Salı, Ocak 26

İşte Oradasın Gökkuşağı!


Oradaydı gökkuşağı…
Bazıları hep görürdü onu, bazıları kimi zaman görürdü, bazıları hiç göremezdi o enfes şöleni… Bütün o yağmurların, tüm kasvetin içinden sıyrılıp gelen, griye yeniden renk veren gökkuşağını aslında, fark etmemek acziyetti. Görmek istememekti kimi zaman. Sırf yağmurlara ve bulutlara bağlı kalmak; insanın, demir parmaklıklar arasına düştüğü halde, kendini mutlu; aklını hür sanmasıydı…. Oysa; suyu görüp aldanıp, sonra kayarak dalgaların ortasında kaybolmaktı gökkuşağını hissetmemek… sevimliydi yağmur… başlarda öyleydi… ve yavaş yavaş….
“Sevimli bir yüzle karşılıyordun beni; sana yaklaştıkça daha net görüyordum yüzündeki sevinci, senden uzaklaştıkça yüzün değişmekle beraber öfkeli bir şekil alıyordu.
Böyle basit bir kızgınlığa darılmam, karakterim böyledir benim, gerçi; ağarmaya yüz tutan saç yavaş yavaş da değerden düşer…ama kimi zaman olur insan kendi kendine bile kızabilir, yüzü kimi zaman benler, kimi zaman sinekler güzelleştirir…”

Yağmurların bütün nefretini insanın yüzüne vurmasına gerek var mıydı ki bu kadar? Anlamsız yereydi soğukluğu. Oysa insan misillemede bulunmadı, aksine tüm eziyetine katlandı. Bu denli değer düşürücü, bu denli aşağılayıcı, bu denli küçültücü tüm davranışın karşılığında; böyle bir boyun eğme, böyle bir gurursuzluk…. Yok yok.. olacak şey değildi… ve işte yine görmedi gökkuşağını…
“Aşkta aşağılanmak hiç de kusur değildir… Sevgili sevenin ne dengi ne benzeridir; öyleyse bu durumda sabretmek, hiç de aşağılanmak değildir.”
Yağmurlar uzun kaldı, tıpkı bulutlar gibi… gökkuşağı öyle değildi lakin… görünmeyi ya da fark edilmeyi bekleyemedi, gururu mu engel oldu, bilinmez… fakat hala varlığından habersizdi insan… artık yağmasın yağmur, gri kaybolsun diye çoook bekledi oysa; Gökkuşağınınsa fark edilmeyi bekleyecek kadar vakti yok muydu yoksa???
Garipti kader… ya da insanoğlunun garip sanacağı kadar mükemmel mi? “Yağmursuz hayat olmaz, bulutlar benim her şeyim” derken, birden bire gökkuşağını görmek de neyin nesiydi? Sanki hiç yaşanmamıştı yağmur… sanki hep maviydi gökyüzü, sanki bulutlar yoktu baktığı her yerde… olsa dahi görmeyecek kadar kördü artık onu. Hatta eskisinden daha da gurursuz mu oluvermişti birden… önceden acıtırdı yağmur onu… şimdi ise hiiiç etkimemekte. Peki ya neredeydin gökkuşağı şimdiye dek? Yo yo hayır, seni hiç görmediğimi söyleme…
“… Neden sonra dileğimin yerine getirilmesini onadı; ancak tam gözümün önünde gerçekleşmek üzereydi ki birden her şey değişti, o zaman onu benden uzaklaştırdı ve sanki hiç gözüme görünmemiş gibi oluverdi.” “işte kader böyle cilveli… gidişli dönüşlü. Umut edilenken umut eden yapar insanı. Öyleyse akıllı kimseler sakın kadere güvenmesin!.”

“Ey ruhum! Sakın umutsuzluğa düşme! Umulur ki o günler, tersleyen değil, hoş karşılayan, güler yüzle yeniden gelecektir. Nasıl ki Yüce Tanrı Emevilere bir devlet nasip etti! Öyleyse ey ruhu soylu, güzelce sabretmesini bil!”
…Ve işte oradasın gökkuşağı. Bense biraz korkağım. Yağmur ürküttü beni… ama gördüm işte. Sabır mı ulaştırdı beni sana. Ya da her neyse bilmiyorum… tek bildiğim yağmuru uğurlamalıyım artık. Sadece zaman tek istediğim…
ve işte oradasın gökkuşağı… =)


Güvercin Gerdanlığı kitabını okuyalı epey olmuş... içini açıp karıştırmak, işretlenilen cümlelere göz atmak, epeydir kaçan şevki geri getirmiş olabilir mi? bence olabilir? peki birilerinin kızması etken olabilir mi? tabi ki bu da olabilir... =) işte bu yazı da hem Güvercin Gerdanlığı'nın hem de korkmamın resmidir.. =)
öyle akışına yazdım... belki de silip yazdığım yer dahi yok... evet evet yok... hatta okumadan da yollasam... kesinlikle yollasam. ve yol-laaa-yorum.. =)

(koyu renkler alıntıdır.;))

2 yorum:

aksilaz dedi ki...

Gökkuşağını gösteren kim acaba :)

Ama hala gösteremediklerimiz var. O kendini biliyor :))

Görsün artık bu güzelliği.

peykân dedi ki...

dimi bu güzel yazı görünmez miii.. =)))
görülüp de yazılmaz mı....
yazın uleeen yorumlarınızı...=)

ben gittikçe megaloman olmaya başladııımm.... =)))