Hepimiz biliriz ki, filmlerde yapılan flashback ve flashforward özellikleri seyirciyi daha çok odaklandıran unsurlar olmuşlardır. Yalnız bu kısımlar dikkati bütünüyle dağıtmaması açısından hep kısa süreli olarak verilmektedir. Kimi izleyici için çok fazla anlam ifade ederken, kimisi içinse oldukça kafa karıştıran bir özellik olmuştur hep… Yalnız her ne olursa olsun film bittiğinde, bütüne bakıldığında hep anlam ifade eden bir özellik olarak bizlerdeki karşılığını da bulmuştur.
İzin verirseniz bende siz değerli okuyucularıma bu sefer bir flashback sunacağım. Yani sizleri biraz geriye, çocukluğunuza götüreceğim.
Parklarda sallanırken ya da arkadaşlarımızla kovalamaca oynarken hep bir çocuk gelir ya; hani elinde en pahalı şeker olur ve aynen şöyle söyler: “Bakın elimdeki en pahalı şeker ve o benim, size vermem” der. İşte son yıllarda Chelsea Futbol Kulubü’nü, o çocuk yönetiyor; Roman Abramovich…
Peki ne yapar bu adam?
Oldukça basit aslında; takımın başına getirdiği hocaların önce kendilerini özel hissetmelerini sağlar çünkü diğer teknik adamlara göre hep daha fazla kazandırmıştır. Bir önceki sene double yapmış olsanız bile bir sonraki sene boş geçtiğinizde hemen, hem de hiç beklemeden son maçınız biter bitmez kulüple olan bütün ilişiğinizi keser!
Yani kovar!
Hatta kovmaktan beter eder!..
Aslında bütün mesele, çocukluğunda parayla kimya edilmiş bir küçük çocuk yüzünden ilerleyen yıllarda bu hale gelecektir. Çünkü paranın içinde doğdun mu, o sahip olunan para önce kişinin kendi karakterini satın alır. Üstelik bu uğurda pazarlık bile etmez; çünkü paranın tek ve en çok bilinen alışverişidir bu!..
Peki ya sonuç?
O elindeki pahalı şekerle parka gelen o küçük çocuk, bir gün 70 milyonun kaderiyle oynayacaktır ve pek tabii ki hiçbir şey umurunda olmadan Türk Milli Takım hocası Hiddink’i, ikinci kez takımının başına geçmesi için geri çağıracaktır. Bu uğurda tek güvencesi şahsına ait banka hesaplarında yatmaktadır…
Peki ya Guus?
Sözüm ona profesyonel ya: “Futbolda hala yapacaklarım var” der ve yakın bir tarihte nasıl olsa Chelsea’nin başına geçer; ama teknik adam olarak ama sportif sorumlu olarak…
Kafa kağında T.C. yazan birileri de çıkar ve “Adam profesyonel, o paraya kim olsa giderdi” der…
Tamam da arkadaşım, hadi Guus profesyonel de, ‘Roman sevmeyenlerin’ sayısı her geçen gün İngiltere’de çığ gibi büyüyor, buna ne diyeceksin? En yakın zamanda tekrar kovulacağını bildiğin bir kulübün başına profesyonel ünvanı altında atanmanın kime ne yararı olabilir ki? İşte tam olarak bu anda sormuş olduğum bu sorunun tek yanıtı ortaya çıkıyor; para, para, para!...
O zaman sormak lazım: “Sen olsan ne yapardın? 70 milyon nefret mi, üç bilemedin dört milyon sterlin mi?”
Not: Guus gitmez de kalırsa, yine bu blog’da kocam bir özür yazısı tarafımca yayınlanacaktır.
“Para hırsı, atom bombasından daha fazla insanı öldürmüştür.” Grev Palast
İzin verirseniz bende siz değerli okuyucularıma bu sefer bir flashback sunacağım. Yani sizleri biraz geriye, çocukluğunuza götüreceğim.
Parklarda sallanırken ya da arkadaşlarımızla kovalamaca oynarken hep bir çocuk gelir ya; hani elinde en pahalı şeker olur ve aynen şöyle söyler: “Bakın elimdeki en pahalı şeker ve o benim, size vermem” der. İşte son yıllarda Chelsea Futbol Kulubü’nü, o çocuk yönetiyor; Roman Abramovich…
Peki ne yapar bu adam?
Oldukça basit aslında; takımın başına getirdiği hocaların önce kendilerini özel hissetmelerini sağlar çünkü diğer teknik adamlara göre hep daha fazla kazandırmıştır. Bir önceki sene double yapmış olsanız bile bir sonraki sene boş geçtiğinizde hemen, hem de hiç beklemeden son maçınız biter bitmez kulüple olan bütün ilişiğinizi keser!
Yani kovar!
Hatta kovmaktan beter eder!..
Aslında bütün mesele, çocukluğunda parayla kimya edilmiş bir küçük çocuk yüzünden ilerleyen yıllarda bu hale gelecektir. Çünkü paranın içinde doğdun mu, o sahip olunan para önce kişinin kendi karakterini satın alır. Üstelik bu uğurda pazarlık bile etmez; çünkü paranın tek ve en çok bilinen alışverişidir bu!..
Peki ya sonuç?
O elindeki pahalı şekerle parka gelen o küçük çocuk, bir gün 70 milyonun kaderiyle oynayacaktır ve pek tabii ki hiçbir şey umurunda olmadan Türk Milli Takım hocası Hiddink’i, ikinci kez takımının başına geçmesi için geri çağıracaktır. Bu uğurda tek güvencesi şahsına ait banka hesaplarında yatmaktadır…
Peki ya Guus?
Sözüm ona profesyonel ya: “Futbolda hala yapacaklarım var” der ve yakın bir tarihte nasıl olsa Chelsea’nin başına geçer; ama teknik adam olarak ama sportif sorumlu olarak…
Kafa kağında T.C. yazan birileri de çıkar ve “Adam profesyonel, o paraya kim olsa giderdi” der…
Tamam da arkadaşım, hadi Guus profesyonel de, ‘Roman sevmeyenlerin’ sayısı her geçen gün İngiltere’de çığ gibi büyüyor, buna ne diyeceksin? En yakın zamanda tekrar kovulacağını bildiğin bir kulübün başına profesyonel ünvanı altında atanmanın kime ne yararı olabilir ki? İşte tam olarak bu anda sormuş olduğum bu sorunun tek yanıtı ortaya çıkıyor; para, para, para!...
O zaman sormak lazım: “Sen olsan ne yapardın? 70 milyon nefret mi, üç bilemedin dört milyon sterlin mi?”
Not: Guus gitmez de kalırsa, yine bu blog’da kocam bir özür yazısı tarafımca yayınlanacaktır.
“Para hırsı, atom bombasından daha fazla insanı öldürmüştür.” Grev Palast
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder