Cuma, Aralık 23
Mutlu, Havalı, Umutlu
Sezonun ilkyarısı tamamlandı Karabük maçıyla. Özlenen galibiyetede ulaşmış olduk vesselam...
İBB ve Samsunspor maçları bunalım geçmişti yorgunluk falan dedik fakat bu maç alınmalıydı gayri, özlemişiz galibiyeti vallahi...
İlkyarı uzun bir aradan sonra bol pozisyonlu ve action doluydu lakin çoğu pozisyonda son adam Ekrem olunca golle sonuçlanmadı. Edunun sol uçta oynaması dikkat çekiciyci bi ara gene oynamıştı o bölgede fakat dün gece yine orda oynaması son iki maçındaki kazandığı bonuslar olmalı...
Almedia'nın uzun süreli gol orucu bu maçla bitti. İkinci yarı ben uyudum şahsen ne oldu bitti çok hatırlamıyorum ta ki son beş dakikada Veli'nin boş kaleye yönlendiremediği kafa vuruşu, Necibin direkte patlayan füzesi gelene kadar. İkinci yarının akılda kalanlarıydı.
Sezonun ilk yarısı MUTLU bitti bizim için, nede olsa sezona mağlubiyetle , kötü futbolla ve emanetçi bir hocayla başlamıştık,
Sezonun ilkyarısı Havalı bitti bizim için, nede olsa Avrupa Liginde gruptan lider çıkmışız, Ligi ilk üçte bitirmişiz, parlayan yıldızlarımız bi dolu...
Sezonun ilkyarısı umutlu bitti bizim için, itiraf edeyim Carlostan böyle performans beklemiyordum (teknik, taktik, iletişim süper) Tayfurun çok şükür aramıza dönmesiyle gitmesine üzülecektim ama yönetim akıllı bir hamleyle her ikisinin ve tüm Beşiktaşlıların yüreğine su serpti. Umutluyum bu sene playoff gibi saçma sistemde ilk dört garanti, sonraki aşamada yıldızlarımızla başarı kaçınılmaz!!!
Avrupa Liginde üst turda Bragayı sallamıyorum bile... o derece...
İki hafta maç izlemeyecek olmak üzücü, umarım herşey gönlümüzce gerçekleşir...
Cumartesi, Aralık 17
Stoke'da kalmadı Bragaya gidelim
Pis bi maçtı vesselam, yenilsek elin oğluna bel bağlıycaz, beraberlikle şerefli ikinciliklerimize birini daha dahil edicez ama assıl galibiyetle lider, tek, hür Avrupa liginde üst turda olucaz.
Stoke nede olsa ingiliz ekibi çetin ceviz adamlar yalnız light bir kadroyla İstanbula gelerek premier ligi daha fazla düşündükleri aşikar.
İyi başlamamıza rağmen cepten yenilen golden çok hemen akabinde topçu arkadaşların resmen aptallaştığı pozisyon benim canımı daha yaktı açıkçası, ben bu tür pozisyonlardan utanıyorum bir ekip nasıl olurda böyle basiretleşir! Bu malesef milletçe, her takımımızca yaşadığımız bir hastalık!!! az daha zıçıyoduk, şansımız yaver gitti, kulaklarımız Kievdeydi ve skor 2-0 olmuştu.
Oyunda fark katan oyuncumuz Fernandes idi coştu maşallah çokta iyi gidiyor umarım bozulmaz, iki yönlü oyununu oynadı tam bir lidelik örneği gösterdi...
Holosko yoktu, ne yapmaya çalışıyor anlamadım... İkinci yarı Pektemeğe yerini bıraktı Pektemekte farkını gösterdi.
Edu bilinmez futbolcularımızdan fakat sonradan oyuna girdiğinde özellikle Avrupa arenasında klas goller atıyor yine birini gösterdi bize ayağına sağlık ne diyelim.
Şimdi rakip Braga, kötünün iyisi diyemem tabi grup lideri çıkıp 2.torbadan daha light rakip beklemek benimde hakkım, L.Moskova misal. Hayırlısı diyelim geçen senenin finalisti olduğunu unutmayalım.
Tayfur HAVUTÇU, Serdar ADALI ve Ahmet ATEŞ aramıza geri döndü... ADALET YERİNİ BULDU!!!
Cumartesi, Aralık 10
Ulu Çınar
“Bir maçta sol bekte tam onun önünde oynuyordum. Maçın ikinci yarısının ortalarında aniden ‘İleri çık! İleri çık!’ diye bağırdığını duydum. Sol kanattan son sürat rakip ceza sahasına koşmaya başladim. Tam ceza sahasına girerken, takım arkadaşım Neil Webb orta sahadan mükemmel bir pasla topu önüme bıraktı. Bana sadece düzgün bir vuruş yapmak kalmıştı ve golü attım. Maçtan sonra, takım arkadaşlarımla zaferi kutlarken yanıma geldi ve bana aynen şunu dedi: ‘Ben, ileri çık derken sana bağırmıyordum!’
Ryan Giggs… 1990 senesinden günümüze kadar United forması giyen ve hiç eskimeyen 37 yaşındaki Gallerli kanat oyuncusu… Ferguson’u anlatıyor:
Michel Platini… UEFA Başkanı… Ondan bir anı:
“Bilmeyenler için; Sir Alex’in en büyük hobisi madalya toplamaktır. Futbol dünyasında kişisel madalya kolleksiyonu onun kadar geniş olan birini tanımıyorum. 25 senede kazandığı madalya sayısını kendisi bile hatırlamıyordur herhalde!
Nyon’da bir sohbet esnasında bana, ‘1983 senesinde Aberdeen’in teknik direktörü iken, Real Madrid’i yendiği Kupa Galipleri Kupası madalyasını kaybettiğini, kolleksiyonunda eksik olan tek parçanın o olduğunu söylemişti. O gün, ona eksik madalyayı bulacağıma dair söz verdim. O konuşmadan aylar sonra, 2011 senesinin Şampiyonlar Ligi finali öncesinde ona kücük bir sürpriz yaptım ve o maçın madalyasını verdim. 28 sene aradan sonra madalyasına kavuşurken yüzündeki sevinci görmeliydiniz. İşte o mutluluk bu adamın futbola duydugu aşkı, bağlılığı, tutkuyu anlatıyordu. Sir Alex’in İngiliz devinin başında çeyrek asır geçirmiş olmasına hiç şaşırmıyorum. Çünkü o kaybetmeyi sevmeyen gerçek bir şampiyon!”
“Alex futbolla ilgili sorulara bayılır! Bir deplasman sonrası otobüsle Manchester’a dönerken takımın kaptanı Viv Anderson, ona isimlerinde X harfi olan beş İngiliz milli futbolcuyu sordu. Ferguson bir çırpıda, Lee Dixon, Kerry Dixon, Graham Rix ve Graeme Le Saux’yu sayarken beşinci futbolcunun adı bir türlü aklına gelmiyordu. Uzun süre düşündü ama bulamadı!
Graham Poll… 29 Temmuz 1963 doğumlu İngiliz hakem… Bakalım neler söylemiş:
“2006 Dünya Kupasından sonra, spor basınında hakemliği bırakacağım konusunda dedikodular başlamıştı. O günlerden birinde telefonum çaldı. Arayan oydu. Hakemlerin de kötü zamanları olabileceğini, hakemliği bırakmamam gerektiğini vurguladı. Konuşması beni etkilemişti. Bir sezon daha devam ettim. 2007 senesinin Nisan ayında yeniden bırakma düşüncem gündeme geldiğinde bir kez daha aradı ve aynen şunu söyledi: ‘Bak, ben her sene seni hakemliği bırakmaman için arayamam!’
Fabio Capello… İngiltere Milli Takımının teknik direktörü… Şunları söylüyor:
“Günün birinde Roma’da birlikte öğle yemeği yiyorduk. Biraz düşünceliydi. ‘Biliyor musun?’ dedi; ‘Çok deli bir şey yaptım, gencecik bir futbolcuyu United’a transfer etmek icin 54 milyon Euro harcadım! Umarım beklediğim gibi çıkar; çünkü çıkmazsa yönetim kurulu beni fena çarpar!
O gün takıma kazandırdığı futbolcunun adı Wayne Rooney’di ve bugün onun transferine ödenen rakam o kadar da fazla gelmiyor değil mi! Futbolcudan onun kadar iyi anlayan bir teknik direktör görmedim. Zaten 25 senelik United macerasında takımına kazandırdığı genç yetenekler ortada...”
Bryan Robson’u dinleyelim:
Son olarak John Terry… Chelsea’nin “cesur yürek” lakaplı kaptanı… Onun ağzından:
***
Geçtiğimiz günlerde, 70. yaşını kutlamasına günler kala “Kırmızı Şeytanlar”ın başındaki 25. senesini kutladı İskoç teknik direktör. Kulüp yönetiminin aldığı kararla “Düşler Tiyatrosu” Old Trafford’un kuzey tribünü “Alex Ferguson Stand” olarak değiştirilirken, nice unutulmaz maçlara ev sahipliği yapmış 101 yaşındaki o stadı dolduranlar asla unutulmayacak teknik direktörü dakikalarca alkışlıyordu.
Ve o görkemli tarihinde ilk kez, o futbol mabedinin bir tribünü bir futbol adamının adını taşıyacaktı...
Herhalde bir teknik direktöre verilebilecek en güzel armağan da bu olabilirdi.
Cuma, Aralık 9
GGG (gittim, gördüm, geldim) Manisa DEPLASMANI
Salı, Aralık 6
Cuma, Aralık 2
Her BEŞİKTAŞLI Kanseri Tadacaktır
Artık olay başka bir boyuta geçmiş, inek sütten kesilmiş Beşiktaş dengi olmayan rakibine boyu eğmek üzereydi, Maccabi 2-2'nin gazıyla galibiyete hevesleniyordu, bunda maç 0-2 iken cömertce harcanan pozisyonlarda katkıda bulunmuştu açıkcası Almedia saç-baş v.s yoldurdu resmen...
Pazartesi, Kasım 28
O istedi Oldu
Salı, Kasım 22
GGG (gittim, gördüm, geldim) İnönüde DERBİ
Atmosferi anlatmaya gerek var mı ? Mükemmeldi, ilk defa mabedde derbi izledim ve unutamıyacağım bi gece yaşadım... bi de gol atabilseydik ya da galip gelseydik ayrı olurdu tabi...
Cuma, Kasım 18
Cuma, Kasım 4
Beşiktaş 1-0 Dinamo Kiev @ Topun Canı
"topun canı vardır, isterse girer kaleye"
Cevad Prekazi
Perşembe, Kasım 3
Gaddafi ve Libya
ABD kendisi için gerekli petrolün % 36 sını kendi topraklarından, % 22 Kanada'dan, % 17 Meksika'dan ve % 11 ini ise Venezuella'dan elde ediyor. Konuyu fazla dağıtmadan aşağıda Gaddafi'nin Libya halkına nasıl bir yaşam sunduğuna bakın.
1) Libyada elektrik BEDAVA!
2) Libya bankaları devletin malı ve bu yüzdende alınan kredilere herhangi bir FAİZ uygulanmıyor.
3) Basa geldiginde Gaddafinin verdigi en önemli söz her Libyalının bir eve sahip olacagı idi ve bu söz bir kanun yani her Libyalının yasal hakkı olarak ilan edildi.
4) Yeni evlilere 50.000 Dolar kredi verilerek ev almaları ve aile düzenini kurmaları saglanıyor.
5) Egitim ve Saglık hizmetleri bedava. Gaddafi öncesi halkın %25i okuma yazma biliyorken bugün bu rakam %80 üzerinde bulunuyor.
6) Eger bir Libyalı tarım isine girmek isterse devletten tarla, ekipman, hayvan ve tohumları BEDAVA elde ediyor.
7) Eger gereken egitim yada saglık hizmeti Libyada bulunmuyorsa devlet bunun yurt dışında elde edilmesinide karşılıyor ve aylık olarakta 2300 dolar masraflar icin ödüyor.
8) Eger bir Libyalı araba almak istiyorsa devlet bunun %50 sini sübvanse ediyor.
9) Libyada benzinin litresi sadece 0.25TL (Kurus).
10) Libyanın herhangi bir dış borcu yok ve yaklasık 150 milyar dolarlık servetide suan küresel olarak dondurulmus durumda. Bilin bakalım bu kimin cebine gidecek? (Yunanistanın 100 milyar euroluk borcu nasıl silindi sanıyorsunuz?)
11) Eger bir Libyalı mezun oldugu bölümle alakalı bir iş bulamıyorsa devlet bu kişi iş bulana kadar ona bu meslek için ortalama öngörülen bir maas ödüyor.
12) Dogum yapan annelere 5000 dolar yardım parası ödeniyor.
13) Bir ekmek 0.01TL den bile daha ucuz.
14) Libyalıların yaklasık %25i üniversite mezunu.
15) Dünyanın en uzun yapay nehri Libyada. Uzunlugu yaklasık 2820Km olan bu su ulastırma ağı yaklaşık olarak 25 milyar dolara mal oldu ve bu sayede Libyanın her yerine su taşınabiliyor.
Salı, Kasım 1
İtin Duası Kabul Olsa ...
Pazartesi, Ekim 31
Sivasın Yollarına
Pazar, Ekim 30
Ah Ulan Cenk!
Pazartesi, Ekim 24
Ne Farkeder ki ?
Müge Anlı
Şu sözlerden sonra bu kadını hala ekran karşısına çıkaran olacaktır. Yazıklar olsun ...
Yeni Asya gazetesinin dünkü deprem sonrası gazetesine koyduğu şu iğrenç karikatür.
Son olarak Van'da deprem sonrası yardım için bulunan iş makinelerini yakanlar için ne demeli bilmiyorum.
Cuma, Ekim 21
Çarşamba, Ekim 19
Çukurca'da Çatışma : 26 Şehit, 20 Yaralı
Şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Mehmet Akif uzun yıllar önce dizelere dökmüş herşeyi :
Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı.
Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı.
Perşembe, Ekim 13
Pazartesi, Ekim 10
Hiddink Bizi Tanımıyor. Peki Ya Biz ?
Bu kupa sonrasın ülkesinde PSV başına getirildi. Şampiyonlar liginde müthiş sezonlar yaşadı. Nu görev sırasında 2005 yılında Avustralya milli takım görevini de kabul ederek kanguruları Dünya Kupasına taşıdı. 2006 Dünya Kupasında Brezilya, Japonya ve Hırvatistan grubundan çıtılar. İtalya ile oynadıkları eleme maçında 90 +5 deki tartışmalı penaltı sonucu elendiler.
Hiddink bu başarıdan sonra Rusya milli takımını seçti. Euro 2008 elemelerini geçtiler. Kupada yarı finalde Şampiyon İspanya’ya elenip evlerine döndüler. Ancak bu Rus futbolu için büyük başarıydı. Aynı zamanda Chelsea takımında görev yaptı ve başarıyla bu görevi tamamladı. Mourinho sonrası Avram Grant sendromundan kurtardı Chelsea takımını. Tüm bu deneyimlerin ardından Türk milli takımını seçerek kariyerinin son döneminde büyük bir risk altına girdi.
Hiddink neden bizi seçti demeden önce onun yapısına bakmalıyız. Güney Kore ile oynattığı hızlı, agresif ve kolektif futbol etkileyiciydi. Avustralya’ya oynattığı futbol ise başarı odaklıydı ve nispeten bunu başardı. Rusya deneyiminde ise Rus halkını unuttuğu başarılı dönemleri birazda olsa hatırlattı. Chelsea’yi kaos ortamında çekerek rayına girmesini sağladı. Kısacası Hiddink bulunduğu ortama uyum sağlayabilen ve elindeki malzemeden en yüksek verimi almak isteyen bir teknik adam.
Bizi seçme nedeni ise potansiyelimizden başka bir şey değil. Hiddink bu potansiyeli işleyip kariyerine büyük bir milli takım bırakarak nokta koyumak istedi. Bunu geldiği dönemki açıklamalarından anlayabiliyoruz. Ancak Rijkaard’ın tarihe geçen demecinde takıldı kaldı. Başarısız Galatasaray döneminde Rijkaard’ın ilk analizi şöyleydi :
“Kalite, güç aslında üç aşağı beş yukarı aynı. Ama Türkiye'yi farklı kılan şey biraz da şu; işler kötü gittiğinde bir anda oyun mentalitesi kaybolabiliyor. Yürekten oynayan oyuncu sayınız çok. Ama bu bazen aklı devre dışı bırakıyor. Herkes kendi başına maçı çevirmeye kalkıyor. O zaman da bütünlük kayboluyor. Türk futbol kimliğini tanımlasak; kesinlikle yetenek var deriz, ruh var deriz, mücadele var deriz. Ama hepsi bir anda ortaya çıkabiliyor. Bir anda herkesi defansta, sonra bir anda herkesi hücumda görebiliyorsunuz. Bu biraz dağınıklık yaratıyor. Takım oyununda asıl olan dengeli olabilmektir. Ne olursa olsun pozisyon alışınızı, soğukkanlılığınızı kaybetmemeniz gerekiyor. Sanki bu konuda bir eksiklik var gibi. Coşku konusunda hiçbir sıkıntı yok, ama bazen o coşku bozucu bir etki de yaratabiliyor.''
İşte bu tokat gibi yapılan bir yorumdu. Hiddink bu tespiti görevi kabul etmeden önce görebilseydi keşke. Euro 2008 finaline Aragones ve Löw teknik adam olarak çıktılar. Löw’ü çok önceleri kovmuştuk. Aragones’i ise şampiyon apoletini sökerek gönderdik ülkesine. 2010 Dünya Kupasını ise bizim İstinye kasabı Del Bosque kazandırıyordu İspanya’ya. Tüm bunların sonunda suçlu Hiddink dedik. Hiddink suçlu ancak suçu sahadaki futboldan ziyade Oğuz Çetin gibikişilere güvenip fikirlerine değer vermesinde. Hiddink göreve geldikten sonra yurtdışı altyapısı almış oyuncularımızdan oluşan iskelet bir kadro kurabilseydi bugün başka şeyler konuşur olabilirdik.
Sorulması gereken bir başka soruda şu :
Biz Hiddink’i tanıyarak mı göreve getirdik ?
Cuma, Ekim 7
Perşembe, Ekim 6
Cuma, Eylül 30
Avrupalı Kartal Vol.2
Salı, Eylül 27
Terör ...
Pazartesi, Eylül 26
G.t Zoruyla
Cuma, Eylül 23
Kafası Güzel KARTAL
Bursa deplasmanı zordu kolay değildi fakat deplasmanda etkisiz bir Beşiktaş izlemekten artık gına geldi. İnönüdeki mücadeleni 'm' si bursada yoktu. 11'e 10 oynanan dakikalar o kadar boşa harcandıki... Bunun tek açıklaması şuydu; yorgun Simao, istikrarsız, deplasmanda oynamayan, inönüdeki desteği görmeyen Quaresma... bu oyunculardan başka alternatif sunamayan bir Beşiktaş. Zaten Ertuğrul hocada bu futbolculara karşı önlemini fazlaca almıştı. Quaresma efendi istediklerini yapamayınca su kaynattı ve oyundan atıldı.
Çarşamba, Eylül 21
Vuvuzela < Kadınzela
Maçın tamamını izlemedim fakat izlediğim bölümlerdeki uğultu herşeyin önüne geçti. Sadece kadın ve çocuklarla dolu bir stad atmosferi eziyet oldu benim adıma. Ayrıca 61. dakikada Trabzonspor'a edilen küfürde hoş olmadı. Yinede haftaiçi ve akşam saatinde 41.000 kadın ve çocuğun stadyuma gitmiş olması büyük bir olay. Seyircisiz maç cezasının bu şekilde uygulanması ise tartışılmaya devam edecektir. Seyircisiz maç cezasından çok erkek taraftarlara ceza veriliyor bu uygulama ile.
Pazartesi, Eylül 19
Protesto ama neye ?
Yavuz hırsız ev sahibini bastırır dedikleri bu olsa gerek. Resimdeki şerefsiz ise milletvekili sıfatını almış hatta. Birde ekürisi var Sırrı Süreyya önder adında. Seçime bağımsız olarak giren ve kimsenin tarafında değilim diyen. Şimdilerde pkk piçlerinin altından kalkmıyor. Bu insanları sokakta görüp yüzüne tükürsem ben suçlu olacağım. İnanılması güç bir memlekette yaşıyoruz. Huzur kaçıran, yuva yıkan ve heryerde nefret tohumları ekenler bu ülkede baş tacı.
O kadar şımarmışlar ki polis müdahalesine dahi gelemiyorlar. Eee ülkenin Güney Doğu'sunda meydanı boş bulup istediklerini yapmaktalar. Hep diyorum "keser döner sap döner, gün gelir hesap döner" diye. Evet işte o sap çok yakında dönecek ve gideceği istikamet artık çok net.
Galatasaray 3-1 Samsunspor
Bu dörtlünün önünde yine Melo yeraldı. Selçuk ve Eboue ona yardımcı olan isimlerdi. Sağ kanatta Kazım solda ise ilkkez forma giyen Riera. En uçtaki isim haftaiçi çok konuşulan Baros oldu. Takımın sahaya yayılışı ise 4 - 1 - 4 - 1 şeklindeydi.
Samsunspor karşısındada etkili bir başlangıç yapıldı ve ilk 15 dakika pozisyon zenginliği ve bol tempo ile geçti. 18. dakikada ise dün gecenin yıldızı Felipe Melo muhteşem bir şutla takımını öne geçirdi. Biz Galatasaraylılarında yıllardır hasret kaldığı uzak mesafeden atılan sert şutlar hasreti bi nebze olsa dinmiş oldu. Bu golde kaleci Ahmet'inde hatası var ancak topun aldığı falso muazzamdı. Gol sonrası ise son yılların hastalığı skoru artıramama sendromu baş gösterdi. Nedenini bir türlü anlayamadığım bir olay var Galatasaray'da. Öne geçilen maçlarda farkı ikiye çıkarmak için yeterince çaba harcanmıyor. Dünde buna benzer bir ilkyarı izledik. Gole kadar kanatları etkili şekilde kullanma isteği golden sonra kesildi. Sabri, Kazım ve Riera ile gole kadar yapılan orta sayısı golden sonra yarıyarıya azaldı.
Bir başka önemli eksiklik ise gol bölgesindeki az adam sendromu. Yapılan ortalarda veyahut paslarda Baros sürekli yalnız kalıyor. Üstüne bir de Baros'un formsuzluğu eklenince pozisyon kısırlığı had safhaya çıkıyor. Bunun titizlikle incelenmesi gerekiyor. Eboue biraz daha serbest kullanılıyor orta alanda. Ancak bu pozisyon için yeterli teknik bilgiye ve beceriye sahip değil. Eboue sağ bek olarak iyi olabilir ancak diğer bölgelerdeki performansı vasatın biraz üzerinde olur sadece. Geçtiğimiz hafta sol açık olarak kullanılması ise acizlikti. Selçuk ise Trabzon'daki başrol görüntüsünün uzağında. Melo ile bu rolü paylaşmalı ancak ilk topları Melo alınca oda kayboluyor. Yine de takımın işleyişi açısında kritik bir oyuncu ve vazgeçilmez. Kazım'da formsuz olunca yapılan onca pas sonucu üretkenlik sağlanamıyor. Riera ise ilk maçında faydalı oalcağı izlenimini verdi. Riera tekniği ve fiziği ile ligde farkını ortaya koyacaktır.
İkinci yarı başladığında aynı futbol devam edince Samsunspor bir kaç cılızda olsa kaleyi yoklama şansı buldu. 54. dakikada ise Gökhan yaptığı hata pahalıya maloldu. Mustafa Sarp tek başına olsa gol yapamayacağı bir pozisyonda Melo'nun katkısı ile golü buldu. Gol yemek bir yana golün Mustafa Sarp'tan yenmesi her Galatasaraylıyı üzdü.
Oda tribünlere gerçek yüzünü göstermekten geri kalmadı. Gerçi Galatasaray camiası birazda hakediyor bunları. Değer verilmeyecek kişilere fazlası ile özen gösterilirse bu kaçınılmaz. Gol sonrası panik havası kısa sürdü. Elmander ve Sercan'ın oyuna dahil olması ise taktik biranda 4 -4 - 2 oldu. Nitekim bunun sonucu çabuk alındı. Sercan şık bir topuk pası ile Elmander'i gördü ve onun yaptığı net vuruş sonucu tekrar öne geçildi. Bu golün en dikkat çeken yanı. Sercan'a pas verenin ismin Selçuk olması. Bu ikili ne kadar çok birlikte oynarlarsa Sercan'dan alınacak verimde o kadar artacaktır. Selçuk - Burak birlikteliğinin bir diğeri Selçuk - Sercan arasında oluşabilir. Zira Baros ile Selçuk kimyası pek uymuyor. Baros bir adım geride veyahut ileride kalıyor Selçuk'un vermiş olduğu paslarda.
Golün hemen sonrasında ise Elmander tecrübe ve artistliğini konuşturarak hem penaltı hemde kırmızı kart kazandırdı takımıbana. Bu pozisyonda verdiği tepki abartılıydı ve hazmedilecek gibi değildi. Penaltı atışını kullanan Selçuk iki farklı öne geçiriyordu Galatasaray. İşte bu golden sonra yine o umursamaz görüntü ortaya çıktı. Maçı kafalarında bitirdi futbolcular. Sadece Elmander ve Riera aynı istekle mücadelelerini sürdürdü. Bu dakikalarda Fatih Terim'den kendine has uyarıları bekledim. Ancak o da takımın fizik gücüne henüz güvenmiyor olmalı ki suskun kalmayı tercih etti.
Geçtiğimiz haftadan farklı olarak sol kanadın daha etkili kullanıldığı ve takım bütünlüğünün biraz daha arttığını söylebiliriz. Ancak takım olarak defansif açıdan hala büyük zaaflar mevcut. Bir önemli konuda saha dizilişi konusunda bu takım kadrosunun 4 - 4 - 2 yi iyi uygulayabileceği gerçeği. Nitekim Elmander bu ligin üstünde bir fiziğe ve oyun görüşüne sahip. Ondanda yeterince faydalanmak gerekli. Haftaiçinde oynanacak Karabük deplasmanında Elmander ilk 11 başlamalı ve Kazım yerine Eboue oynamalı. Ayrıca bir kez daha görüldü ki Servet'in yerini dolduracak isim Gökhan Zan değil. Sezonun ilk galibiyeti ve gollerin yeni oyunculardan gelmesi geceni keyifli yanı oldu. Artık galibiyet serisi ile takım bütünlüğü sağlanmalı.
Perşembe, Eylül 15
Avrupalı Kartal Vol.1
Çarşamba, Eylül 14
Road to Münih 1.1
Chelsea 2-0 Leverkusen ( 67 Luiz, 90 Mata )
Genk 0-0 Valencia
F Grubu
Borussia Dortmund 1-1 Arsenal (88 Perisic - 42 Van Persie )
Olimpiyakos 0-1 Marsilya ( 51 Lucho )
G Grubu
Apoel Nicosia 2-1 Zenit ( 73 Manduca, 75 Almeida - 63 Zyryanov )
Porto 2-1 Shaktar Donetsk ( 28 Hulk, 51 Kleber - 12 Adriano )
H Grubu
Barcelona 2-2 Ac Milan ( 36 Pedro, 50 Villa - 1 Pato, 90 Thiago )
Viktoria Plzen 1-1 Bate Borisov ( 45 Makos - 68 Bressan )
Chelsea zorlandığı maçta Leverkusen'i David Luiz'in yaptığı sürpriz çıkışta attığı golle geçmeyi başardı. Bu maçın en güzel ayrıntısı Ballack'ın maç öncesi ve sonra Chelsea taraftarlarınca alkışlanması oldu. Valencia, Genk deplasmanında genç bir kadro ile mücadele edince istediğini alamamış. Bu maçı kazanamamalarına yanabilirler.
Dortmund ise Arsenal önünde Perisic'in müthiş golüyle bir puanı kurtardı. Arsenal eski gücünden çok şey kaybetmiş. Wenger'e akıl vermek haddimize değil ama eski tadı yok Arsenal'in. Grubun diğer maçında Fransa liginde beş hafta sonunda galibiyeti bulunmayan Marsilya zorlu Olimpiyakos deplasmanında Lucho'nun ön direk koşusuyla üç puanı ve kazandı.
Porto, Shaktar maçı berabere biter diye düşünüyordum ancak konuk ekibin gördüğü iki kırmızı kart skoru etmiş gibi. Yoksa Lucescu öne geçtikten sonra maç kaybedecek bir teknik direktör değil. Bu maçın rövanşı daha zevkli olacak. Ve Kıbrıs Rum Kesimi takımları Şampiyonlar Ligine renk katmaya devam ediyor. Apoel iki sezon önce Porto, Chelsea ve Atletico Madridli grupta 3 beraberlik almıştı. Bu sene ise Zenit galibiyeti ile başladılar. Stadyum atmosferlerini görünce bizim yavru vatanımızdan bu takımların çıkmaması insanı üzüyor.
Gecenin maçında Milan, Barcelona deplasmanında bir puanı 1 ve 90. dakikalardaki golleriyle kazandı. Pato'nun adeta kendine asist yaptığı ve Pedro'nun muhteşem frikiği izlemeye değer goller. Grupta üçüncülük mücadelesi verecek Plzen ve Borisov karşılıklı gollerle berabere kaldılar. Borisov tecrübesi konusunda rakibinin önünde.
Salı, Eylül 13
Pazartesi, Eylül 12
İ.B.B. 2-0 Galatasaray
Sezonun ilk maçında Galatasaray karmaşık bir saha içi dizilimi le başladı. Kalede Muslera vardı ve yıllar süren kaleci sıkıntısında çözüm olacak özellikte bir kaleci. Defans dörtlüsü ise Ujflausi - Gökhan - Servet - Çağlar dan oluşmuştu. Beli dönmeyen ve ağır olan dört oyuncudan oluşan bir defans hattı. Onların önlerinde Melo yeraldı. Melonun sağında Sabri; solunda ise Selçuk vardı. Kazım asıl mevkisi sağ açıkta, Eboue ise belikde ilkkez oynadığı sol açıkta yer buldu. En uçta ise Baros vardı:
Galatasaray istekli başlayarak lige moralli girmek istediğini belli ediyordu. Ancak bu istek ve tempo yarım saatten fazla süremedi. Fiziki yorgunluk çok erken kendini gösterdi. Ligin geç başlaması takımların daha hazır gireceği izlenimi yaratmıştı bende. Oynanan İnter, Liverpool maçlarında dünkünden daha hazır bir Galatasaray izlemiştik. Ancak dün umduğumun çok gerisinde bir takım vardı sahada. O yarım saatlik bölümde gol gelmeyince maçın zor geçeceği belli olmuştu. Nitekim Belediye takımı istediği tarzda bir oyun anlayışı ile ve Muslera'nın ilk maçında yaptığı büyük bir hata ile öen geçen taraf oldu.
İkinci yarıya Gökhan, Yekta değişikliği başlandı. Ujfalusi stopere geçerken Sabri'de sağbek pozisyonu geçiyordu. Terim bu değişiklik ile orta sahaya dinamizm ve sağ kanatta Sabri-Kazım uyumu kurmak istediğini belli ediyordu. Kazım'ın kötü gününde , Yektanınsa savruk olması sebebiyle bu düşünce pratiğe dönüşemedi. Pozisyona girme konusunda büyük zorluklar yaşanıyordu. Rijkaard'ın ilk senesindeki ilk 6 maç dışında bu sıkıntı süregeliyor Galatasaray'da. Dünkü neden ise takımca olan uyumsuzluk. Defans hattı oyunu öne taşıyamıyor, bunun nedeni stoplerin topla arasının kötü olması. Orta sahanın ortasında bulunan üçlünün hücuma çıkışlarda geç kalması, buda fiziki yetersizlikle açıklanabilir. Kazım ve Eboue'den oluşan kanatların verimsiz kalma nedeni ise fiziki yetersizlik. Tüm bunların toplamında ise takımın uç bölgesinde yalnız kalan ve istediği pasları alamayan bir Baros.
Abdullah Avcı'nın takımı ise bunların aksine oyun disiplini olan, fiziki açıdan yeterli ve en önemlisi sahada ne yaptığını bilen niteliklerdeydi. Nitekim bunun sonucunu buldakları ikinci golle aldılar. Bu golde savunma hattı çok kötü pozisyon aldı. Eboue ve Servet golün mimarları sayılabilir. Maç bittiğinde ise geçtiğimiz sezonki görüntüsüne devam eden bir Galatasaray buldum.
Bu tür mağlubiyetler bazı takımlar için iyi gelebiliyor. Zira sezonun hemen başında yenilen bu tokat sezon içinde daha dikkatli olmaya sebep olabilir. Ancak Galatasaray bütünüyle ham bir takım. Mayalanması gerekli ancak bu mayanın tutması içinde ölçünün yeteri miktarda olması lazım. Takımla fazla oynanması İmparatorun arayışta olduğunu gösteriyor. Ancak oynatmak istediği anlayışın yerleşmesi için hem bu isimlere takviye yapılmasına hemde büyük bir zamana ihtiyaç var. Stoper ve solbek eksikliği sezon genelinde sıkça karşımıza çıkacak. Yerli oyuncularla bu sorun çözülemez. Eboue sol bekte denenebilir ve sol açık gibi ütopik bir deneme yapılmamış olur. O bölge Riera'nın olacak zamanla.
Gelecek hafta oynanacak Samsunspor maçında daha hazır bir Galatasaray izlemek hepimizin hakkı.
Pazar, Eylül 11
Süpriz olmadı
Karambolden bir gol yedik eyvallahta... Beşiktaşın kanatlardan Q7 ve Simaoyla gelmesi, başarılı ortaları ve Almedia'nın son vuruşuyla gelecek gol pozisyonları bulmaktan başka bir düşüncesi yoktu... Zaten uzun zamandan beride başka bi düşüncemiz yok...
Bunuda gören rakiplerimiz kolayca buna çözüm bulabiliyor ve buluyorlarda. Eskişehirde bunu iyi yaptı ayrıca ortadan (zayıf karnımızdan) çok iyi geldiler, hücumda Serdar ve M.Yıldızla savunmamızı iyi yıprattılar, oturmamış savunma göbeğimizi (Sivok-Egemen) aptal ettiler...
Golü bile rakibin salak bi hatasıyla bulduk, endişe verici bunlar ilerleyen günler adına. Gol bulma yolunda kanatlardan gelemiyorsak ortadan bişiler yapmak lazım o görevi alan Fernandesde bekleneni veremedi ayrıca her duran topuda mındar etti! Her duran topa onun gitmesi ve bu konuda ondan daha başarılı Simaonun duran toplarda kullanılmaması düşündürücüydü.
Bizim kanatlardan hücum organizasyonu yapabilecek sürüsüyle adamımız var(Q7,SIMAO,HOLOSKO,VELİ,EKREM...) ama aynı şeyi göbek adına söyleyemeyiz elimizde fark katacak tek topçu Guti! oda nerlerde bilen yok, Fernandes bi yere kadar... Guti kazanılmalı yok kazanamıyosan devre arası acil bi adam bulunmalıdır.
Ernst neden ilk 11 de yoktur yada alınmamıştır, sakat Necip daha mı etkilidir ki ?
Hilbert hadi ilk 11 de yok 18de neden yok?
Holosko neden ilk 18 de yok? Aurelio daha önemli ve katkı yapacak sanırım kurtarıcı ya...
Bunun gibi bi dünya soru sorulur ama cevapları havada kalır... Asıl sorun takım olamamaktır, geçen seneden beri takım olamadık açıkça sezonun ilk maçında bunun sinyallerini alamadık...
Maccabi maçında ışık görmek ümidiyle... Rasgele