Perşembe, Şubat 9

Nasıl Bir Federasyon Başkanı

Uğur Meleke muhteşem bir yazıya imza atmış. İnsani yönünü ön plana çıkarıp futbol bilgisi ile birleştirince okumak keyif veriyor. Hele bu kirli futbol ortamında temiz nefes almamızı sağlayan ender yazarlardan bir tanesi. Umarım diledikleri gerçekleşir ve Türk futbolu denen sahte yapay balon söner, yerine sıfırdan başlanarak adil bir düzen gelir.
Yazının linki

27 Şubat, Türk futbolu için çok kritik bir gün... Deniz bitti, sona gelindi. Mart’ta mührü eline alacak yeni başkanın artık futbolu memleket gündeminin birinci sırasından çıkarması lazım. Dışişlerinde sıcak günler yaşanıyor, sınır komşumuz Suriye’de maalesef tarihin en büyük katliamlarından birine tanıklık ediyoruz. İç işlerinde buruğuz, Hrant’ın katledilişini iki çocuğun oyununa çevirdik; peşinden Uludere’de masum vatandaşlarımızı topluca kaybettik. Ama her birimiz maalesef sokakta hâlâ pişkin pişkin futbol konuşuyoruz.“Yeni TFF Başkanı kim olmalı” diye soruyor herkes... Ben de (hâlâ bu konuyu konuşuyor olmamızdan utanarak, işim bu olduğu için mecburen) o sorunun cevabını aradım aşağıda...
“KUCAĞIMDA BOMBA BULDUM” DEMEMELİ
Yeni gelecek başkan kim olursa olsun; ilk basın açıklaması, “Kucağımda bomba buldum” olmamalı. Aydınlar’ın bunu demeye belki bir yere kadar hakkı vardı; ama o da bombayı kucağında bulduktan sonraki 7 ay içinde Türk futbolunu içinden çıkılmaz kaosa sürüklemeden, “Bu işin içinden çıkamayacağım” deyip pekâlâ istifa edebilirdi. Yeni başkanın kucağında bulacağı bombadan şikayet etmeden, bu bombanın kablolarının renklerini dahi ezbere bilerek göreve gelmesi; kurullarını ona göre yapmış olması gerek.
MARKA DEĞERİNDEN BAHSETMEMELİ
Aydınlar’ın en büyük açmazı “Türk futbolunun kerameti kendinden menkul marka değeri” idi. M.Ali Bey (Ağustos sonunda TFF binasında bizzat bana) alacakları kararla Türk futbolunun marka değerini korumak zorunda olduğunu söylediği için birinci açmazının bu olduğunu biliyorum. Ben de ona karar mekanizmasının birinci sacayağının “ekonomi” değil, saf ve katıksız “adalet” olması gerektiğini bizzat söylediğim için tekrar ediyorum burada gönül rahatlığıyla: Yeni gelecek başkan, Türk futbolunun marka değerini ağzına almayı bırakın, bu noktadan sonra aklından bile geçirmemeli... Bu ülke futbolunun marka değeri nedir diye merak edenler varsa...
Milli takımı son 5 büyük turnuvanın birine katılmış, kulüp takımları son 8 sezonda Avrupa’da sadece bir çeyrek final görmüş bir ülke futbolunun marka değeri ne kadarsa işte o...Ligine sponsor bulamayan, gençlere spor sahaları yapmakla, Anadolu’ya imkân adaleti götürmekle yükümlü devlet kuruluşu Spor-Toto’yu sponsor yapan bir ülke futbolunun marka değeri neyse o...Yayıncı kuruluşu -mevcut konjonktür nedeniyle- sözleşmede vaat ettiği paraları ödemeyecek diye ona yine halkın spor yapması için harcaması gereken 25 milyon liralık bir kaynağı aktarma sözü veren bir spor bakanı olan ülke futbolunun marka değeri neyse o işte...)
GLOBAL SPOR BİLGİSİ OLMALI
Yeni gelecek başkanın, Türk futbolunun marka değeri/yüce ekonomimiz filan diyerek ligi zoraki başlattığı Eylül ayında dünyanın en büyük spor organizasyonu NBA’in oynanmadığından haberdar olması da gerekir tabii...Eğer dünyanın sporcu başına en yüksek maaş ödenen spor organizasyonu NBA ötelenebiliyorsa, hatta bir yıl hiç oynanmaması bile gündeme geliyorsa; Süper Lig de pekâlâ Ocak’a ötelenebilir; bütün hukuki adımlar o günlere kadar atılıp bitirilebilirdi.Burada (tamamen sübjektif olan ve sadece beni bağlayacak) kişisel fikrimi de açıkça söylüyorum: Teşebbüsle şikeyi eşdeğer cezalandıran 58’inci madde bence de adaletsiz. Ama 58’inci madde değişikliği Aralık ayında değil Ağustos’ta gündeme gelseydi; TFF yönetimi (zaten elinde olan yetkiyle) doğru değişikliği o gün yapsaydı, bugün bu sorunları yaşamamış olacaktık.Lig de (58’inci madde değiştikten ve ilgili kararlar verildikten sonra) Ocak’ta başlasa (ve tek devre olarak oynansa) eminim bundan daha büyük hasarlar oluşmazdı hayatımızda...
GLOBAL SPOR HUKUKUNA DA HAKİM OLMALI
Yeni başkanın (ve ekibinin) spor hukukunda uzman olması gerektiğini söylemek çok enteresan bir şey değil farkındayım. Ayrıca yeni başkanın UEFA’ya “Beklentileri yerine getirmezsek ne gibi yaptırımlar uygulanacak?” sorusunu soracak noktaya düşmemesi gerektiği konusunda da herkes hemfikir sanırım.UEFA’nın en büyük meselesinin kendi organizasyonlarının (özellikle de birkaç yüz milyon dolarlık sponsorları olan Şampiyonlar Ligi’nin) güvenilirliği-inandırıcılığı olduğunun farkında olunmalı. Platini’nin (eski bir futbolcu olduğu için doğal olarak) spor hukukuyla ilgili çok az fikri olduğunun, bu tarz meselelerin hiç şüphesiz ilgili kurulların temasıyla çözüldüğünün de...
EN BÜYÜK MESELESİ TUTTUĞU TAKIM OLMAMALI
TFF Başkanlarını görev süreleri boyunca en fazla bağlayan konulardan birinin de “İstinye sonrası planları” olduğunu tahmin etmek için herhalde kâhinlik gerekmez. Yeni gelecek TFF Başkanı da, durup durup en çok üzüldüğü konunun “XSpor taraftarlığının tartışılması” olduğunu açıklamamalı.Ayrıca yeni gelecek başkanın hayattaki en büyük meselesi takım taraftarlığı olmamalı. Hayatta tuttuğu takımdan daha önemli meseleleri olan insanlar var: Aile, namus, adalet, insan hakları, sağlık vs. gibi...Belli ki Kulüpler Birliği üyelerinin öncelik sıralamasında bazı sorunlar var ki; çareyi bu değerlere sahip kişilerde (yani en başta Erzik’te, sonra Bıçakçı’da, Kapulluoğlu’nda) değil, başka yerlerde arıyorlar.
TÜRK FUTBOLUNUN EN BÜYÜK SORUNUNUN ŞİKE OLMADIĞINI BİLMELİ
Sadece son bir ay içinde İzmir’de ve İstanbul’da iki maçta iki ayrı meydan savaşı çıktı! Burak Yılmaz’ın gözünde kartopu patladı, sadece kadınların olduğu tribünde dahi meşale yakıldı. Yeni gelecek başkanın (Mısır’dan tek eksiği 74 ölü olan) Türk futbolunun en büyük meselesinin şike olmadığını da bilmesi gerek sanırım...6222 sayılı yasanın (şike zanlıları ile ilgili) bir maddesini jet hızıyla, 4 partinin mutabakatıyla değiştirebilen bu ülke, 10 yıldır statlardaki kamera donanımı meselesini çözemiyor! Artık bu ülke, en modern statlarında o meşaleyi yakanı, o kartopunu atanı masumların içinden ayırt edebilecek kamera donanımına sahip olmalı...Artık bu ülkede 3’üncü ligin emekçi futbolcuları 24’ünde saçma bir yaş sınırına takılıp işsiz kalmamalı.Artık bu ülkede (işsiz güçsüz, niteliksiz) kulüp başkanlarından sözleşmeleri gereği olan alacaklarını tahsil edemeyen antrenörler yerel mahkemelerde sürünmemeli.Ve belki de en önemlisi:Artık bu ülkede TFF Başkanı’nı 283 kişilik bir zengin fanatikler güruhu belirlememeli...
TFF Kongresinde en az 10 bin kişinin oy kullanması sağlanmalı. Bu 10 bin kişinin içinde futbolcu-antrenör-hakem gibi oyunun ana unsurları sayı olarak baskın olmalı. Bu işi yapanları, bu işi yapmışlar yönetmeli...Bu konuda son kez yazıyor olmak umuduyla... Herkese mutlu, adaletli bir hafta dileklerimle

Hiç yorum yok: