Salı, Kasım 2

Berhudar Ol Cumhuriyet


E tabii başımız eğik, gönlümüz kırık.
Her şeye rağmen çok iyi taşıdın bizi.
Bugün ’87. yıldönümünü’ kutladığımıza bakma. Aramızın ’limoni’ olduğunu dost düşman cümle alem biliyor. Ne biz ’seni’, ne sen ’bizi’ anlayabildin.
Biz sana ’ne’ verdik bilmiyoruz amma, senin bize ’çok şeyler’ verdiğin malum. En azından ’ağız dolusu sövme’ hürriyetini bahşettin bize. Sen daha boy atıp filizlenmeden, biz ’gırtlağımızı’ temizledik çemkirerek.
Zira, ’kurulu düzenimizi’ deşifre etmiştin.
’Ağa’, ’şıh’ ne derse hayat ondan ibaretti.
Oysa sen “Yahu Allah’ın kulu, akl et, aklın yok mu?” diyordun. Akl ettikçe, birileri ’bacılarımızı’ zevce, ’emeğimizi’ servet, ’yarınımızı’ esaret etmekten alıkonuyordu.
Dolayısıyla sen ’daha doğmadan’ ölüme mahkum edilecek bir ’melun’ diye şifreleniyordun.
’Birilerinin’ kurulu düzeni çatırdıyordu. İşte o yüzden ’kafir’ diye yaftalanıyor, gizli kapaklı toplantılarda ’ipe’ çekiliyordun.
Sana mı düşmüştü ’elin kurulu düzenine’ çomak sokup, ’çocuk yaştaki’ kızları tek ayağı çukurda ’uçkur düşkünlerinin’ elinden çekip almak.
Sana mı düşmüştü ’ukba’ deyip dünya malına ’yeni gelin’ misali sarılanların ipliğini pazara çıkarmak.
Olmadı, olmadı Cumhuriyet.
* * *
Ne yapsak ödeyemeyiz hakkını.
Önünde saygıyla eğiliyoruz. İhtiramla ’iki kat’, ’dört büklüm’ oluyoruz. Say say bitiremiyoruz ’bize bahşettiğin’ nimetleri.
Daha dün temellerinin atıldığı Ankara’da ’Kürdistan marşı’ okunurken ayağa kalktık, ihtiramda bulunduk.
Ne mübareksin ki bize, “Türk” lafını ağzımıza almadan; ’Türk’e hükmetme’ şerefini bahşettin ey Cumhuriyet.
’İhtida merasimimiz’ yüz yılı bile geçmediği halde, Talas savaşından bu yana Müslüman olan ve tarihinin ilk döneminden beri ’tek tanrılı dinlere’ inanan bir millete İslam’ı öğretiyoruz.
’Vehhabiliğe’, ’Şiaya’ olan gönül muhabbetimizi bu milletten gizleyip, bin bir türlü desiseyle onları ’din bağından’ sıkı sıkı esir alıyoruz.
Kendi ’kırma’ ırkımızı kamufle ederken, evlad-ı fatihan’ı ’çakma Türk’ olarak yaftalıyoruz.
Küfrettiriyoruz ’atalarına’, cümle geçmişlerine.
Ey Cumhuriyet ne büyüksün ki, Türkler ’bu tezgahın’ farkına bir türlü varamıyor.
* * *

Bizi ’nesepsiz’, ’soysuz’, ’sopsuz’ bağrına bastın. Başına ’taç’ ettin. Ayağımızın türabı oldun ey Cumhuriyet.
Acı, tatlı 87 yılı geride bıraktık. Bak, senin ’takiyeden’, ’ilm-i siyasetten’, ’riyadan’haberinin olmadığı bir kere daha ortaya çıktı.
Ve bizler nihayet gelip senin ’en mahrem kalelerine’ kuruluverdik.
Kabul, hep ’ikili’ oynadık. Düşmanların ile, ’denize döktüklerin’ ile işbirliği yaptık.
Kabul, senin ’bütün kazanımlarını’ haraç-mezat pazara çıkardık.
Ama anlaman lazım ey Cumhuriyet. ’Hayat’ dedikleri şey de bu değil mi zaten?
Senin ’temel fikrin’ nedir tam kavrayamadık amma, bizim ’hayattan’ anladığımız, namusluca ya da namussuzca hep kazanmaktır.
Artık kabul etmen gerekir ki, ’biz’ kazandık be Cumhuriyet.
87. yılında ’lafazanlıkla’, ’din bezirganlığıyla’, ’hokkabazlıkla’ ipleri elimize aldık.
Ha, o ’Cumhuriyet’in bekçisi’ olduklarını söyleyip, tozu dumana katanlar mı?
Onlar, toplumdan kopuk bir şekilde ’fildişi kulelerde’ yaşayıp, ’Godo’nun seni kurtaracağı günü’ bekliyorlar.
* * *

Sunmuş olduğun ’imkan ve şerait’ dahilinde, seni ’tarihe gömmenin’ son adımlarını atıyoruz.
’100. yılına’ ulaşmaman için elimizden gelen her şeyi yapacağımızdan emin olabilirsin.
Berhudar ol cumhuriyet.
Not : Bu yazı 29 Ekim 2010 tarihinde Yeniçağ gazetesinde İsrafil K. Kumbasar tarafından yazılmıştır.

Hiç yorum yok: