Pazartesi, Ekim 4

Sultan Alparslan ve Ani



Zaman;
Bed yüzleri seğirten ve kem ağızları böğürten muratların terlediği,
Ad adlanmış, adaklanmış ve sadaklanmış yiğitlerin,
gem azıda doludizgin gürlediği,
Elleri nasırlı, dizleri hasırlı ve alınları sırlı anaların,
tomur kızlarını erlediği,
Dede, torun, emmi, dayı, çağa-çocuk bir ağızdan
Tanrı’yı birlediği zamandır!


1071 yılının sıcak bir Ağustos gecesinde, Büyük Selçuklu Hakanı Sultan Alparslan otağında çetin bir cengin ön hazırlıklarını tamamlamak üzereydi. Söz ehli ve kavga fenli kumandanları, beyleri ile dönemin en güçlü ordusuna sahip olan Bizans İmparatorluğu’nun zayıf yönlerini irdeliyorlardı.
Sultan Alparslan ve beyleri, birden dışarıdan gelen sese kulak verdiler;

Nazlıca hey kara toprak kucak açmış nazlıca
Can almaya can vermeye nice deli ser gelir
Yurt bağrından Rûm eline bir ok gibi hızlıca

Kalkan geren mızrak salan kılıç tutan er gelir
At sırtında doludizgin “
Allah Allah” der gelir

Gök yıldırım yer velvele bir inilti derinden
Öbek öbek kaba taşlar doğrulunca yerinden
Delişmenler od üstünde aşın bin bir türünden

Geyik boynu manda döşü deve budu yer gelir
“Hamd sanadır şükür sana Sübhânellah” der gelir

Başı duman koca dağlar duyduğunda çağrını
Buz bulağlı vadilerin ter basınca bağrını
Demir süslü Rûm erinin sızlayınca yağrını

Türk ilinden dindirmeye pençe pençe şîr gelir
“Rahim
Allah Hâkim Allah Ya Bismillah” der gelir

Çayır çimen baştanbaşa çiy börkleri çektirip
Sık ormanlar dal budaktan tuğlarını diktirip
Koç yiğitler boz atları şahlandırıp sektirip

Vardığında yılgınların
gözlerine fer gelir
“Zürriyetim oğlum kızım ırkım billâh” der gelir

Buğra beyler oluk oluk nefesleri sezince
Rûm’a doğru ok çekip de temrenleri ezince
Gürbüzleri kefenleyip tan vaktine dizince

Kurt yürümüş em tutmayan yaralara pîr gelir
“Yüz bin kılıç boynum vursa dönmem vallah” der gelir

Otağdakiler, az önce okunan şiiri sessizce dinlemişlerdi. Şiir biter bitmez oturduğu yerden ayağa kalkan Sultan Alparslan;

- İşte! Bizans ne kadar güçlü olursa olsun, bu ruh ve kemâlat; bizleri, onların karşısında dimdik ayakta tutacaktır! İşte! Bu ruh ve kemâlat…

Dedikten sonra sözlerini tamamlayamadı. Otağın girişinde duran nöbetçilerden biri hızla içeriye girdi. Sağ elini sol göğsüne koyup, yere diz vurdu. Başını öne doğru eğdi:

- Hakanım! Bizans Ordusu hakkında bilgi almak için Anadolu’ya gönderdiğiniz şahbazlarımız geldiler. Önem arz eden haberleri var!

Sultan Alparslan, nöbetçiye baktı. Nöbetçiye buyruk vereceği sırada, az önce dinledikleri şiiri okuyan ozanın sesi, yeniden otağın içlerine doğru süzüldü:

Han duruşu yiğidim hey buğz körleten emirle
Konar göçer Rûm sırtına nefes vurur ses vurur
On bin yıllık pınarlardan su katılmış demirle

Salkım saçak koşumuna perçem perçem süs vurur
Doru taylar kişneyende kopuz titrer kös vurur

Kocamışlar Aksakallar Hâkka niyâz eyleyip
Sehere dek divan divan gökyüzünü meyleyip
Er tükenmez Oğuzlar’ın dirliğini söyleyip

Şahbazlara destur verir yürek oynar his vurur
Doru taylar kişneyende kopuz titrer kös vurur

Bozca kırdan toynaklara çalı çırpı ağınca
Od mızraklar kırbaç oklar yağmur gibi yağınca
Gerilerde cağ direğim yeni yetme çağınca

Yanar durur döner durur duman duman is vurur
Doru taylar kişneyende kopuz titrer kös vurur

Dolun bulur ay
gecede ışık ışık kurdundan
Erenlerin ermişlerin kutsadığı yurdundan
“Tanrı yolu! ” deyip cenge gidenlerin ardından

Sanmayasın şol tarihe kara yüzlü yas vurur
Doru taylar kişneyende kopuz titrer kös vurur

Sultan Alparslan, dışarıdan otağa ağan sesi dikkatle dinledikten sonra nöbetçiye seslendi:

- Daha ne durursunuz, otağa alın! Nöbetçi, başı öne eğik bir şekilde diz çöktüğü yerden doğruldu ve geri adımlarla otağdan dışarıya çıktı. Ardından Anadolu’dan haber getiren şahbazlar kan-ter içerisinde otağa girdiler. Sultan Alparslan’ı Türk töresince yere diz vurup, selamladılar. İki Türk çerisindeki endişe, otağda bulunan Sultan Alparslan dışındaki herkese aniden sirayet etti. Sultan Alparslan’ın kumandanları, beyleri merakla Anadolu’dan gelen haberi bekliyordu. Sultan Alparslan:

- Nedir bu hâl, yiğitlerim! Az soluklanın! Getirdiğiniz önemli haber nedir?

Haber getiren iki çerinin en kıdemlisi Salukbay söz aldı. Ciğerlerine derin bir nefes çektikten sonra konuştu:

- Hakanım! 260 bin kişilik Bizans Ordusu bize doğru hızla yaklaşıyor! Salukbay’ın bu sözlerinin ardından; dışarıdaki sımsıcak Ağustos gecesine inat, Sultan Alparslan’ın otağı buz kesmişti. Zira Bizans Ordusu ile Malazgirt Ovası’nda karşılaşacak olan Büyük Selçuklu Ordusu yaklaşık 60 bin kadardı. Dışarıdaki ozan haykırışı, yeniden otağı bürüdü:

Hey Salukbay sana derim iyi belle sözünü
Azgın dinli kara kâfir saldıranda öz gerek
Rûm yağısı heybetiyle sararttıysa yüzünü

Zağlı kılıç yarasından gün yanığı yüz gerek
Kından çıkan her kılıca Rûm erinden yüz gerek

Koç yiğit ki akın edip
ırmak gibi akacak
Koç yiğit ki volkan olup şol meydanı yakacak
Nal çatlatıp gem azıda yıldırımlar çakacak

Yağı üzre atılmaya yürek gerek köz gerek
Kından çıkan her kılıca Rûm erinden yüz gerek

Rûm elinin barındıkça cayır cayır yandığı
Şahididir ol toprağın alca kana kandığı
Oğuzlar’ın destan yazıp şölenlerle andığı

Çetin olan kavgalara sakınmayan
göz gerek
Kından çıkan her kılıca Rûm erinden yüz gerek

Salukbay hey sana derim usun nice dar mıdır?
Yağı görüp benzi solup soluk almak ar mıdır?
Issı Tanrı şol acunda bâki kalan var mıdır?

Bir ağızdan Tanrı’ya ant Malazgirt’e söz gerek
Kından çıkan her kılıca Rûm erinden yüz gerek

Ozan susunca Salukbay, haddini aştığını anladı.
Hududunu yeniden belirleyeceği düşüncelere daldı.

Salukbay’ın getirdiği haberi duyan ve ardından sessizce ozanı dinleyen Sultan Alparslan, otağın içerisinde şöyle bir göz gezdirdi. Sonra gülümseyerek;

- Biz de onlara, Salukbay! Biz de onlara yaklaşıyoruz!

Uluyanda gök yeleli kurşun belli kurtlarım
Benim rüzgâr gibi esip eşkin atlar çatlatan
Gök tutanda bulutlaşıp konup göçen yurtlarım

Benim yetme adımlara dolgun eşik atlatan
Gür neslime volkan benim adım Sultan Alparslan

Buğra beyler koç yiğitler ata baba yükünce
Omuz verip kargı salıp yağı üzre çökünce
Pirinç uçlu telek saçlı oklarını dökünce

Benim çelik alınlarda parıldayan kızıl tan
Gövdelere kalkan benim adım Sultan Alparslan

Kılıç çekip kın sarkıtıp
yeşil boğum kemerden
Işıl ışıl pürce billur indiğinde kamerden
Sağ tarafım Ali’dendir sol tarafım Ömer’den

Benim görklü Muhammet’e han ırkımdan adak han
Gürül gürül al kan benim adım Sultan Alparslan !!!


Ertesi gün Sultan Alparslan bembeyaz giyinip ordusuna Cuma namazında imamlık edip savaşa öyle gidiyor. Sonuçta ise Anadolu toprakları kıyamet gününe kadar Türk soyuna kapılarını açıyor.


2 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazar cok tesekkurler...

Selamlar Neslihan

aksilaz dedi ki...

Selam Neslihan