Perşembe, Kasım 4

Türk Futbolu ve Cehalet



Aşağıda birkaç olay anlatacağım ve Türk futbolunun önündeki en büyük engelin Türk toplumunun kendisi olduğunu göreceksiniz.

Kendimden başlayayım:
Çengelköyspor seçmeleri yapılacaktı okulumuzda ve bende seçilmiştim. Sonrasında birkaç eleme daha oldu ve bunlarıda geçerek lisans çıkarma hakkına kavuşmuştum. Hazırlık maçları başlamıştı ve lig yakında başlayacaktı. Ancak hala bir kramponum yoktu. Copa Atlanta o zamanın en ideal modeliydi. Spor ayakkabımla gidip geliyordum idmanlara. Kış mevsimide gelmişti. Çengelköyü bilenler toprak sahayıda çok iyi hatırlar. Şuan otopark olarak kullanılan saha o zamanlar topraktan ibaretti. Zamanla çim dahi ekilmişti. Fakat en kötü koşullarda biz oynadık o sahada. A takım önce antreman yapardı ve sonra sırasıyla diğer takımlar. Bize sıra geldiğinde kenarda buz tutmuş olurduk. Neyse ki saha kenarında bulunan tarihi ev sıcak bir barınak gibiydi. Soyunma odası yerine kullanırdık. Antreman bittiğinde ise çamur içinde kalırdık. Tozluklar ve ayakkabı görünmezdi bile. Böyle bir günde eve dönerken yolda bir komşumuza rastladım ve kadının bana acıyarak bakmasına bayağı sinirlendim. Sanki Dünyanın en alçak işini yapmışım gibi konuşuyordu.Halbuki ben kendimce büyük şeyler yapıyordum. Orta sahada Tugay dahi oluyordum kendimce. Böyle bir kırıklık sonrası çıkan lisans ve gelen kramponun ne önemi kalıyor ki.

Bir başka anıda yine bizim aileden. Mahallede futbol sevgisi oldukça gelişmişti. Hatta bir çok klüpte oynayan isimler mevcut. Fenerbahçe’de bir dönem forma giyen Nejdet abi ise mahallenin gururudur her daim. Dayımda mahallenin Maradonasıydı o günlerde. Gerçekten Allah vergisi bir yeteneğe ve hala sahanın en iyisi olmayı başarıyor. Haliyle Nejdet abimizde biliyordu bu yeteneği. O sıralar Rıza Çalımbay ile sıkı dostlukları vardı. Sıkça görürdük mahallede. Rıza’ya bahsetmişti dayımı. Bir gün denk geldi ve bir maçı izledi. Sonrasında ise fazla geçmeden eve gelmişti. Ancak önünde zorlu bir engel vardı. O engel dedem idi. Rıza Çalımbay ne kadar dil döktüyse ikna edemedi. Çünkü dedem zamanında okula dahi gidememişti ve evladından bu eksikliğini gidermesini istiyordu sürekli. Oğlum okuyacak dedi sadece. Sonunda ise dediği oldu, hala okuyor ve şuan profesörlüğün arifesinde.

Mahallenin bir başka yeteneği ise Fenerbahçe’ye girmişti. Ancak ailesinin baskısı o kadar büyük boyutlardaydı ki bir kez olsun yüzü gülmedi çocuğun. Stres kırığının nasıl oluştuğunu çok iyi gözlemledim o dönemde. Mustafa bir türlü sağlığına kavuşamadı ve yıllarca sakatlıkla uğraştı. Çok büyük bir yetenekti evet ama sahada olmadıktan sonra Fenerbahçe’nin bir işine yaramıyordu. Sonunda klüpten gönderildi ve başka yerlerde şansını denedi. Hatta birkaç kez transfer dahi oldu alt liglere. Şuan ise elinde hiçbir meslek yok ve aylak aylak dolaşmakta.


Türk futbolunun en büyük sorununu örneklerle anlatmak daha gerçekci oldu. Altyapıdaki eğitim kaliteside elbetteki bir sorundur fakat öncelikle çocukları oralara sağlıklı bir biçimde göndermek gerekiyor. Cehalet yaşamın her alanında önümüze çıkıyor.

Hiç yorum yok: