Cumartesi, Nisan 7

Ruh Adam 28. Bölüm

28. Bölüm


Selim bir aralık kendinden geçer gibi oldu. Bu kadar olağanüstü bir sahneye katlanmak, dayanmak en kuvvetli sinirlerin bile harcı değildi. Aralıksız birbiri ardınca konusmalar, tarihten veya bilerek tanıdığı, bu kadar net görünüs içinde insanlar rüya olamazdı. Fakat neydi? Ömür boyu kabul etmediği, hayâl sandığı seyler gerçek olarak karsısında idi. Daha çok düsünmesine meydan kalmadan ısıklan heybetli bir ses yükseldi:

‐ Selim Pusat’ın lehinde konusacak kim varsa çıksın!
Korkunç sessizliğin ortasında birisinin titrek ve ürkek adımlarla ilerlediği görüldü. Dikkatle bakan Selim, çoktandır anmayı bile unuttuğu anasını tanıyarak içi sızladı. Anası hıçkırıklı ve hüzünlü bir sesle söyle diyordu:

‐ Oğlum belki suçludur, ama nihayet her insan kadar suçludur. Felâket geçirmis, haksızlığa uğramıs ve hepsinden mühimi ümidini kaybetmistir. Ümitsizler uçan kustan medet umar. Suçu nihayet duygularında kaldığı için bağıslanmaya lâyıktır. Ey büyük ısık, oy ulu Tanrı! Sen onu bağısla! Merhamet de adalet kadar senin sânına yakısır.
Isıktaki sesten buyruk yeldi:

‐ Geçmis zamanın perdesi açılsın!... hızla ilerleyerek kimsenin görmediği bir perdeyi açtı ve bakanlar dehset içinde o günden on binlerce yıl önceki zamanı ve o zamanın insanlarını gördüler. Bunlar Selim Pusat için konusmaya gelen, onun milletinin kralları gibi gösterisli, sevimli ve yakısıklı değildiler. Çoğunda insana benzemeyen bir durus, vahsete yakın bir edâ vardı.
Isıktaki ses buyurdu:

‐ Selim Pusatı haklı bulanlar gelip konussun.
Saat kadar uzun birkaç saniye geçti. Kımıldayan yoktu.
Isıktaki ses yine buyurdu:

‐ Gelecek zamanın perdesi açılsın!...
Cebrail'in açtığı perdenin arkasında ötekilerden binlerce, yüz binlerce defa büyük bir alan ve alanda rakamlarla sayılamayacak kadar çok insan vardı.
Isıktaki ses aynı sözleri tekrarladı:

‐ Selim Pusat'ı haklı bulanlar gelip konussun.
Bundan sonra, kıyamete kadar doğacak insanlar arasında da kendisine hak verecek tek kisi çıkmayınca Selim Pusat sarsıldı ve zehir gibi acı bir gülümseyisle gülümsedi.
Isıktaki ses duyuldu:

‐ Bugüne soruyorum. Selim Pusat’a ne lâzım?
Milyarların bir ağızdan çıkan korkunç sesi gürleyerek cevap verdi:

‐ Adalet!..
Isıktaki ses yine sordu:

‐ Düne soruyorum. Selim Pusat'a ne lâzım? Daha korkunç bir ses uğuldadı:
‐Adalet!..

Isık yine sordu:
 
‐ Yarına soruyorum. Selim Pusat'a ne lâzım?
Kıyameti andıran bir gürültü dalgalandı:

‐ Adalet!..
‐ Baska bir sey isteyen var mı?
Bu soruya bir kadının zayıf sesi cevap verdi:

‐ Merhamet!..
Isığın sesi heybetlesmisti:

‐ Düne, bugüne, yarına birden soruyorum. Ne diyorsunuz?
Korkunç gürültü tekrarladı;

‐ Adalet!..
Bu korkunç gürültü ile zayıf ses iki defa karsılıklı cebellestiler:

‐ Merhamet!..
‐Adalet!..
‐ Merhamet!..
‐ Adalet!

Binlerce milyarın gür sesi arasında Pusat'ın anasının zayıf ve tek sesi boğulup gitmisti. Kadının gözlerinden yere yaslar damlıyor ve bu gözyasları Seref’in kalbinden damlayan kanlarla karısıyordu. Selim Pusat o zaman çocukluğunda, gençliğinde ve daha sonra ana kalbine, ana sefkatine dâir okuduğu yazıları, siirleri, dinlediği türküleri, atasözlerini hatırladı ve kâinatta kendisini düsünen sadece anası olduğunu anlayarak ona karsı gösterdiği vefasızlıktan içi sızladı. Kendisi için adalet isteyen yüz milyarlarca, trilyonlarca, sayımı kabil olmayan çokluktaki insanlar, sâdece su anda yasayanlar değil de geçmis zamanda yasamıs ve gelecek zamanda yasayacak olanlar, "adalet" diyerek onun cezalandırılmasını istiyor, bu korkunç kalabalığa karsı bir tek kadın, anası, "merhamet" isteyerek verilecek cezanın bağıslanmasını diliyor, yalvaran sesinde bir ananın büyük üzüntüsü titriyordu. Birden ortalığı yine o korkutucu sessizlik bürüdü. O mahserdeki herkes, Selim Pusat'tan baska her insan büyük ısıktan bir ses geleceğini sezerek soluk almadan susuyorlardı.
Isığın sesi gürledi:

‐ Selim Pusat! Suçun için sen kendini savun!
Selim, önce duraksadı. Sonra bugünün ve dünün kalabalığına baktı. Daha sonra aklını ve irâdesini toplayarak cevap verdi:
 
‐ Beni sen savun!
Isık, kasırga hasmetiyle sordu: Neden?
Beni yaratmadan önce kaderimi çizen sen değil misin? Suç isledimse yaptıran sen değil misin? Bunun savunmasını senden baska kim yapabilir? Isıkta aklın alamayacağı bir parlama oldu. Bütün mahser kalabalığı gözlerini yumarak elleriyle yüzlerini kapattılar. Yalnız Selim Pusat böyle yapmayarak basını eğmekle iktifa etti ve ısıktan gelen ses bütün yürekleri titretti:

‐ Tanrı yalnız yaratır ve yok eder. Hesap vermez. Seni suçlu bulan bu mahser arasında suçlu olduğunu bile bile savunacak kimse çıkmazsa hayatın en korkunç felâketle sona erer!
Kısa bir sessizlikten sonra bes kisinin ortaya yürüdüğü görüldü. Besi de dünküler orasından geliyordu. Birincisi yere diz vurarak ısığı selâmladıktan sonra kalktı. Gösterisli, silâhlı, uzun saçları omuzlarına dökülen birisiydi. Selim onu tanıdı:

‐ Ben Çiçi Yabgu'yum, diye söze basladı. Tanrıkut Mete'nin dip torunu ve Atilla’nın dip atasıyım. Bir tahta sarayda kırk bin Çinliye karsı aralarında kadın ve çocuklar da bulunan bin bes yüz kisiyle savasarak hayatımı verdim. Benim soyumdan olduğu halde Selim gibi acayip bir ad tasıyan bu deli yüzbası beni tanır. Onu bir savasa soksaydınız bu deliliği bir gönül deliliği değil, bir askerlik deliliği olacaktı. Ona ceza vermek yerine yiğit, gözüpek bir bahadırla vurusturmak adaleti yerine getirir.
İkincisi yere diz vurup kalkarken büyük ısıktan dahi çekinmeyen bir eda tasıyordu:

‐ Ben Kür Sad'ım, dedi. Gök Türk tegini ve tarihteki en çılgın İhtilâlin bası. Yeryüzünden savas kalkarsa insanlar iste böyle uygunsuz cesaretlerle oyalanır. Buna cezâ vermemeli, benim kırk arkadasımın en yiğitlerinden biriyle vurusturmalıdır. Üçüncüsünün yere diz vurusunda çok maceralardan çıkmıs bir insanın olgun güngörmüslüğü vardı. Selim onu da tanıdı:

‐ Ben Kül Tegin'im, dedi. Gök Türk prensi ve kumandanı. Bu yüzbası benim savaslarımı incelemis ki, beni tanımıstır. Son savasımda, karargâhı korumak için can verirken yanımda bulunsaydı eminim ki yüksünmeden o da aynı düsünce içinde benimle birlikle ölecekti. Suçludur. Fakat yiğitliğin unutulduğu bir zamanda yasadığı için suçlu oldu. Bundan dolayı, benden öncekilerin dediği gibi, onu bir vurucu kahramanla, fakat benim zamanımın bir kahramanıyla çarpıstırmalıdır.
Selim, ilerleyen dördüncüyü de tanıdı. Bu dördüncü büyük ısığa seslendi:

‐ Ben Oğuz Basbuğu Çağrı Bey'im. Bu Selim Pusat kadar talihsizim. Benden öncekilere göre belki de daha çok savasa girip çıktığım halde onlar gibi er meydanında değil, yatağımda öldüm. Ey Ulu Tanrı! Bunun sorumlusu sensin! En büyük rütbeyi bana çok gördün. Bu talihsiz yüzbası da Dendanakan savasına girseydi öteki yüzbasılardan asağı kalır mıydı, sanmıyorum. Onu Dendanekan'ın en bahadır erlerinden biriyle karsılastırarak meseleyi çözüme bağlamaksa doğru yoldur.
Selim Pusat, büyük ısığa doğru ilerleyen besinciyi tanımadı. Bir kolu yoktu. Yüzünde pervasızlığın ısıltıları olan bu adam, ısığa yaklasınca ötekiler gibi diz vurmadı. Yere kapanarak alnını toprağa sürdükten sonra kalkarak kendini tanıtta:
Ben Oruç Reisim, dedi. Ve zihnini yoran Selim Pusat hayâl meyâl bir bilgi ile bunun bir denizci olduğunu hatırladı. Oruç Reis konusuyordu:

- Din ve gaza yolunda önce kolumu verdiğim, sonra sehitlik rütbesine erdiğim için sana binlerce hamdolsun ulu Tanrım! Ömrüm, ölümü hiçe sayan, bir teki üçe bese bedel kahramanların arasında geçti. Destan savasları yaptım. Đçime öyle doğuyor ki, bu yüzbası benim leventlerim arasında bulunsaydı onlardan asağı kalmayan bir erkeklikle çarpısacaktı. Kendisine fırsat vermeden cezalandırılırsa yazık olacak, izin ver: Leventlerimin en yiğidi ile vurussun!..
Kolsuz adam yerine dönerken, kafası motor gibi islemeye baslayan Selim Pusat onu iyice hatırladı. Barbaros'un ağabeyi idi. Ortalık yine korkunç sessizliğe bürünürken Isık’ta dalgalanma oldu ve heybetli ses yüreklerde yankılandı;

‐ Selim Pusat! Haklı olan, suçsuz olan güçlü olur. Suçlu olup olmadığının ortaya çıkması için seçme bir bahadırla vurusacaksın.
Selim birdenbire içinde bir ferahlık duydu ve ağır bir yükten kurtulmus insanların manevî kuvvetiyle sordu;

‐ Hangi bahadırla?
Heybeti ses cevap verdi:

‐ Hayatı sana benzeyen, fakat suçunu anlayarak kendisini öldüren Yüzbası Kubudak'la, senin çok beğendiğin Temüçin Cengiz Kaan'ın or‐dusundaki ünlü kahraman Moğol Kubudak’la vurusacaksın. Selim, sonuçlara bir an önce gitmek isleyen yaratılısıyla âdeta haykırdı:
Hemen vurusalım!...
Zamanı sana bildirecektir...

Hiç yorum yok: