Pazartesi, Kasım 29

Galatasaray 1-2 Beşiktaş


Maç içi ve dışında yazılacak onlarca konu var ancak nasıl birleştirip yazacağımı bilemiyorum. Çünkü her konu kendi içinde dallanıp budaklanıyor. Böyle olunca da ligin 14. Haftasındaki Galatasaray manzarası ortaya çıkıyor. Suçluların suçlarına devam ediyor olması da ayrı bir konu. Maç sonu Galatasaray Başkanı şöyle bir cümle sarfediyor tüm utanmazlığıyla :

“Galatasaraylı olmak demek orada oturup ağlamak demek değil. Mücadele edip oradan çıkmak demek. Galatasaraylılık o kadar ucuz değil.”

Söyleyen kişiyi görmezden gelip okununca anlamlı ve doğru br teşhis ancak söyleyen kişinin sorunlar aylardır devam ederken ve yönetim kurulları toplantısı sonrası “kararlarımızı gelecek zaman göreceksiniz” gibi cümleler kurup herhangi bir adım atılmaması da ayrı bir ironi. Kısacası Adnan Polat ve şurekası mümkün olan en kısa zamanda istifa etmelidir. Ancak şöyle de bir durum söz konusu; bu tip holding sahibi kişiler karlı bir iş gördüler mi yüzlerine tükürseniz gocunmazlar. Çünkü edeceği kar onun için her şeydir. Hertürlü rezilliği sindirebilir. Adnan Polat’da TT Arena’daki kiralık alanlar vs uğruna tüm bunları yutuyor. Üstelik Mehmet Helvacı’nın ağzınada bir kaşık bal koyup sus payını veriyor.




Saha dışına bu kadar çıkmak yeterli zira konumuz futbol.

Maç öncesi her Beşiktaş maçında olduğu gibi yine rahattım. Ersan-Toraman ikilisine güvenmemdi bu rahatlığın sebebi. Schuster maça kontrollü başlamayı tercih etti. Rakibi Hagi ise bu maçı mutlak kazanması gerektiğinin bilincindeydi. Saha içi yanlışlarına da bu kazanma hırsı nedeniyle devam etmişti. Ali Turan, Ayhan tercihleri bunun kanıtı niteliğindeydi. Nitekim o Ali Turan inanılmaz bir penaltıya imza atıyordu henüz 7. Dakikada. Holosko’nun gerisinde kalmıştı ve yaptığı müdahaleyi emini İngiltere Konferans liglerinde bile yapılmıyordur. Böyle salakça bir penaltıya sebep olmanın cezasını çekmelidir diye düşünüyorum.

Guti tüm soğukkanlığıyla yaptığı penaltı atışı ile takımını öne geçirdi. Kısa bir şok yaşayan Galatasaray çabuk toparlandı ve oyuna her geçen dakika tutunmaya başladı. Ancak bu seferde kalitesizlik kendini göstermeye başladı. Cana çok iyi oynuyordu ancak kaptığı topları Ayhan’a verince harcadığı enerjinin bir değeri olmuyordu. Keza Ali, Sabri ve Hakan Balta’ya verilen paslarda da bu sorun açıkça ortaya çıkıyordu. Pino bir çok kez gole yaklaşsa da kötü tercihleriyle golü bulamıyordu. İlkyarı sonunda Kewell’ın kendine özgü kurnazlığıyla bulduğu pozisyonda kaleci Cenk meslektaşı Ufuk’a ders veriyordu adeta. Bu pozisyonda Kewell’ın futbol oynama isteği olası bir penaltı ve kırmızı kartın önüne geçiyordu adeta.

İkinci yarıya da bu tip bir baskıyla başlanacağını düşünüyordum ancak rakip Beşiktaş olunca bu pek mümkün olmuyordu. Schuster ve Guti maçı soğutmayı iyi başardılar. Hatta bir ara rahat goller imkanı dahi buldular. Galatasaray kalecisi nasılsa her topu sdece seyrediyor yada topa eşlik ediyordu gideceği yere kadar. Çerçeveyi tutturmakta zorlanmasalar fark bir anda büyüyebilirdi. Hagi ise sahadaki takımın kalitesizliğine eşlik etti kenardan. Batdal-Ali değişikliği yerindeydi fakat Servet-Barış değişikliğini kendi dahi açıkayamaz. Cana stopere çekildi ve dönen topları toplaması için Barış-Ayhan ikilisi vardı sahada. Futbol akıllarını toplasak Cana’nın yarısı dahi etmez. Beşiktaş’ın bulduğu pozisyonlarda bu ikilinin kalitesizliği sonucuydu.




Girilen gol pozisyonları bir türlü haftalardır beklenen golü getirmedi Galatasaray’a. Pino başaktördü yine pozisyonlarda. Bir kanat oyuncusu için sezgileride yüksek fakat son vuruş konusunda çok çok kötü. Baros-Elano değişikliğide doğru sayılabilir. Elano’nun yetenekli olduğu doğrudur fakat skora etki etmeden yeteneğin konuşulması mümkün değil. Geldiği günden beri suratında bulunan o sinir bozucu ifadesi bile gönderilmesi için başlı bşına nedendir. Ekranda o ruhsuz suratını görünce ekran karşısında maçtan kopuyorum bi anlığına. Böbrek taşı düşürecek sanıyorum Elano’yu.

Nobre’nin nizami bir golü es geçiyordu Cüneyt Çakır. Sonrasında ise Guti’nin usta işi pası ve Nobre’nin en iyi yaptığı işi yapması sonucu Beşiktaş farkı ikiye çıkarıyordu. Bu golde de topa refakat ediyordu Ufuk. Bu golün geleceği belli ediyordu kendini. Hagi’nin bugünün futbol gerçekleriyle asla örtüşmeyen 4-2-4 gibi bir kısır döngüyü tercih etmesi kendi kalitesinin gösteriyordu. Kendisi ile çelişiyordu burada. Cana-Neill ikilisine dönmesi topun daha organize şekilde oyuna sokulması adına yapılmış bir hamle idi. Ancak bunun tam zıttı bir oyun planına dönmek pek mantıklı değil. Son anlarda kaleci Cenk’in yaptığı hata sonucu atılan gol sadece 416 dakidadır süren gol kabızlığını gideriyordu sadece.

Maç bittiğinde tribünden yükselen istifa sesleri, Beşiktaş taraftarının sevinç tezahüratları, Schuster’in geçtiğimiz hafta eleştirdiği 60 ların futbolu tadındaki oyunu ve en önemlisi ise Hagi’nin artık klasikleşen maç sonu demeci zihnimde kalan ayrıntılardı.

Bu haftada ONUNCU sıradaki yerimizi korumayı başardık. Bu kadar başarısız gidip aynı sırada olmak şaşırtıcı gerçekten. Haftaya Kasımpaşa ile başka bir derbi var. Beşiktaş ise şampiyonluk yarışından kopmamayı başardı ve gelecek hafta bir başka kritik maça çıkacak. İnönü’de Bursaspor önünde alacakları galibiyet çok farklı yerlere gelmelerini sağlayabilir.

1 yorum:

ryan o'reily dedi ki...

Maç öncesi bu maç berabere bitmez diyebildim kim alır kestiremedim o dereceydi. Galatasaray hem durumu hemde Samiyende olması açısından daha yırtıcı olacaktı bu kesindi fakat erken gelen penaltı golü 2 takımıda etkiledi. Maç boyunca görünen Beşiktaşın daha güçlü ve ayakta kalan takım olmasıydı, Galatasarayın ise sıkı bi golcüye ve orta sahada oyunu yönlendirecek bi beyne ihtiyaç duyduğuydu. Beşiktaş bu maçı aldı bu bize 3 puandan daha fazlasını getirecektir ki bu hafta Bursa maçı var alınırsa kıymetini görürüz... Bu Beşiktaş Schusterin Beşiktaşı değil, Bu Beşiktaş günü kurtarma Beşiktaşıdır... Derbi kazanmak güzel...