Cuma, Temmuz 30

Haftanın Tatlısı


Viktoria Plzen 1- 1 Beşiktaş




Maça Çekler oldukça iyi başladı sağlı sollu ataklarla kalemizde baya pozisyon ürettiler yediğimiz saçma golden sonra bile... İlk yarıda 2 defa kaleye gidebildik ve penaltıyla golü bulduk. Hilbert sahadaydı yalnız takıma daha ısınamadığı belli! Sabır gerek, Quaresma ilk yarıda deli iboyla bi türlü kordine kuramadı ve oyunu yönlendirme konusunda çok yalnız kaldı, Delgado 90 dk neden sahadaydı penaltı dışında ne yaptı anlamadım ne ofansif ne defansif, Nobrede yine aynı söleyecek bişi yok. İlk yarıda Ernst'in yalnız kalması takıma zor anlar yaşattı, ikinci yarıya Neciple başlamak Schusterin müdahelesiydi ve takıma ivme kazandırdı maçın başından beri Beşiktaşta olmayan topa sahip olma, oyunu yönlendirme, top yapma becerileri bu değişiklikle geldi. İkinci yarı oyun soğurken Tabatanın oyuna girmesi Quaresma-Tabata birazda Delgadonun katılımıyla üçgen kuruldu pozisyonlar bulundu fakat değerlendiremedik. Hakan özellikle ilk yarıda takımı ipten aldı, daha çok maç yaparak milli formayı sırtına alabilir. Çek ekibi dinamik ve Beşiktaşın takım savunmasındaki zaafiyetleri sayesinde top yaptı maçın ilerleyen dakikalarında Beşiktaş takım kimliğini kazandıkça onlarında dağılmaya doğru gittikleri açıktı. Kısaca tur İnönüye kaldı. Temennilerimiz; takım savunması eksikleri giderilmeli, Guti bir an evvel hazır olmalı (top yapıp oyuna hakim olup hücum yapalım), gidecek-gelecek yabancı oyuncu dedikoduları bitmeli...

Perşembe, Temmuz 29

Elvan Tarih Yazdı


20. Avrupa Atletizm Şampiyonasında bayanlar 10 bin metre'de Elvan Altın Madalya kazandı, 5000 metre yarışına da çıkar kazanırsa olay olur. Süreyya AYHAN'da TV'den izliyordur sanırım. TEBRİKLER ELVAN...

Viktoria Plzen - Beşiktaş


Beşiktaşımız bugün 21:30'da Çek Viktoria Plzen takımıyla karşılaşacak kadroda Holosko ve Hilbert var, Ferrari kadroya alınmadı. Umarım tur rövanşa kalmaz, başarılar KARTAL...

Çarşamba, Temmuz 28

Raul Gonzalez Schalke'de

Maradona OUT!


Arjantin Futbol Federasyonu beklenmedik şekilde Maradonayla yolları ayırdı. Başarısız olmasına karşın gerek halk gerek devlet başkanı baya desteklemişti. Yeni teknik direktör bugün belli olacakmış...

Guti imzaladı





Mükemmel bir imza töreni oldu. Bu işlerde de baya tecrübe kazanmış yönetim quaresmanın imza törenindeki tek sıkıntı bence sunucuydu bu sefer Zafer ALGÖZ törenin sunuculuğunu yaptı. Taraftarımız yönetime 2 gönderme yaptı ilki Robinho... diğeri YETER Yıldırım DEMİRÖREN...

Pazartesi, Temmuz 26

Biri DUR! desin



Kolarov, Silva, Boateng, Toure şimdi de Balotelli... İnter ile anlaşılmış, Mancini Torreside takımda görmek isterim, Milnerlada ilgileniyoruz diyor. Adebayor, Tevez, Robinho, Santa Cruz, Bellamy hatta Jo (son hazırlık karşılaşmasında takımın tek golünü kaydetti)bu adamlarda yabana atılır değil ilk 11'de kimler oynayacak ya da kimlerle yollar ayrılacak merakla bekliyorum. City Transferlere devam ederken...

Elalem Gözü yaşlı, Guti artık BEŞİKTAŞLI


Geldi, geliyor, belli değil gibi söylentiler, spekülasyonlar devam ederken biz transferin bittiğini söylemiştik. Guti bugün istanbul'da yarın ise resmi sözleşme...

Berat Kandilimiz Mübarek Olsun

Cumartesi, Temmuz 24

Rize Güzel Memleket

Beş yıllık aradan sonra tekrar memleket yolunda olacağım. İstanbul güzel, hoş fakat insanın sinir sistemi içinde bir o kadar zararlı. Bloga tatil arası veriyorum. Tüm iletişimden uzak bir tatil olacak. Mümkün olduğu kadar da futbol ve Galatasaray’dan uzak kalacağım. İki hafta boyunca buralar ryan oreily’e emanet olacak. Haftanın Tatlısınıda kendisine bırakıyorum bu sürede.

Ben ne mi yapacağım?

Bol Oksijen, Alabalık, Yayla, Ayder, Bekiroğlu Sütlaç, Zil Kale, Ziraat, Sis, Yağmur, Muhlama, Av, Karayemiş, Sessizlik, Huzur. Böyle bir planım var. Giderken bize özgü olan Yol Havası ile gidiyorum. Geldiğimde sıkı bi horon vururuz.

Yolu buradan geçen herkese sevgiler.


Cuma, Temmuz 23

Haftanın Tatlısı

ballı kule

Sistem ve Oyuncu İlişkisi

Bazı antrenörler vardır elindeki oyuncu portföyüne göre takımın taktiğini belirler. Bazıları ise kafasında standart bir taktik vardır ve bu taktiğe göre oyuncu seçimi yapar. Bunları bir kenara not edip şöyle devam edelim:

Türkiye’de hiçbir klüp üst düzey 4-5 oyuncu alabilecek ekonomik güce sahip değil. Üst düzey oyuncudan kasıt Elano, Bobo, Lugano gibi oyuncular değil Hagi, Popescu, Alex, Carew ayarında oyuncudur. Bu tip oyuncu getirmek takımlarımıza 10 yılda bir oluyor. Ancak kimilerinin değerini bilmedik, kimilerini ise ahmakça kaçırdık. Örnekle devam edelim.

Galatasaray yönetimi Skibbe ile bir yola girmeye karar verdi. Elinden geldiğince istediği oyuncularla anlaştı. Fakat Skibbe bazı maçlarda öyle abuk denemeler yaptı ki bunu izah etmek güç. Tek izahı kadro kalitesizliğinden farklı denemeler yapması olabilir. Bu denemeleride çok kötü sonuç verince kendini bi anda Almanya’da buldu. Şimdi Frankfurt gibi bir klüpte istediği gibi at koşturuyor. Başarısızda değil açıkcası. Zamanla klubü dahada yukarı taşıyacaktır. Çünkü orası Almanya, hem seyirci hem klüp sabır gösterebilir. Frankfurt için sezonu 10. Bitirmek ile 14. Bitirmek arasında bir fark yoktur. Vardır ancak çokda önemsenmez. Onlar kümede kalsın ve sonrasında ne kadar yukarıda olursa olsun o kadar iyi anlayışında. Bu sebeptendir ki Skibbe Ali Sami Yen’de bir puan alınan maçlardan sonra yada deplasmanda alınan bir puan sonunda mutluyum ifadesini kullanmıştır.

Skibbe sonrasında Bülent Korkmaz takım sahipsiz kalmasın diye göreve getirildi. Sezon sonunda ise kendisine veda edildi. İşte bu noktada Galatasaray’ı yönetenler kritik bir karar verme durumunda kaldılar. Bu karar klübün gideceği yolu belirleyecekti. Skibbe’yi gönderenler onun bir üst versiyonu yolu seçtiler. Skibbe’ye sabretmeyip gönderenler ondan daha kariyerli daha ufku geniş Rijkaard’ı seçtiler. Yanlışlık daha buradan belli oluyordu. Ancak o zaman Rijkaard isminin büyüklüğünde sarhoş olduk. Bu yanlışı göremedik.

Rijkaard geleli bir yılı aşkın süre geçti. Hala denemelerle takım oluşturuluyor. Geçtiğimiz yıl takıma yeni katılan oyuncu sayısı 6-7 idi. Bu sezon o gelenlerin büyük çoğunluğu yok. Başkan çıkıyor ve 5 yabancı oyuncu alacağız diye demeç veriyor. Ne kadar çok oyuncu alınırsa o kadar başarılı olacak diye düşünüyor sanırım. Gelen yerli oyuncu sayısıda 5. Toplamda 10 futbolcu yeni katılmış olacak. Rijkaard sistemine uygun oyuncu arıyor iki senedir. Ancak yönetim bunu farkında mı bunu çok merak ediyorum. Rijkaard’ın arkasındayız demeçlerine ise inanmıyorum.

Dönelim yazının başına. Rijkaard sistemi belli olan ve buna göre oyuncu isteyen bir antrenör. Aradığı kriterlere göre Türk oyuncu sayısı 6-7 tanedir maksimum. Nuri, Hamit, Gökhan inler, Gökhan Gönül, Eren, Emre ve belki Arda. Bu oyuncularda sadece birine sahip. Diğerlerini ise ama ihtimali çok çok az. Yabancı oyuncu seçimindede çok başarılı olmadığımızda aşikar. Bu sebeplerden dolayı diyorum ki ;

Rijkaard Galatasaray’a 10 sene erken gelmiştir. Öncesinde alt yapıya onun gibi düşünen birileri gelmeliydi ve 5-6 sezon boyunca bu sistemde ısrar edilmeliydi. Siz çok iyi araba kullanan birine Şahin’i verip ondan Ferrari performansı bekleyemezsiniz. Bu geçiş süreci boyunca Lucescu gibi kurt bir antrenörle arabanızı sene ve sene model atlatıp geliştirmeniz gerekirdi.
Ez cümle ; Rijkaard ve Galatasaray şuan için hiçte iyi bir ikili gibi durmuyor. Yahu Derwall örneği apaçık ortada. Derwall antreman sahalarını çim yaptırarak başarılı olmadı. Bakın bakalım ne kadar gurbetçi topçu getirmişde başarılı olmuş. Elinde genç ve gelecek vadeden kaç Türk futbolcu varmış. Bunları istediği gibi yetiştirmiş ve çok sağlam bir temel atmış. Ancak günümüz futbol sektöründe temel atmak bu kadar basit değil.

Ter İdmanı ; Vikingur 0 : 4 Beşiktaş



Uzun yıllardan bu yana böyle rahat iki maç izleyememiştim, istanbulda 3 golle geçtiğimiz Vikingur takımını kendi evinde 4 golle geçerek Uefa Avrupa Ligi 3.ön eleme turuna yükseldik, rakip ise çek Viktoria Plezen (vikingurdan daha çetin bi takım dikkat) Rakip mahalle takımı olunca oynamak kolay oluyor tabi. Ancak takımın yavaş yavaş şekillendiği bi gerçek. Beklendiği gibi Zapo ilk 11'de oyuna başladı, Ferrari 2. yarıda oyuna girdi Schusterin maçtan sonraki açıklamalarına bakarsak Ferrari yolcu Zapo kalıyor. Nihat geçen seneye göre oldukça istekli ve neşeli bunu kanatlarda değilde forvet arkası gibi oynamasımı sağlıyor...? Geçen sene neden kiralandı anlayamadığım Erhan Güven gayet iyiydi, İsmail Köybaşı tutuktu Erhan'dan biraz bişiler kapmalı. Delgado'dan orda faydalanmak çok enteresan hoca bunu ne zaman görecek...? bunu da merakla bekliyorum. Beşiktaş bu sene rakip kale önünde çok daha etkin, savunmasını önde kuran agresif bi futbol izletecek bize... Yalnız şu iki maçta savunmayı önde kurma olayı baya abartılı bu Vikingura özeldir umarım yoksa ligde ve kupada oldukça gol yeriz, gerçi yediğimizden bi fazlasını atarsak problem yok.

Kerkük Kerkük Yinede Kerkük

Kerkük bir gün huzur içinde gezilebilecek bir Türk yurdu olacak. Bundan şüphem yok. Ancak o güne kadar çok büyük çileler çekilecek. ITC (Irak Türkmen Cephesi) dün gönderdiği mailde yine haklı olarak yardım eli istiyor ana vatanından. Dünkü patlamada 40 vatandaşımız şehit oldu. Milyonları aşan sayıda ölü var Kerkük’e. Türk aileler sürgün edilebilmek için türlü eziyetlere maruz kalıyor. Onların suyu, elektriği ve yaşamsal ihtiyaçları kesiliyor fakat bölgeye yerleşirilen Barzani aşiretlerine her türlü yardım yapılıyor.

Orada çocuk olmak Dünya’nın en zor işi olabilir. Sokağa çıkıp özgürce koşmak yok, komşu çocuğuyla oynamak yok, ağzını musluğa dayayıp kana kana su içmek ise tamamen bir hayal. O güzel çocukların yüzünü güldürmek için elimizden ne geliyorsa yapalım. Bir gün evet bir gün Kerkük’te 83 numaralı plaka ile gezeceğiz. Zira öldürmekle yok olunmaz, bedeni öldürebilirler ancak içinde ruh ölümsüzdür.

yıktılar kalamızı, sürdüler balamızı
daha can boğazdayken çektiler salamızı

ah kerkük yüz ak kerkük, her zaman yüz ak kerkük
ölseydim düşmeseydim, men senden uzak kerkük

elinde yâd elinde, öt bülbül yâd elinde
bir diyar mezar olsun, kalmasın yâd elinde

can kerkük canan kerkük, her söze kanan kerkük
kalıpdı yardan uzak, mum kimin yanan kerkük

kerkük musul kan içinde, türkmenim hicran içinde
bin can var, bir can içinde; bir ebedi ize geldim

yıktılar kalanı kerkük, kestiler balanı kerkük
nakışlı minarede, verdiler sâl'anı kerkük...

Perşembe, Temmuz 22

Martin Palermo 1 yıl daha Bocada !


36 yaşındaki yaşlı kurt Boca Juniors ile sözleşmesini bir yıl daha uzattı. 1999'da Copa Americada Kolombiyaya karşı 3 penaltı birden kaçırmasıylamı, Arjantini 2010 Dünya kupasına taşıyan golüylemi, 39 metreden attığı jeneriklik kafa golüylemi aklımda kalacak bilmiyorum ama 2001-2004 yılları arasındaki Avrupa kariyerinin daha uzun sürmesini isterdim. Sana daha ihtiyacımız var Martin...

Ortaya Karışık

Arda Turan gurbetçilerle kavga ediyor. Taraftarlar sabır sınırlarını zorlayan kelimeler kullanmış. Sonuçta Arda’da insan ve henüz 23 yaşında. Tasvip edilmeyecek olaylar yaşandı maç sonu. Utancımdan tv yi kapattım gecenin bi yarısı. Taraftar Arda’nın bindiklerini sayıyordu en son.

Bu olayların sorumlusunu bulmak istersek sonuca ulaşamayız. Sonuç birazda bizde. Türk gelenek göreneklerine göre bilinçaltımızda para veren veya fedakarlık yapan her kimse istediği gibi davranır mantığı var. Bu psikoloji küçüklüğümüzde cami hocaları ile başladı, okulda öğretmenlerle devam etti, ünversitede osym adı altında çıktı bu otoriter zihniyet. Çalışma hayatında patron figürü ile gördük karşımızda. Eti senin kemiği benim sözü bizi net anlatan bi cümledir.

Demem odur ki; suçlu hepimiziz. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş vs bir takımın taraftarıda bu çirkin tepkiyi vermiştir futbolcusuna.

Birazda özeleştiri yapayım :
Rijkaard geldiğinde çok ümitliydim ondan. Nede olsa Barca temelini atan antrenör apoleti vardı göğsünde. Fakat zaman ilerledikçe soğudum. Seçimleri ve maç içindeki taktik tercihleri benim düşünceme ters geldi. Bir türlü hazmedemedim. Geçtiğimiz sezonun sonlarına doğru nefrete döndü açıkcası. Başarılı olacağınıda düşünmüyorum hala. Mantığı ve yapmak istedikleri bizim futbol gerçeklerimizle örtüşmüyor. Ve bu yüzden 20 sene sonra bi Rijkaard vardı denediği garip taktikler ve değişikliklerle takımın canına okudu, ancak şimdi gelmiş olsa başarılı olurdu diyeceğim gibime geliyor. Hatta bazı platformlarda kendisine hakaret dahi ettim. İşi abartıp ben daha iyi biliyorum diye bile düşündüm kimi zaman.

Bu yazıyı neden yazdım bilmiyorum. Sanırım derbi mağlubiyetinin acısı hala çıkmadı. Biz bunları hak etmedik ulan !

Resim ne alaka diyenleriniz olabilir. Özlem sadece özlem.

Tur Zamanı


Beşiktaşımız, UEFA Avrupa Ligi 2. ön eleme turu rövanş maçında bugün saat 21.00’de Faroe Adaları temsilcisi Vikingur ile deplasmanda karşılaşacak. Muhtemelen rahat bi maç olacak bu rakiple. Ancak maç öncesi yine ilginç gelişmeler var, ibrahimler kadroda yok! Zapo ve Ferrari kadroda, sanırım Schuster bu seferde Zapo-Ferrari ikilisini birlikte oynatıp deneyecek, ileride de Nobreyle başlaması ihtimaller dahilinde. Bu denemelerin sonucunda Ferrari, Zapo ikilisinden birinin biletinin kesileceği hocanın Ferrariyi göndermek istediği fakat sözleşmedeki yüksek tazminat söz konusu olunca Zapoya yöneldiği... konuşuluyor. Artık takımın kadro ve sistem olarak netleşmesini bekliyor. Beşiktaşımıza yaban ellerde başarılar diliyoruz.

Aradaki Farkı Söyleyin ?

Çobanda ıslık çalıyor dağlarda. Ancak o yüzlerce koyunu idare edebilirken bizimki 11 kişiyi sahaya doğru düzgün dizemiyor bile. Fiyaskolarlo dolu bir sezona daha merhaba. Halbuki sezon başı ne güzelde kandırmışlardı Türkiye'ye alıştı diye. Forvetsiz bir sistemmi deniyor yoksa bizim sabrımızı mı onuda anlamak güç.

Çarşamba, Temmuz 21

Galatasaray - Fenerbahçe Gurbet Kupası

Eskiden lig öncesi TSYD turnuvası oynanırdı. Unutmuştuk ligden önce derbinin tadını. Kim akıl etmişse iyi etmiş. Kadrolar eksik olasada bu rekabet yeter maçı heyecanlı olmasına. Her sene yapılmasını istiyoruz artık. Galatasaray'ımıza başarılar.

TSL Fikstürü

1. Hafta

Sivasspor - Galatasaray
F.Bahçe - Antalyaspor
Karabükspor - Manisaspor
Büyükşehir Belediyespor - Kayserispor
Ankaragücü - Trabzonspor
Bucaspor - Beşiktaş
G.Antepspor - Kasımpaşa
Eskişehirspor - Gençlerbirliği
Bursaspor - Konyaspor

2. Hafta
Trabzonspor - Fenerbahçe

5. Hafta
Fenerbahçe - Beşiktaş

7. Hafta
Trabzonspor – Beşiktaş

9. Hafta

Fenerbahçe – Galatasaray

11. Hafta
Trabzonspor - Galatasaray

14. Hafta
Galatasaray - Beşiktaş

Salı, Temmuz 20

VARAN 1 Tello Eskişehir'de


Beşiktaşımızın yabancı kontenjanını boşaltmak için göndermek istediği Tello Eskişehirsporla 3 yıllık anlaşma imzaladı. Tello Beşiktaşımızdaki misyonunu doldurmuş bi arkadaştı kendisine bundan sonraki futbol hayatında başarılar... Bu zamana kadar ki emekleri için teşekkürler... Eskişehirspor camiasına hayırlı olsun... Gönderilmesi gündemde olan diğer isim Zapoyla ilgili de Eskişehirspor kulübüyle görüşmelere devam ediliyormuş... Ne diyelim darısı Delgado ve Tabata'nın başına. Umarım bu hengamede Fink, Holosko ve Ferrari arada kaynamaz.

Ersan Adem GÜLÜM Beşiktaş'da


Benim tanımadığım uzmanlara göre yetenekli ve A milli takıma kadar yükselebilecek kapasitede... Umarım başarılı ve kalıcı olur, hayırlı olsun...(Puyola benzerliği dikkat çekici ne diyelim tipi değil şanı benzesin)

Pazartesi, Temmuz 19

Joe Cole Liverpool'da




İsmi Arsenalle anılmasına rağmen Liverpool'a gelmesine daha bi sevindim. Benayoun'un boşluğu fazlasıyla dolmuş oldu. Bol şans Joe...

"El Mago" Juan Pablo Pino Galatasaray'da

İki haftadır anlaşıldığı söylenen Pino sonunda Galatasaray'da. 23 yaşındaki Kolombiya'lının kariyeri şu şekilde :

Juan Pablo Pino Puello, 30 Mart 1987’de Kolombiya’nın Karayip kıyısında sıcak bir plaj şehri olan Cartagena şehrinde doğdu. 15 yaşında Independiente Medellin’in yetenek avcıları tarafından keşfedilen oyuncu, daha büyük bir şehire göç ederek futbol topunun peşinden ilk yolculuğuna çıkmış oldu. Medellin’deki ilk yılının ardından A Takım formasını üzerine geçiren Pino, genç yaşta sergilediği başarılı futbolla ülkesinde dikkatleri üzerine çekerek, genç milli takımlara çağrılmaya başladı.

Gerek milli takım, gerekse kulübündeki başarısıyla Avrupa kulüpleri tarafından da takibe alınan Kolombiyalı oyuncuya kanca atan ilk kulüp, 2010 Dünya Kupası’nda da dikkat çektiği üzere Güney Amerika transfer pazarında iyi işler çıkaran Udinese kulübüydü. İtalyan ekibine transferi son anda gerçekleşmeyen Pino, komşu ülke Fransa’nın Monaco tarafından kadroya katıldı. Bu transfer gerçekleştiğinde 20 yaşına girmek üzere olan Pino’nun, üst düzey yeteneklerinin yanı sıra bir şansı da, Avrupa’da az rastlanan Güney Amerikalı teknik adamlardan birinin Monaco’nun başında olmasıydı. Buna karşın Brezilyalı teknik direktör Ricardo Gomes, öğrencisine ilk sezon yalnızca bir karşılaşmada ilk 11’de sahaya çıkma izni verdi ve onda da ilk düdükten yalnızca 36 dakika sonra Pino, hocasının yanındaki yerini aldı. Genç oyuncu, 2006-2007 sezonunun ikinci yarısı boyunca kadrosunda bulunduğu Monaco’da yalnızca 243 dakika alabildi.

2007 yaz döneminde teknik direktörünün gözüne girmeyi başaran Pino, yeni sezonda daha fazla şans buldu. İlk yarıdaki 19 maçın 15’inde forma giyen, Ricardo tarafından genellikle sağ kanatta oynatılan Pino, yine de yalnızca dört defa ilk 11’de sahaya çıkmıştı. Bu fırsatı elde ettiği 5. karşılaşma olan ikinci yarının ilk maçıyla birlikte Ligue 1’de 424 dakika ter döken Kolombiyalı, bu karşılaşmanın ardından daha fazla şans bulmak adına kendi isteğiyle Belçika’nın Charleroi takımına kiralandı. Ancak bu kez de sakatlık belası, genç oyuncunun yakasına yapıştı. İlk iki haftada oyunun son bölümlerinde takıma ısındırılan Pino, ilk 11’de görev yaptığı ilk maçın 31. dakikasında sakatlanarak takımından 1,5 ay uzak kaldı. Sakatlık sonrasında oynadığı ilk maçta da 24. dakikada, sedyeyle sahayı terk etti Kolombiyalı oyuncu. Böylece Charleroi macerası, onun için kayıp bir devreye işaret etti.

2008-09 sezonu ise, Pino’nun Avrupa kariyerindeki ilk yükselişine sahne oldu. Ligin ilk haftasıyla beraber takımda yer edinen genç yıldız, yine iki aylık bir sakatlık yaşadı ancak dönüşüyle birlikte performansını daha da yükseltti. 18. haftada Valenciennes ağlarına Fransa kariyerindeki ilk golü bırakan Pino, takip eden haftada Bordeaux karşısında iki asist, bir de frikikten golle oynadı. Ligin sonlarına doğru skorer kimliğini daha da ön plana çıkaran oyuncu, ligde 1574 dakikada 6 gol, 3 asist istatistiğini yakaladı.

Juan Pablo Pino, yeni teknik direktör Guy Lacombe tarafından as takımda düşünülmeyerek 2009-10 sezonunun ilk döneminde bir düşüş içine girse de, ligin son bölümünde performansını tekrar yükselterek ilk 11’e yükseldi ve son haftaya kadar da takımdaki yerini korudu. Bu sezon 772 dakikada 2 asistle oynayan Pino, Kolombiya Milli Takımı’nda da 3 kez forma giydi ve yakın gelecekte takımın en önemli oyuncularından biri olmasına kesin gözle bakılıyor.
Juan Pablo Pino; kanatlar, on numara ve ileri uç olmak üzere hücumun her bölgesinde forma giyebiliyor. Müthiş sürati, pas futboluna yatkınlığı, yüksek oyun zekâsı ve üstün tekniği, çalım yeteneğiyle dikkat çekiyor. 1.76 boyunda ve 23 yaşında olan, ülkesinde “El Mago” (Sihirbaz) lakabıyla anılan Juan Pablo Pino, artık Galatasaray’ın başarısı için mücadele edecek.


* Kariyer bilgileri Galatasaray resmi sitesinden alıntıdır.

Kewell 1 Yıl Daha Galatasaray'da

Galatasaray Harry Kewell ile 1 yıllık bir sözleşme imzalayacak. Kewell'ı çok seviyoruz ve makul bir ücrete takımda kalacak olmasıda ayrı güzel. bu sene bir kupa kaldırması gerekiyor artık.

Cumartesi, Temmuz 17

Shaq ve Howard Şov



3 yıl önce All Star'dan bi dans şovu. Shaq'ın esnekliğine dikiz.

Cuma, Temmuz 16

Mourinho Sahaya İndi




Barcelona hanedanlığını yıkmak için çalışmalara başlamış İmparator.

Haftanın Tatlısı

kadayıflı muhallebi

Avrupa Kupalarında Rakipler

Şampiyonlar Ligi
Young Boys - Fenerbahçe
27/28 Temmuz - 3/4 Ağustos
Avrupa Ligi
Viktoria Plzen - Beşiktaş
Galatasaray - OFK Belgrad / Thorpedo Zdodino
29 Temmuz - 5 Ağustos

BEŞİKTAŞ 3- VİKİNGUR 0




Güzel bi başlangıç oldu. Maç başlamadan önce kadro süprizi yaşadık, Ferrari ilk 18'de yoktu, ilk 11'de Sivokun yanında Toraman oynayacaktı. İkincisi ise Tabata ve Delgadonun aynı anda oynaması... Ferrari konusunda umarım bi sıkıntı yoktur çünkü Sivokun yanında oynaması gereken o dur. Toraman hırslıdır nereye koyarsan oynar ama stoperde saatli bomba gibidir, tandem bilmez yürekleri ağıza getirir.(dün 1-2 sıkıntı gördük esnaf akımına karşı) Delgado Ernstin yanında oynadı, öyle narin bi adamın orda ne işi var! Bunu da anlamadım. Delgado yine bişiler yapmaya çalıştı ilk 2 golün hazırlayıcısı oldu. Tabata iyi çalıştı. Bobo isteksizdi ama ben yakında kendine geleceğine inanıyorum. Nihat yakaladıklarını affetmeyerek klasını gösterdi. Quaresma müthişti... uzun zamandan beri İnönü kendisini böyle coşturan bi futbolcu izlememişti... (Penaltı kaçırdı ama olsun)
Sonuçta Beşiktaş kendisiyle mukayese edilmeyecek bi esnaf takımıyla oynadı ve bu maç bi ölçü olamaz yalnızca 3 haftadır çalışan bi takımın şuan ne seviyede olduğunu ve sezon içinde hangi taktikle sahada olacağını sezmeye çalıştık... Delgadonun yerine fink ya da necip, tabatanın yerine guti, toramanın yerine ferrari oynarsa ve kadroda kaliteli bi derinlik sağlanırsa bu takımın iş yapacağını düşünüyorum...

Perşembe, Temmuz 15

Unutamadığım Anlar #8

22 Nisan 1992

O günde her zamanki gibi sabah erken kalktım. Ancak geceden beri aklımı kurcalayan soruya bi türlü cevap bulamamıştım. Çünkü o gün derbi günüydü. Çok sevdiğim sarı-kırmızı Kadıköy’de düşman evinde maç yapacaktı. Ancak aklımdaki soruya cevap bulamamam nedeniyle maçtan çok o sorunun cevabını düşünüyordum. Nasıl bir bahane bulupta bu maçı izlemeliyim. Çünkü o sene bizim sınıfın öğlenci senesiydi. O yıllarda okullar sabahçı ve öğlenci diye iki gruba ayrılırdı. İlk grup 07-12:30 arası diğer grup ise 13-17:30 arası derslere girerdi.

Kahvaltı yaparken anneme hasta olduğumu okula gidemeyeceğime dair bir iki kelime söyledim fakat bu işe yaramadı. Okul çantası sırtımda evden çıkarken planlarımı hazırlamıştım. Okula okul saatinden bir saat önce gider ve okul bahçesinde maç yapardık. O gün o maça gitmedim. Sınıftada sıramdan kalkmadım. Herkese hasta olduğumu göstermeliydim. Öğretmenimiz sınıfa girince anlamalıydı hasta olduğumu. İlk ders bunu gösterememiştim. Sıram biraz gerilerdeydi ondan diye düşündüm. Ama her şeyi planlamıştım ve planımın tutacağına emindim.

Beslenme saati geldiğinde öğretmen nasılsa sınıfta kalacaktı ve ben ona hasta olduğumu gösterecektim. Nasılsa derbiyi izleyememe tedirginliğinden yüzümün rengi solmuştu. Sıra arkadaşlarım inanmıştı bile hasta olduğuma. Beslenme saati geldi ve öğretmen benim iyi olmadığımı gördü. Neyin var diye sorduğunda bir iki cümle kurdum hasta olduğuma dair. Sonunda amacıma ulaşmıştım ve eve doğru yol alamaya başlamıştım. Çantam sırtımda okuldan çıkarken kendimi zafer kazanmış komutan edasında görüyordum. Galatasaray’ımda bugün maçı kazanacaktı.

Eve girdiğimde annem beni karşısında görünce şaşırdı ancak hemen tv’ye yönelmem sebebiyle neden yaptığımı anladı. Çantayı girer girmez fırlatmış ve tv’ye karşısına geçmiştim. Üzerimde o siyah önlüğüm ve beyaz yakam vardı. Yakayı hemen çıkartmıştım çünkü bana Beşiktaş renklerini hatırlatıyordu bu iksi. Galatasaray maçı başlayacaktı ve Werder Bremen maçındaki acıyı yaşamak istemiyordum. O karlı gün Rotariu'nunçizgi üzerinden yapacağı bir dokunuş bizi yarı finale çıkaracakken o golün girmemesi epeyi sarsmıştı beni.

Maç başladı fakat kabus gibi başlamıştı. Fenerbahçe ilk yarıyı 2-0 önde tamamladı. Ancak beni daha çok üzen şey Tanju’nun gol atması idi. O sene başı Fenerbahçe’ye transfer olmuştu ve bu hareketi onu sevmemek için yeterliydi. Ayrıca maçın hakeminede aşırı derecede tepki gösterdiğimi hatırlıyorum.

İkinci yarıda tablo fazla değişmedi ve Fenerbahçe maçı 5-2 kazandı. Bir penaltı pozisyonu varki görüntülerinide buraya yüklemek isterim. Rıdvan kendini yere bıraktı ve hakem penaltı verdi. Hayrettin’in o anki tepkisi neden çok sevildiğinin bir göstergesiydi. Bende maçın skorundan çok hakeme bir şey yapamamanın siniri vardı. Bu sinir ve üzüntüğ tüm haftamı etkileyecekti bunu çok iyi biliyordum.

Okul dağılmıştı artık ve evden çıkabilirdim. Evim okula çok yakındı bu sebeple tedbirli olmak gerekiyordu. Her zamanki gibi topumu aldım ve tellerle çevrili sahaya gittim. Topu tellere hızlıca vuruyordum. O sırada sınıf arkadaşım Tayfun geldi. Kendisi Fenerbahçeli idi. Oda skoru öğrenmiş ve benimle dalga geçmeye başlamıştı. O da çok iyi biliyordu bu derbi hakkında bana espiri yapmaması gerektiğini. Hakemin neler yaptığını izah etmeye çalıştım fakat bir türlü dinlemiyor aksine daha çok dalga geçiyordu.

Top ayağımdaydı ve Tayfun’a doğru vurdum. Top gitti ona çarptı. Aslında direk olarak ona atmak istemedim nasılsa gelmez diyerek o tarafa vurmuştum. Sonrasında sıkı bir kavgaya tutuştuk Tayfun’la. Bi süre yerde boğuştuktan sonra Tayfun’u ittim veayağa kalktım. O hala yerdeydi belli ki yorulmuştu. Sonrasında topu bir kez daha ona vurdum. Kalktı ve evine doğru koşmaya başladı. Bende eve geçmiştim.

Akşam olduğunda Tayfun annesi ile kapımızdaydı. Ancak ben yaptığımdan pişmanlık duymuyordum. Çünkü hakem taraf tutmuştu benim için. O da bunu kabullenmeliydi.

Maç sonu bazı futbolcuların demeçleri :

Hayrettin : “penaltıdan sonra gözüm döndü, hırsım geçmemişti. beşinci gol öncesinde baktım rıdvan bana doğru geliyordu. o anda her şeyi unutup rıdvan’ın üzerine gittim. allah ne verdiyse ayaklarına dalacaktım, bitirecektim onu. ama baktım tanju’ya pas verdi, yoksa beni kimse tutamazdı. normalde kırmızı kart görmem gerekiyordu, hakem herhalde korktu. pozisyon televizyonda penaltı gibi görünüyor ama inanın değildi. hakemin işaretini görünce tepem attı. hemen gidip rıdvan’ı ittim. sonra oğuz küfür ederek üstüme geldi, kendimi iyice kaybettim. tanju engellemeseydi orada çok şey olurdu. rıdvan transferde aldığı 2 milyarı bana borçlu. izmir’deki ingiltere maçında güzel oynamıştı ama ben o kurtarışları yapmasam farklı yenilirdik. o zaman da rıdvan’ın iyi oyununu kimse görmezdi. fındık kadar adam maç bitinceye kadar bana “ dışarıda görüşürüz” diye bağırıp durdu. ona iki parmağım yeter. o benim için artık bitti, yüzüne bakmam. tekrar söylüyorum, yaptıklarımdan pişmanlık duymuyorum.” Kısfmet

Kosecki; “bu ülkede her şeyden memnunum. ancak hakemler ve federasyon yüzünden türkiye’yi terk edeceğim. türkiye’de federasyon yok, olsa böyle hakemlere görev vermezler. eğer federasyon bu hakemi uyarmazsa ve dört maçtan fazla ceza vermezse bavulumu toplayıp polonya’ya döneceğim. harika ortamı hakem berbat etti.”

Adnan Polat; “bu maçın yorumunu ben yapamam, seyirciler yapsınlar. biz fenerbahçe’ye değil hakeme yenildik. en sakin futbolcu rotariu bile çılgına döndü. fenerbahçeli futbolcular sanki melek onlara kart göstermek yok.”


Unutamadığım Anlar

NERDE KALMIŞTIK... BAŞLIYORUZ...




BAŞLIYORUZ! Beşiktaşımız bugün saat 21:00'de Vikingur mücadelesiyle sezona start veriyor. Yeni transferlerinde katkısıyla bugün inönünün yanacağı kesin, hele Guti'nin de inönüye maç öncesi inme ihmalinide düşünürsek... Maç öncesi konuşulan yeni transferler, listeye girmeyen isimler olunca bi de rakip esnaf takımı olunca takımı bu maça motive etmek zor olmalı. Tabiki beklentimiz yüksek fakat takım bunun ne kadarını karşılayabilecek akşam hepsini göreceğiz. Takımın 4-2-3-1 dizilişinde sahaya çıkacağını düşünüorum. Maç öncesi Schuster temkinli konuştu, ser verdi sır vermedi yeni taranferler içinde. Yalnızca listeye ismi verilmeyen oyuncular hakkında genel bi tutum olmadığını ve bu maça özel olduğunu, Hilbertin eksik evrakları olduğunu Finkinde oynadığı bölgede 3 oyuncu olduğu için 2 oyuncunun orda yeterli gördüğünü söyledi. Bu demektir ki malesef Fink yolcu... Ayrıca gündemde olan diğer isim Raul konusunda da önemli gelişmeler var. Raulla prensipte bir yıllık opsiyonlu üç yıllık anlaşılmış, Raulun ispanya da süren mahkemesi biter bitmez oyuncu istanbula inecekmiş... Bilmiyoruz, bekliyoruz... Ancak bu duyumlar bile büyük heyecan, büyük adrenalin... Ne diyelim inşallah...

JOSE MARIA GUTIERREZ HERNANDEZ


Neler oluyor böyle... Gerçekten yönetimden şaşırtıcı hamleler geliyor ard ardına, Raul da geliyormuş dermişim falan... Guti Beşiktaşımız'da, 2 yıllık sözleşme imzalandı camiamıza hayırlı olsun.

Çarşamba, Temmuz 14

Henry @New York Red Bulls

Thierry Henry bir yıllığına ABD ligine transfer oldu. New York Red Bulls ile giyeceği forma bu şekilde. Juan Pablo Angel ile partner olacak yeni takımında.