçimden, ‘Sağol patron, yanıbaşında oturuyorum ve benim adım aklına gelmiyor!’ diye düşünmüştüm. Ama o, galiba beni kızdırmak için hatırlamıyor numarası yapmıştı!”
Graham Poll… 29 Temmuz 1963 doğumlu İngiliz hakem… Bakalım neler söylemiş:
“2006 Dünya Kupasından sonra, spor basınında hakemliği bırakacağım konusunda dedikodular başlamıştı. O günlerden birinde telefonum çaldı. Arayan oydu. Hakemlerin de kötü zamanları olabileceğini, hakemliği bırakmamam gerektiğini vurguladı. Konuşması beni etkilemişti. Bir sezon daha devam ettim. 2007 senesinin Nisan ayında yeniden bırakma düşüncem gündeme geldiğinde bir kez daha aradı ve aynen şunu söyledi: ‘Bak, ben her sene seni hakemliği bırakmaman için arayamam!’


Ona, artık hakemlikten keyif almadığımı, keyif almadığım bir mesleği de yapmak istemediğimi’ söyledim. Bir süre sessiz kaldı ve sonra dudaklarından şu cümleler döküldü: ‘Şimdi sana söyleyeceğimi bir zaman önce Roy Keane’e de söylemiştim. Yaptığın işten keyif almıyorsan, başka iş yapmanın zamanı gelmiştir! O yüzden defol git!”
Fabio Capello… İngiltere Milli Takımının teknik direktörü… Şunları söylüyor:
“Günün birinde Roma’da birlikte öğle yemeği yiyorduk. Biraz düşünceliydi. ‘Biliyor musun?’ dedi; ‘Çok deli bir şey yaptım, gencecik bir futbolcuyu United’a transfer etmek icin 54 milyon Euro harcadım! Umarım beklediğim gibi çıkar; çünkü çıkmazsa yönetim kurulu beni fena çarpar!
O gün takıma kazandırdığı futbolcunun adı Wayne Rooney’di ve bugün onun transferine ödenen rakam o kadar da fazla gelmiyor değil mi! Futbolcudan onun kadar iyi anlayan bir teknik direktör görmedim. Zaten 25 senelik United macerasında takımına kazandırdığı genç yetenekler ortada...”
Bryan Robson’u dinleyelim:


“Bir Norwich City maçının ilk yarısını kötü bir oyundan sonra yenik kapatmış, soyunma odasının yolunu tutmuştuk. Odada bizi bekliyordu. Daha içeri girer girmez takım kaptanı Gary Pallister’a dönerek dedi ki: ‘Berbatsın, o yüzden ikinci yarıda sahaya çıkmayacaksın. Hatta bir daha belki bu takımın formasını giyecek kadar da şanslı olamayabilirsin!’ Bu sözler üzerine morali bozulan Pallister, yüzünde ağlamaklı bir ifadeyle formasını, şortunu çıkardı ve iç çamaşırı ile oracıkta öylece kaldı. Bu arada yardımcı antrenör Archie Knox, Ferguson’u bir köşeye çekmiş kendi aralarında konuşuyorlardı. Tam o sırada soyunma odasındaki telefon çaldı ve ikinci yarının başlamak üzere olduğu, sahaya çıkmamız gerektiği hatırlatıldı. Ferguson, Pallister’in yanına geldi ve hepimizin duyacağı ses tonuyla savunma oyuncusuna bağırdı: ‘Düşündüm de, o kadar kolay kurtulamazsın! Hemen formanı giy ve takımının başında sahaya çık. Başının eğildiğini görmek istemiyorum!’. Bu sözler üzerine şaşkına dönen Pallister’in deliler gibi formasını ve şortunu arayışını unutamam...”
Son olarak John Terry… Chelsea’nin “cesur yürek” lakaplı kaptanı… Onun ağzından:


“Henüz 14 yaşında, Sir Alex’in davetlisi olarak ailemle birlikte West Ham United–Manchester United maçını izlemeye, Upton Park Stadı’na gittik. Maçtan önce yenilen yemekte beni tüm futbolcularla tanıştırdı. Beni Paul Ince ve Eric Cantona’nın arasına oturtmuş ve onlara, bana göz kulak olmalarını tembih etmişti! Futbolu seven her çocuğun rüyasına girecek o günü, futbolculardan bol bol imza alışımı unutamam. Sir Alex’in bana ve aileme gösterdiği misafirperverliği hiç unutmadım. Kim bilir, belki şartlar farklı olsaydı, David Beckham ile birlikte United’ın kadrosunda yer alabilirdim!”
***
Geçtiğimiz günlerde, 70. yaşını kutlamasına günler kala “Kırmızı Şeytanlar”ın başındaki 25. senesini kutladı İskoç teknik direktör. Kulüp yönetiminin aldığı kararla “Düşler Tiyatrosu” Old Trafford’un kuzey tribünü “Alex Ferguson Stand” olarak değiştirilirken, nice unutulmaz maçlara ev sahipliği yapmış 101 yaşındaki o stadı dolduranlar asla unutulmayacak teknik direktörü dakikalarca alkışlıyordu.
Ve o görkemli tarihinde ilk kez, o futbol mabedinin bir tribünü bir futbol adamının adını taşıyacaktı...
Herhalde bir teknik direktöre verilebilecek en güzel armağan da bu olabilirdi.

Cuma, Aralık 9

GGG (gittim, gördüm, geldim) Manisa DEPLASMANI



Trabzonspor ve ardından kazanılan Orduspor maçlarından sonra seri için biçilmiş kaftandı Manisaspor. Ligde'de takipcimizdi ayrıca. Orduspor maçından kısaca bahsedecek olursak uzun süre önde götürülen maç ardından Julio'nun güzel Cenk efendi'nin önce'den uçma hastalığıyla yenilen gol ardından Fernandes'in duran topuyla gelen galibiyet... Simao yoksa duran topta ki en etkili adamımız şüphesiz o...

Manisaspor mücadelesinde de bu sefer herşey duran topla başladı fakat kullanıldığı yer daha tehlikeliydi şüphesiz. Quaresma'nın vuruşuyla gelen gol klas mı klastı, ben açıkça o köşeyi kapatırlar diyordum kapatamadılar...

İlk yarıda etkili oyunumuzun baş aktörü Quaresmaydı maestro ise Fernandes... İlk kez canlı izleme şansım oldu orkestra nasıl yönetilir o da öyle yönlendiriyor takımı. Hep ümitliydik kendisinden yalnız Carvalhal son dönemde adam etmiş gibi umarım böyle devam eder.



İlk yarının son anlarında o ana kadar canla başla savaşan, her hava topunu alan Mustafamız çıktı sahneye şık golüyle, bende beklemiyordum onu ilk 11de, sürpriz oldu açıkça, Carvalhal cezakesmişti formsuz Almediaya belli ki... Bu maçta beğendim Mustafayı yine de daha iyi olmalı milli formayı kapmalı...

İkinci yarıda sakatlanan Quaresma'nın yokluğu belli oldu hemen ama erken gelen klas 3'üncü golle Manisaspordan eser kalmamıştı. Fernandesi harika ortası kafacı Sivokla buluşunca problem yok zaten. Oyuna sdaha sonra giren Holosko, Hugo ve Toraman çokta katkı yapmadılar Holosko Fernandese yaptığı asist harici yoktu... Hiç beğenmedim oldukça kötü gördüm acil toparlanmalı.

Manisa stad ve taraftarıyla güzeldi, fakat futbol olarak yoklardı şaşırdım. Bi ara 3-1 olunca hafif kıpırdandılar ama nafile...

Maçın en iyisi Fernandes, enkötüsü ise manisadan Yiğitti. Maç sonu gelen en kötü haber ise Quaresma'nın sakatlığı 3-4 hafta yok özellikle Stoke maçında olmaması çok kötü umarım onu bi süre aramayız:D

Galatasaray 3-1 Fenerbahçe

Pislik içindeki ligimizde oynanan tertemiz bir maç oldu. Hakeden bu sefer kazandı.

Salı, Aralık 6

Galatasaray - Fenerbahçe

Tahminleri yorum bölümünden alalım.


2-0 Galatasaray diyorum.

Cuma, Aralık 2

Her BEŞİKTAŞLI Kanseri Tadacaktır

Dün gece öldük öldük dirildik ... kimse bunun aksini söyleyemez kuşkusuz. Maccabi grupta iddası kalmamış iyi futbol oynamayan yalnız sert, mücadeleci futboluyla dikkat çeken bir ekip fakat Beşiktaşımızla mukayesesi söz konusu değil.

Galibiyet kurgusuyla sahaya çıkmamız kazanmaya yetmiyor tabi ki... Daha 3. dakikada Quaresmanın iyi niyetli geriye gelmesi ve yaptığı hatayla rakibin YETENEKSİZ olmasıyla 1-0 geri kalmaktan kurtulmuş olan Beşiktaşımız konsantrasyonu eksik bir görüntü verdi...

Sanki herşey garantilenmiş, formalite maçı gibi başladı herşeye...(yogunluktan değil sanırım) ta ki ilk yarının sonunda gelen müthiş gol... ilk yarıdaki rutin futbolu unutturdu bana. İkinci yarı başında gelen gol ise tamamiyle maçı kafamda bitirmeme sebeb oldu...

Ne kadar yalnış ! Ama benim ekran başında bunu düşünüyor olmam sahada ki arkadaşlarında aynı düşüncede olmasını gerektirmez tabi:D Rakip cezayı kesti skor 1-2 oldu ama nafile aynı heyecansızlıkla oyuna devam eden Beşiktaş bununda cezasını yediği 2. golle gördü.
Artık olay başka bir boyuta geçmiş, inek sütten kesilmiş Beşiktaş dengi olmayan rakibine boyu eğmek üzereydi, Maccabi 2-2'nin gazıyla galibiyete hevesleniyordu, bunda maç 0-2 iken cömertce harcanan pozisyonlarda katkıda bulunmuştu açıkcası Almedia saç-baş v.s yoldurdu resmen...

Hiç inancım bitmedi galibiyet konusunda çünkü sahada Quaresma vardı, gerçekten ısıran, isteyen Quaresma çıktı son dakikada golü yaptı yine... gerçek star rolüne büründü üst üste ikinci kez... Devamı umarım gelir, Simao yokluğuyla bir bağlantısı var mıdır? tartışılır.... Golün gelmesi yanında Stoke-Kiev maçının berabere bitmesi galibiyetin ne kadar önemli olduğunu birkez daha vurguladı, İnönüde liderlik bayrağını çekeriz İnşallah...

Maçın en iyisi şüphesiz Q7 idi, en kötüsü her müsait pozisyonda kafasını uzatamayan Almeida ve Maccabi ekibiydi...