Rijkaard’ın tüm futbolcuların önünde Kewell ve Keita’yla yaptığı konuşmayı (tabiki hayali olarak) GayınSin de gördüm ve aynen yayınlıyorum.
- Çocuklar biliyor musunuz futbol icat olduğunda Türkler de gol kelimesini “maksat” diye çevirmişler. Yeni öğrendim bunu. Ama tutmamış bu ve daha sonra gol kelimesini kullanmaya başlamışlar. Ne anlama geldiğini bilmeden ama. Demek ki futbol oynarken bizim de tek amacımız var, o da gol atmak. Anlaşıldı değil mi?
- Evet Frank.
- Şimdi bunu nasıl yapacağımıza gelelim. Harry senin dilinde pas ne anlama geliyor, söylese hadi?
- Geçiş, geçit, geçme anlamına kullanırız çoğunlukla Frank.
- Abdul Kader Fransızca’da da aynı mı?
- Evet Frank.
- Biz de benzer anlamda kullanacağız pası bundan sonra. Karşımızdaki her rakip futbolcuyu arkamızda bırakmak için, onun etki sahası dışındaki alanlara köprü kurarak, yani pas yaparak geçireceğiz topu ileri. Bundan böyle her pas verişinizde sizden sadece şunu düşünmenizi istiyorum: “Ben pas vermiyorum. Ben karşımdaki rakibi geçmek için bir köprü inşa ediyorum.” Anlaşıldı mı?
- Evet Frank.
- Devam ediyorum. Biz futbol oynamayacağız basit anlamda çocuklar. Biz bir mimarın bir binayı inşa etmesi gibi futbol oynayacağız. Bir mimarın binayı kat kat inşa etmesi gibi, biz de rakip kaleye kadar irili ufaklı yüzlerce köprü kurarak ilerleyeceğiz. Unutmayın. Köprülerimizi sadece ve sadece rakibin boş bıraktığı ve uzanamayacağı alanlarda kurabiliriz. Karşımızda sadece 11 tane futbolcu var. Bir araya toplasak hepsini 9 metrekareye sığar hepsi. Bir futbol sahası kaç metrekare peki sizce?
- ….
- Söyleyeyim. 7 bin metrekareden çok daha fazla. Demek ki yarı saha 3500 metrekareden daha fazla. Rakibimizin 11 futbolcusunun da kendi alanında savunma yaptığını varsayın şimdi. 3500 metrekarelik alanın ne kadarını dolduruyorlardı onlar?
- 9 metrekaresini.
- Hadi diyelim 10 metrekaresini. Demek ki bize oynamak için 3490 metrekare kalıyor. Ne kadar büyük bir alan değil mi? Neredeyse yarı sahanın tamamı. Bundan böyle pas verirken ve alırken sadece bunu düşünmenizi istiyorum. Pas vermeden ve pas almadan önce “ben boşlukları yeterince değerlendirebiliyor muyum” diye sorun kendinize. Her seferinde “hayır” diye yanıt vereceksiniz başlarda, çünkü gerçekten boşlukları değerlendirmiyorsunuz. En azından şimdi. Ama zamanla göreceksiniz ki vereceğiniz yanıt “evet”e dönecek. Görüp yaşayacaksınız hepiniz bunu. Haydi şimdi çıkın sahaya ve 7 bin metrekarenin her santimetrekaresini binlerce köprü kurabileceğiniz bomboş bir alan olarak gördüğünüzü gösterin bana. Herkes bunu bekliyor sizden.
Buradan Melih Şabanoğlu abime sevgilerimi ve teşekkürlerimi iletiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder