
Maç öncesi sıkıntılıydım çünkü takım hazır değil ve rakip İBB zaafları görebilen ve o zaafı kendi lehine kullanabilen bir ekipti. Stad çevresinde bir tur atarken herkesin tedirgin olduğu fakat kötü oyunlada olsa 3 puan alacaklarına emin olduğunu gördüm. Bu arada karaborsacılardan söz etmemek olmaz. Adım başı “bilet var” sesi duymak itici geliyor.
Stada girdiğimde Eski Açık Alparslan Dikmen için güzel pankartlar hazırlamıştı. Stad da ise Barış Manço’nun “Unutamadım Seni” şarkısı çalarken ekranda Alparslan Dikmen resimlerinin olması ve tüm stadın atkılarla eşlik etmesi güzel anlardı. Galatasaray tribünleri belki çok etkili değil ancak bazı duruşları hiçbir takımda yok. Tahsil durumundan kaynaklandığını düşünüyorum bunun. Kabul edin yada etmeyin Galatasaray tribünlerinin kültür düzeyi rakiplerinin çok üstünde. Blogger’danda anlaşılıyor bu zaten.
Maç başında takım kadrosunu görünce Rijkaard’ı ülkeye ve lige artık alıştığını çıkardım. Cana tercihi bunun açık göstergesiydi. Önceki yıl bildiğini okuyordu sadece. Rakibin formu, etkili silahları göz önüne alınmıyordu. Ancak bu sene şampiyonluk için çokşeyden feragat edecek Rijkaard. Defans hattında ise Serkan Kurtuluş artık rotasyon oyuncusu olmuştur. Sabri ile değişmeli kullanacaklar o mevkiyi. Serkan hızı ve sezgileri güçlü olan bir futbolcu. Güç konusunda zaafları olsada bunu kapatmayı başarıyor. Ayrıca hücüma dengeli çıkması da başka bir artısı.
Bir başka dikkat çekici tercih ise Aydın ve Pino’ydu. Geçtiğimiz hafta Buca maçı sonrası Rijkaard elimde olsa Aydın ve Pino ile başlayacaktım demecini vermişti. Bu hafta bu gerçek oldu. Kewell ve Elano yerine bu ikili tercih edildi. Sebebi topu ezmeden dikine oynama planıydı. Cana’da buna katkı sağlamak için ilk 11 deydi zaten.
Maç öncesi ısınmalarda dikkatimi çeken bir nokta vardı. Ayhan orta yuvarlakta duruyor bir sağ taraf birde sol tarafa uzun toplar atıyordu. Sağda Serkan-Pino solda ise İnsua-Aydın ikilisi bu topları karşılıyor. Biri kafayla indiriyor ve kanada doğru koşuyor, diğeri işse topu koşu yoluna atıyordu. Sonrasında ise yapılan orta ve kafa vuruşu çalışması. Bunu bir beş dakika yaptılar ve gayette başarılı oldular bu çalışmada. Maçta da sık sık bek-açık verkaçlarını gördük.

Bu gollerin gelmesinin ana sebebi takım halinde önde baskı kurmaktı. Büyükşehir sanırım böylesine bir başlangıç beklemiyordu Galatasaray’dan. Ancak Galatasaray’da işler skor kadar güzel değildi. Orta sahada ne oluyorsa oluyor oyun tıkanıyor. Neill’ın ekstra güzel pasları olması pozisyona bile girmekte zorlanacak bir hava var. Nitekim sağ tarafın etkili olmasının ana sebebi Neill ve önünde Cana’nın o yönde oynaması. Aydın ve İnsua kanadı bu kadar etkili olamadı. Servet’le başlayan ataklar genelde taç ile sonuçlanıyor çünkü. Aydın kendini unutturduğu bi anda yaptığı koşu sonrası Baros’a attığı pası Baros dengesi yitirir gibi olsa da ruhuna işleyen golcülük yeteneği ile yaptığı estetik vuruşla üçüncü golünü atıyordu. Seyir zevki üst düzey olan bir goldü bu.
İlk yarı sonuna kadar oyun iki takım içinde rölantide gitti. Devre arası soyunma odasına uzun süre sonra tek farktan fazla bir skor üstünlüğüyle giriyordu Galatasaray. İlk yarının üç farkla önde kapatıldığı son maç 9 Şubat 2008 deki 6-3 kazanılan Manisa maçıydı.

Üç farklı üstünlük sonrası bu korku bile fazlaydı. Cana’nın oyundan alınışı buna bir etkendi fakat asıl sorun ileri uçta topu ve takımı rahatlatacak oyuncu eksikliği. Birde hücuma çıkıştaki pozisyon hataları. Misimovic fiziksel olarak hiç hazır değil. Birkaç pozisyonda Hasagic ile baş başa kaldı ve şutunun cılızlığı bunun göstergesiydi. Ayrıca geriye gelip alması gereken anlarda saklanmayı tercih etti. Umarım birkaç haftada kendini toparlar ve ondan beklenileni sahaya yansıtır. Bu haliyle Lincoln’ün tırnağı dahi bile değil.
Bir başka eksiklik ise Galatasaray’ın pozisyona girme zenginliğinin kaynağı olacak olan kanat adamlarının topla sırtı dönük buluşması. Aydın ve Pino sprinter oyuncular. Topla ilk buluşmalarında rakibin nefesini enselerinde duymaları onların yeteneklerini kısıtlamaktan başka bir şey getirmiyor. Bu oyuncularla oynanacaksa onlara alan açılmalı yoksa dün olduğu gibi oyunun büyük bölümünde tıkanıyorlar.
Birde Elano gündemi yaratılmaya çalışılıyor medya tarafından. Aslında pekte haksız değiller. Rijkaard sezon başında kararsız kalmış olacak ki Elano konusu her daim gündemdeydi. Ancak bu olayın sorun haline dönüşmemesi artık çok zor. Elano Brezilya milli takımında süreler alabilen bir isim ve forma isteyecektir Rijkaard’dan. Elano’nun oyun içinde ki vereceklerini en iyi Rijkaard biliyordur diye düşünüyorum. Sezon başında yaptığı planla Misimovic ve İnsua sonrası plan aynı değil gibi duruyor. 4-3-3 de Elano orta üçlüde yer bulabilirdi ancak şuan ki 4-2-3-1 sisteminde nereye konursa eğreti duracakmış gibi bir hava var. Umarım orta bir yol bulunuyor ve sonucu Galatasaray’a olumlu yansır.
Gelecek hafta Karabük deplasmanı olacak. Baros büyük ihtimalle forma şansı bulamayacak. Kewell onun yerine geçecektir. Baros'suz forvet hattının yokluğunu hissetmemek mümkün değil. Arda’nın takıma katılması çok önemli bu zorlu deplasmanıda üç puanla geçme açısından. 4 maçta alınan 12 puan çok güzel görünüyor. Bu puanların çoğu sancılı galibiyetler geldi. Artık sahada kendinden emin ve güven veren bir takım görmek her Galatasaray'lının hakkı.
1 yorum:
Important game for Baros, who was unlucky until this match.
Regards,
transfersaqueneutral.blogspot.com
(a blog about sport transfers)
Yorum Gönder